Submitted by aktasumay@gmail.com on Mon 23/09/2024 - 12:54

Yayın Tarihi

"Öğretmenim, Beni Okulda Görmezseniz Bilin ki Evlendirildim." | Uzun Hikâye

Yazar: Umay Aktaş Salman, Eğitim Reformu Girişimi Araştırmacısı ve Medya Koordinatörü

İnsan haklarının ihlali ve çocuğa karşı şiddet olan, çocuk yaşta, erken ve/veya zorla evlilikleri (ÇYEZE) önlemede okulun ve öğretmenlerin çok önemli bir rolü var. Bu sebeple Öğretmen Ağı, Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu’nun (UNFPA) desteğiyle bir rehber hazırladı: Çocuk Yaşta, Erken ve/veya Zorla Evlilikler İçin Önleme ve Müdahale Rehberi: Öğretmenlere Yönelik Uygulamalar. Uzun Hikâye’nin yeni bölümünde rehberden yola çıkarak öğretmenlere bu konudaki deneyimlerini sorduk. Anlatılanlar bu mücadelede öğretmenin, okulun etkisini gösterirken, bu etkiyi zayıflatan sorunları ve ihtiyaçları da açıkça ortaya koyuyor. 

Eğitim Reformu Girişimi Araştırmacısı ve Medya Koordinatörü

Zeynep* 10. sınıf öğrencisiyken ailesinin husumet içinde olduğu kişi tarafından okuldan kaçırıldı. Ailesi kızlarının kaçıran kişiyle kalmasını ve kuma olmasını kabul etti. 

Zehra* nişanlandırıldığında 7. sınıf öğrencisiydi. 

Suna*, 11. sınıfta ev içi bakım yükü, pandeminin uzaktan eğitime erişimini zorlaştırması nedeniyle devamsızlık yapmaya başlamıştı. Okul terki ve çocuk yaşta evlilik riskiyle karşı karşıya olan bir kız çocuktu… 

Bu üç kız çocuğun ortak noktası, sadece çocuk yaşta, erken ve/veya zorla evlilik (ÇYEZE) riski altında olmaları değil. Onların bir diğer ortak noktası, her birinin öğrencisinin devamsızlığını takip eden, riskleri fark eden ve müdahale eden, hatta çocuğun korunması için bildirim yapan öğretmenlerinin olması. Bu sayede Zeynep, devlet koruması altında ve eğitimine devam ediyor. Zehra şimdi lise, Suna ise üniversite öğrencisi.

İnsan haklarının ihlali ve çocuğa karşı şiddet olan ÇYEZE, hem dünyada hem de Türkiye’de çok yaygın bir sorun. Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu’nun (UNFPA) verilerine göre, dünya genelinde her beş çocuktan biri evlendirilmiş. 650 milyon kız ve 118 milyon oğlan çocuğun 18 yaşından önce evlendirildiği tahmin ediliyor. Her yıl 12 milyon kız çocuk 18 yaşına basmadan evlendiriliyor. Bugün, 18 yaşından önce evlendirilen her 10 çocuktan dokuzu ise kız çocuk. UNICEF, bu konuda alınan önlemler hızlandırılmazsa 2030 yılına kadar 100 milyondan fazla kız çocuğun 18 yaşını tamamlamadan evlendirilme riski altında olduğunu vurguluyor. 

Türkiye’de durum nasıl? 

