2022 yılında Millî Eğitim Bakanlığı en yüksek bütçe ayrılan ikinci bakanlık oldu. Nitelikli eğitimin eğitime ayrılan kaynaklarla da ilişkili olduğunu düşünürsek eğitimciler başta olmak üzere eğitimin tüm paydaşlarının eğitime ayrılan kaynakları anlaması, eğitimin niteliğini izlemek için de oldukça önemli. ARKA PLAN’ın yeni bölümünde eğitime ayrılan kaynakları dağılımı ve kapsayıcılığı sağlaması bakımından ele aldık.
Bütçe hesaplamaları nasıl yapılır?
Bütçe, henüz gerçekleşmeyen bir mali döneme ait tahminleri gösteriyor. Devlet için hazırlanan bütçe, bir kanun sayılıyor ve bir mali dönem boyunca bütçede belirtilen harcamaların dışında herhangi bir harcama yapılması ya da bütçe dışına çıkılarak bir ekonomik faaliyetin düzenlenmesi mümkün olmuyor. Hazırlanan bütçe, onaylandıktan sonra yürürlüğe giriyor ve geçerliliği bir sonraki bütçe dönemine kadar devam ediyor.
Bütçe hazırlanırken ilk olarak giderlerin neler olduğu belirleniyor ve bu giderler arasında öncelikli ihtiyaçların neler olduğu tespit ediliyor. Bakanlık bütçelerinin hesaplanmasında, 2021 yılında geçilen program bütçe sistemi ise en temel hâliyle harcamaların program sınıflandırmasına göre tasnif edildiği, harcama önceliği geliştirme konusunda karar alıcılara kamu hizmet sunumu performansına ilişkin bilgilerin sağlandığı ve bu bilgilerin kaynak tahsisi sürecinde sistematik olarak kullanıldığı bir bütçeleme sistemi olarak karşımıza çıkıyor. Program bütçenin temel amacı ise sınırlı kaynakların, topluma en yüksek faydayı sağlayacak programlara tahsis edilmesini ifade eden harcama önceliğinin geliştirilmesine katkı sağlıyor.
Eğitim; bireysel, toplumsal, kültürel ve ekonomik çıktıları, toplumun ortak geleceğine etkileri ve sistemi krizlere dayanıklı hâle getirmedeki önemiyle sadece eğitim hizmetlerini sağlayan ya da bu hizmetlerden yararlananları değil, toplumun tüm kesimlerini yakından ilgilendiriyor. MEB bütçesi sadece teklif edildiği yıl için değil, eğitim sisteminin orta ve uzun vadeli hedefleri ile bunların hizmet etmesi beklenen çocuğun iyi olma hâli ve sosyal, kültürel, ekonomik çıktılar için de önemli. Bu kapsamda, MEB bütçesinin eğitim sistemine sağladığı imkânlar ve barındırdığı sınırlılıklıklar daha fazla konuşulmalı, daha kapsamlı biçimde gündeme gelmeli.
MEB bütçesinin 2022 yılı için dağılımı
Kullanılan program bütçe sistemi ile bütçenin nasıl harcanacağı programlara bakılarak görülebilir. MEB’in 2022 bütçesindeki programlar ise aşağıdaki şekilde sıralanıyor:
Görsel betimleme: Pembe bir zemin üzerinde sağ üst köşede Eğitim Reformu Girişimi logosu, sol üst köşede Öğretmen Ağı logoları bulunuyor. Görselin ortasında bir pasta grafiği yer alıyor. Grafikte; Temel eğitim (104 milyar 61 milyon 889 bin TL) mavi, Ortaöğretim ( 54 milyar 416 milyon 270 bin TL) krem rengi, Yönetim ve destek programı (14 milyar 793 milyon 644 bin TL) turuncu, Engellilerin toplumsal hayata katılımı ve özel eğitim (9 milyar 112 milyon 413 bin TL) mor, Hayat boyu öğrenme (3 milyar 737 milyon 937 bin TL) açık yeşil, Uluslararası eğitim işbirlikleri ve yurtdışı eğitim (2 milyar 815 milyon 95 bin TL) beyaz, Ölçme, seçme ve yerleştirme (73 milyon 603 bin TL) koyu yeşil renk ile temsil ediliyor.
