Submitted by halukgoksel on Wed 22/11/2023 - 14:01

Yayın Tarihi

Pandemi Sürecinde Eğitim ve Dijital Pedagoji

Yazar: Sibel Tartut

Bildiğimiz gibi Covid-19 pandemisi sağlık, ekonomi ve ulaşım gibi birçok sektörü etkilerken eğitim de bundan payını aldı. 20. yüzyılın başlarında öğrenme ve öğretme süreçlerinde kayan paradigma, pandemiden sonra belirli bir zemine oturdu diyebiliriz. Kağıt, kalem, kitap ve defterler yerini yavaş yavaş bilgisayara, bilişim işlemleri teknolojisine ve Web 2.0 araçlarına bıraktı; fakat kaçımız bu araçları kullanmayı biliyoruz? Kullanımını bilsek bile kaçımız teknolojiyi derse entegre etmekten ziyade, dersi teknolojiye entegre ederken öğrencinin ihtiyaçlarını ön plana koyuyoruz ve en önemlisi kaçımız dijital pedagojiden haberdarız?

Pedagoji üzerine çok sayıda makale ve kitap olmasına rağmen dijital pedagoji söz konusu olunca aynı şeyden söz edemiyoruz maalesef. Eğitimde içeriğin belirlenmesi, öğrenciye aktarılması, öğrencinin derse katılımı ve sürecin gerçekleştirilmesi açısından pandemi sonrasında doğan ihtiyaç ve yapılan değişiklikler dijital pedagoji kavramının önemini bir kez daha ortaya çıkarmaktadır. Şüphesiz bu dönemde meslektaşlarımızın kendilerini modern öğretme-öğrenme süreçleri ve teknolojik yeniliklerle güncellemelerinin yanı sıra dijital pedagojiye hakim olmaları gerekmektedir. Bu hakimiyetin sağlanması için öncelikle öğrenciler arasındaki dijital uçurumun giderilmesi ve sahip olduğumuz gücün muhasebesinin doğru yapılması, pandeminin avantaja çevrilmesi önemlidir.

Avrupa Dayanışma Programı kapsamında gelmiş olduğum Dublin’de STEM temelli bir STK’da çalışıyorum. Okul bütün teknolojik araçlarla donatılmış durumda. Öğrencilerin hemen hemen hepsinin internet ve bilgisayar erişimi var. Eğitim bakanlığı 5 milyon nüfuslu ülkede 20 bine yakın tablet ve bilgisayarı ihtiyaç sahibi öğrencilerle buluşturmuş. Sınıfımın içinde Van’daki gibi akıllı tahta var. Sıralar, dolap, yazı tahtası, kalemler, defterler, masalar… Sabah geldiğimde akıllı tahtayı ve projektörü etkin hale getiren paneli kullanıyor, çocukların bilgisayarlarını masalara dağıtıp açıyorum. İşleri bittikten sonra masalarını ve bilgisayarlarını silecekleri anti bakteriyel mendilleri de onlar gelmeden dağıtıyorum. Bilgisayarı olmayıp da kuruma gelecek olan öğrenciler için sistem hazırlanmış oluyor böylece. Öğrenciler sınıfa girdikleri zaman nereye oturacaklarını, istedikleri zaman soru sorabileceklerini, ihtiyaç duydukları zaman dersten çıkabileceklerini biliyorlar. Yani pandemi önceki geleneksel ve çağdaş sınıf kavramlarıyla özdeşleşmiş bir atmosfer var burada da; fakat dersler online olarak işlendiği andan itibaren işler biraz değişiyor. Kalem, silgi, defter, sınıftaki yazı tahtası, tebeşir, oturma düzeni, ihtiyaç anında dersten ayrılma, söz hakkı alma, fikir paylaşma, bir konuyu tartışma gibi tanıdık olan bilumum kavram ve ihtiyaç farklı bir boyuta geçiyor. İşte tam da bu noktada biz öğretmenlerin, eğitimin yeni bir boyutu olan ‘’dijital’’ kısmını keşfetmemiz ve öğrencilerin ihtiyaçlarına yönelik çözümlerle ‘’pedagojiye’’ uygun olarak derslerimizi işlememiz gerekiyor.