Buna göre, en fazla bütçe okul ve öğrenci sayının en yüksek olduğu temel eğitime ayrılıyor ancak program bütçeleri, personel giderleri ile mal ve hizmet alımları gibi MEB’in her yıl yapmak zorunda olduğu harcamaları da içeriyor.
MEB 2022 bütçesinde sosyal güvenlik kurumuna devlet primi giderleri ile birlikte personel için yapılan harcamalar bütçenin %80,8'ini oluşturuyor. Ancak Öğretmenlik Meslek Kanunu’nda da kendilerine yönelik bir düzenleme getirilmeyen özel okul öğretmenleri bu resmin içinde yer almıyor.
ARKA PLAN bültenleri için görüşüne başvurduğumuz bir özel okulda görev alan Fen Bilimleri öğretmeni; “Taban ücret uygulaması olmadığı için birçok okul asgari ücret civarında ücretler veriyor. Kıdeme dayalı ücretlendirme yapılmadığı için 15 yıllık öğretmenlerle yeni mezun öğretmenler 1000 TL gibi ücret farklarıyla çalışıyorlar.” diyerek, herhangi bir düzenleme getirilmemiş olmasının sonuçlarında dikkat çekiyor. Bilişim teknolojileri branşında görev alan bir başka öğretmen bildirdiği görüşünde, ekonomik koşulların öğretmenleri bu şartları kabul etmeyi zorlamasından bahsediyor: “Meslek Kanunu gelse de gelmese de özel okullar örnekleri mevcut bir şekilde kendi istediği ücreti öğretmene dayatıyor. Ülke ekonomisi göz önünde bulundurduğumuzda kredi kartı kullanmayan, kredi ödemesi olmayan birey sayısı bir elin parmakları kadar. Bu durumda öğretmen de boyun eğmek zorunda kalıyor. Önemli olan kanunu çıkarmak değil, bu kanunu çıktığında kabul ettirebilmek.”
Bir başka konu ise elbette ki güvence problemi. Özel okulda görev yapan bir sınıf öğretmeni “Hiçbir güvence olmaksızın anlık şartlara bağlı çalışıyoruz. Bu belirsizlik durumu adaletle de bağdaşmıyor. Aynı hizmeti üreten iki grubun farklı koşullarda, çok farklı güvence şartlarında çalışıyor olması başlı başına kabul edilir bir durum değil” diyor.
Eğitime ayrılan kaynakların çocuk haklarına etkisi
MEB, bütçe sıralamasında ikinci sırada yer alsa da 2016’dan bu yana merkezi yönetim bütçesinden MEB bütçesine ayrılan pay azalıyor. Eğer 2018-2020 yılları arasındaki arasındaki %12 seviyesi bu yıl da korunabilseydi, MEB 2022 bütçesi yaklaşık 19 milyar TL daha fazla olacaktı. Öğrencilere öğle yemeği sağlamanın MEB’e maliyetinin kişi başı 5-6 TL olduğu varsayılırsa, bu miktar neredeyse tüm öğrencilere bir eğitim yılı boyunca okul yemeği verilmesini sağlayacak büyüklükte.
Merkezi yönetim bütçesi bir pasta gibi düşünülürse, bir alana verilen dilimin büyümesi diğerlerininkinin küçülmesine neden oluyor. ActionAid, özellikle çocuk haklarını ilgilendiren farklı alanlar söz konusu olduğunda bunun problemlere neden olabileceğini belirtiliyor. Örneğin, çocuğun üstün yararı için sağlık hakkı da eğitim hakkı gibi çok önemlidir. Bu iki hak alanın kamu kaynakları için rekabete girmesi kabul edilemez. ActionAid bunun çözümünün kamu gelirlerinin artmasından geçtiğini belirtiyor. Bu, herkese daha büyük dilimler düşmesi için pastanın büyütülmesi demek.
OECD verileri eğitime ayrılan kaynaklarla ilgili neler söylüyor?