Sanal bir sınıfta öğrencilerle hangi araç ve yöntemlerle, nasıl bir yol ve amaçla ders işleneceğinin bilinmesi, gerçek sınıf ortamında kullandığımız malzemeler yerine neleri ele alabileceğimizin belirlenmesi önemli.

Bu noktada karşımıza çıkan ‘’dijital pedagoji’’ kavramı, dijital okuryazarlık ile karıştırılabilmektedir. O yüzden aradaki farkı bilmemiz gerektiğine inanıyorum. Dijital okuryazarlık bilgisayar işlemleri teknolojisini kullanma becerisi anlamı taşırken; dijital pedagoji bu teknoloji ve araçlarla dersi anlatırken bireyin yani öğrencinin ihtiyaçlarının bilinmesi, sınıf atmosferinin dengede tutulması, öğrenci motivasyonunun güdülenmesi, başarısının takip edilmesi, öğrencilerin duygularını ifade etmesine imkan sağlanması gibi birçok konuyu içine almaktadır. Yani ilk kavram teknolojiyi etkin kullanma yetisine işaret ederken, diğeri bu icraat sırasında öğrenci ihtiyaçlarının göz önünde bulundurulmasını ifade eder. Dijital pedagoji, okullarda öğrencilerimizle olan fiziksel sınıflarımızda teknolojik araçların kullanımından ziyade, online derslerde dersimizi işleyişimizle ve insan davranışlarını, ihtiyaçlarını algılayışımızla alakalı. Teknolojiyle öğretmekten ziyade, teknolojiyi baz alarak öğretmek diyebiliriz. Hali hazırda var olan pedagojik bilginin teknolojiye uyarlandığı, dersin sadece öğretmen tarafından anlatılıp bitirilmediği, öğrencilerin düşüncelerine ve katılımlarına yeterince yer verildiği, proje tabanlı öğrenmenin derslere entegre edildiği bir anlayış… Buradan da anlaşılacağı üzere insan unsurunu temel alan dijital pedagoji, sadece bilgi aktarımı yapmaktan ziyade öğrencilere kendilerini ifade edebilecekleri imkanlar sunma, diyalog ve tartışma alanları yaratma, yansıtıcı düşünce becerilerini devreye sokma ile alakalıdır ve bu olmadan eğitim- öğretimin gerçekleştirilmesi pek mümkün değildir. Şöyle düşünelim. Pedagojik bir eğitim almadan Türkçe, Matematik veya Görsel Sanatlar bölümlerinden mezun oldunuz ve bir okulda göreve başladınız. Öğrencileriniz ikinci sınıf. Sizler o yaş grubundaki çocukların ihtiyaçlarını bilmezseniz, korkularına ortak olmazsanız öğrendiğiniz akademik bilgi ve beceriler işe yaramayacaktır. Önemli olan şey sizin bilgiyi o yaş grubundaki çocuklara, onların anlayabileceği şekilde, onlara uygun olan bir sınıf ortamında ( boylarına uygun ölçüde dizayn edilmiş sıralarda; ne çok sıcak ne çok soğuk olan ferah ve aydınlık bir atmosferde) aktarabilmenizdir. İşte dijital pedagoji de bütün bunların sanal ortama da entegre edilmesidir diyebiliriz…

Çoğunluğumuz teknoloji uzmanı değiliz ve okullardaki temel amacımız teknoloji uzmanları yetiştirmek değil. Bizlerin amacı teknoloji aracılığıyla öğrencilere bilgi aktarımını yapmak ve onları gerçek hayata hazırlamaktır. Çağdaş dijital teknoloji araçlarının öğrenme- öğretme süreçlerine aktarılması esas hedefimiz. Hedef kitleye ulaştırmamız gereken içeriğin niteliği, öğrencilere ne denli ulaştığı, aldığımız geri dönütler, amaca uygun oluşturduğumuz öğrenme deneyimleri dijital pedagojinin kapsamı içerisindedir. Buna uygun bir eğitim-öğretim sürecinin gerçekleştirilebilmesi için izleyebileceğimiz basit adımlar öğrenci ihtiyaçlarının ve hedefimizin belirlenmesi, ders esnasında ortaya çıkabilecek olası problemlerin nasıl çözülebileceği, ders etiğinin ve ahlakının belirlenmesi, öğrenci merakının beslenmesi için ne tür uygulamalar yapılacağının öngörülmesi ve hazırlanması, öğrenci motivasyonunun artırılması ve onlarda tutku uyandırılması olarak sıralanabilir. Dijital Pedagojiyi tasarlarken, ayrıca, her ne kadar sanal bir sınıfta da olunsa, öğrenciye yaparak-yaşayarak öğrenebilecekleri etkinlikler sunulması, sosyal ve duygusal yeteneklerini pekiştiren, soru sormalarını ve birbirlerini anlamalarını teşvik eden uygulamaların yapılması; oyun ve keşfetme imkanlarının yaratılması, proje tabanlı öğrenmenin ilkelerinin bilinmesi ve uyarlanması son derece önemlidir.

Sonuç olarak özetlemek gerekirse, teknoloji çağımız için paha biçilmez bir avantaj fakat bunun doğru kullanılmaması, yeteri düzeyde algılanmaması dezavantaja dönüşebilir. Beklenmedik bir şekilde 21. yüzyıl öğrencileri kayıp bir nesil olarak elimizde kalabilir. Tam da bu noktada, bugünün eğitimcileri olarak bizler, yarının sahiplerine destek olmalı ve gerekli Dijital Pedagojik bir anlayış edinerek, öğrencilerimize gerçek sınıf ortamındaki eğitim ve öğretimin eksikliğini bir nebze de olsa giderebilmeliyiz.


Sibel Tartut Hakkında

7 Ekim 1991 yılında Muş’un Bulanık ilçesinde altı çocuklu bir ailenin ortanca çocuğu olarak dünyaya geldi; üç yaşında, Antalya’nın Kumluca ilçesine taşındı. İlk ve orta öğrenimini Ziya Gökalp Yatılı Bölge Okulu’nda, lise öğrenimini ise Kütahya İMKB Anadolu Öğretmen Lisesi’nde bitirerek 2009 yılında Gazi Üniversitesi İngilizce Öğretmenliği bölümünü kazandı. Üniversite yıllarının bir kısmı Polonya’nın Krakow şehrindeki Jagelonian Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde burslu olarak geçti. Sonrasında bir süre, İrlanda’da Dublin Şehir Üniversitesi’nde Dil Asistanı olarak staj yaptı. Lise ve üniversite eğitimini Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’nin ‘’Kardelenler’’ bursu ve Yücel Kültür Vakfı’nın ‘’Yarım Elma’’ bursu ile tamamladı. Üniversite eğitimimin ardından, Van’ın Edremit ilçesindeki Yunus Emre Ortaokulu’na İngilizce Öğretmeni olarak atandı. 2015–2016 yılları arasında ücretsiz izine ayrılarak Fulbright Burs Programı kapsamında Amerika’nın New York eyaletinde bulunan Syracuse Üniversitesi’nde bir yandan Yüksek Lisans eğitimi alıp, diğer yandan Türkçe öğretim asistanı olarak çalıştı.


Öğretmen Ağı; öğretmenlerin, meslektaşları ve farklı disiplinlerden kişi ve kurumlarla bir araya gelerek güçlendiği bir paylaşım ve işbirliği ağıdır. Ayrıntılı bilgi için tıklayın.