OECD tarafından sosyal, ekonomik ve kültürel açıdan öğrenci çeşitliliğinin yüksek olduğu okulların sosyal olarak daha kapsayıcı olduğunu belirtiliyor. Okulların sosyal kapsayıcılık düzeyleri, öğrencilerin sosyoekonomik durumlarına göre ayrışmasını göstermesi açısından önemli. Eğitim İzleme Raporu 2021: Eğitim Yönetişimi ve Finansmanı dosyasında belirtildiği üzere PISA 2018 sonuçlarına göre hazırlanan sosyal kapsayıcılık endeksinde Türkiye 78 ülke arasında %67,0 ile 59’uncu sırada. OECD ortalamasının %75,7 olduğu sosyal kapsayıcılık endeksinde, %91,4 ile Norveç ilk sırada yer alırken, %49,0 ile Peru son sırada yer alıyor. Sosyal kapsayıcılık endeksini yorumlayan ERG Politika Analisti Özgenur Korlu, Türkiye’de farklı özelliklere sahip öğrencilerin aynı okulda olma ihtimalinin düşük olduğunu belirtiyor.
PISA sonuçlarını daha iyi anlayabilmek için bir karşılaştırmaya daha gidebiliriz: PISA 2018’de OECD ülkeleri arasında en yüksek ortalama okuma puanına (523 puan) sahip Estonya aynı zamanda ekonomik, sosyal ve kültürel durum endeksinin üst çeyreğindeki öğrenciler ile alt çeyreğindeki öğrenciler arasındaki okuma performansı farkının düşük (61) olduğu ülkelerden. Türkiye’de ise ortalama okuma puanı ise 466, belirtilen iki grup arasındaki fark 76 puan. Öte yandan PISA, kendi ülkelerindeki öğrenciler arasında okuma performansına göre en üst çeyrekte yer alan sosyoekonomik olarak dezavantajlı öğrencileri “akademik olarak dirençli” diye tanımlıyor. OECD ülkeleri arasında bu öğrencilerin oranının (%15,6) en yüksek olduğu ülke de Estonya. Türkiye’de akademik olarak dirençli öğrencilerin oranı %14,5.
Eğitime kaynakları kim(ler) ayırıyor?
Eğitim ayrılan kaynaklar ilgili çarpıcı bir diğer konu da özel eğitim harcamaları. 2017 verilerine göre, OECD ve G20 ülkeleri arasında Türkiye, Kolombiya’dan sonra %73,2’yle kamu eğitim harcamalarının en düşük olduğu ikinci ülke. Eğitim hizmetlerinin kesintisiz sürdürülmesi ve özellikle sosyoekonomik olarak dezavantajlı durumdaki çocukların nitelikli eğitime erişimi için kamu harcamalarının gerekli ihtiyaçları karşılayacak seviyede olması gerekiyor. Ayrıca salgın gibi kamu harcamalarını olumsuz etkileyen dönemlerde de eğitim harcamalarının ihtiyaca uygun seviyede devam etmesi önemli.
Eğitime ayrılan kamu kaynaklarının azalması, nitelikli eğitimin sağlanabilmesi için kamu kaynakları harici kaynakların eğitimin finansmanındaki payının artmasını gerektiriyor. Kamu kaynakları harici çeşitli kaynaklardan biri ise ailelerin eğitim harcamaları. Türkiye’de eğitim hizmetlerine yapılan tüketim harcamaların %3,2’si en düşük, %64,5’isi ise en yüksek %20’lik gelir grubundakiler tarafından yapılıyor. Kendi tüketim harcamaları içerisinde de en yüksek gelir grubundakilerin eğitim hizmetlerine ayırdığı pay, en düşük gelir grubundakilerden 4 kat daha fazla.
Hanehalkının eğitim harcamalarına katkısının artması, haneler arası gelir eşitsizliklerinin eğitimi etkilemesine neden oluyor. Ailelerin eğitim harcamalarının payının artması ise okullar arasında bir eşitsizlik doğurabiliyor, okulun bulunduğu çevre ve öğrenci ailelerinin gelir durumları önemli bir hâle geliyor. Eğitime ayrılan kaynakların dağılımının yaratabileceği eşitsizliklerin önüne geçebilmek için ise kaynakları ve bu kaynakların dağılımını takip etmek önemli bir sorumluluk olarak karşımıza çıkıyor.