Türkiye’de ise evli olan her beş kadından biri çocuk yaşta evlendirilmiş. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) verilerine göre de 2023 yılında 16-17 yaş grubunda 10 bin 471 kız, 706 oğlan çocuk resmi olarak evlendi. Bu veri, bölgesel farklılıkları yansıtmadığı gibi sadece resmi evliliklerin sayılarını içeriyor. Bir de verilerin kapsamadığı resmi olmayan evlilikler var. Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’ye (BMÇHS) göre 18 yaşına kadar her insan çocuk sayılır. Türk Medeni Kanunu’na göre yasal evlenme yaşı 18. Kanun şöyle diyor: "Erkek veya kadın onyedi yaşını doldurmadıkça evlenemez. Ancak, hâkim olağanüstü durumlarda ve pek önemli bir sebeple onaltı yaşını doldurmuş olan erkek veya kadının evlenmesine izin verebilir. Olanak bulundukça karardan önce ana ve baba veya vasi dinlenir. Ayırt etme gücüne sahip olmayanlar evlenemez. Küçük, yasal temsilcisinin izni olmadıkça evlenemez. Kısıtlı, yasal temsilcisinin izni olmadıkça evlenemez. Hâkim, haklı sebep olmaksızın evlenmeye izin vermeyen yasal temsilciyi dinledikten sonra, bu konuda başvuran küçük veya kısıtlının evlenmesine izin verebilir." Burada, 16 yaşını dolduran çocukların istisnasi durumlarda evlendirilmesinin, anne babaları tarafından evlendirilmesine olanak tanımadığının ve 18 yaş altındaki evliliklerde rıza kavramının mutlaka sorgulanması gerektiğinin altını çizmek gerekiyor. 

Çocuk yaşta, erken ve/veya zorla evliliklerin pek çok olumsuz sonucu var. ÇYEZE, çocuk yaşta gebelik ve buna bağlı riskleri, anne-bebek ölümlerini, yetersiz beslenme riskini artırıyor. Ruh sağlığını etkiliyor; cinsel şiddeti, çocuğa ve kadına yönelik şiddeti artırma riski de var. Özetle, fiziksel ve ruhsal sağlık sorunlarına neden oluyor. Çocuk yaşta evlilik, özellikle kız çocukların eğitimlerine devam etmelerini de zorlaştırıyor hatta çoğunlukla engelliyor. Bu da kız çocukların toplumsal hayata katılımında sorunlar yaratıyor, yetişkin olduklarında istihdama katılmalarını ve ekonomik bağımsızlıkı kazanmalarını güçleştiriyor. 

Bu sorunla mücadelede yasal düzenlemeler, yasaları destekleyen politikalar, eylem planları, güçlü çocuk koruma mekanizmaları, kamu görevlilerine yönelik eğitimler, ailelere ve topluluklara yönelik farkındalık artırıcı çalışmalar, kız çocukların eğitim yoluyla güçlendirilmesi gibi pek çok önemli nokta var. Mücadelede önemli kurumlardan biri de okul, en önemli rollerden biri ise öğretmene ait. Okuldan uzaklaşan çocukların çocuk yaşta evlenme riski artarken, öğretmenler de sorunun nedenlerine ve koşullarına ilişkin bakış açısını dönüştürmede; önleme odaklı bir çocuk koruma sistemi için okulun harekete geçmesini, bildirim süreçlerinin bilinmesini ve uygulanmasını sağlamada önemli rol oynuyor. Öğretmenler, eğitime erişimin ve devamın sağlanmasında çocukların, ebeveynlerin ve kanaat önderlerinin farkındalığının artırılmasında, kadınların ve kız çocukların ÇYEZE’ye karşı güçlenmesinde önemli bir etki yaratabiliyor. Ancak öğretmenlerin bu rolü yerine getirebilmeleri için ÇYEZE konusunda bilgilenmeye ve ÇYEZE ile mücadele konusunda desteğe ihtiyaçları var. 

Uzun Hikâye’nin bu bölümünde okul ile öğretmenin ÇYEZE’yle mücadeledeki kritik rolünü ve öğretmenlerin ihtiyaçlarını mercek altına aldık. Öğretmenlere bu konudaki deneyimlerini sorduk. Anlatılanlar, bu mücadelede öğretmenin, okulun etkisini, bu etkiyi zayıflatan sorunları ve ihtiyaçları açıkça ortaya koyuyor. 

Nesilden nesile aktarılan bir insan hakları ihlali 

ÇYEZE nesilden nesile aktarılan bir hak ihlali, istismar barındıran bir olgu. Çocuk yaşta, erken ve/veya zorla evlilik riski altında olan kız çocukların bazıları çocuk yaşta evlendirilmiş annelerin kızları. Deneyimlerini sorduğumuz öğretmenlerden biri yaklaşık 10 yıldır Adana’da, çoğunluğunu Suriyeli öğrencilerin oluşturduğu bir ortaokulda rehber öğretmen olarak çalışan F.E. O da meslek hayatı boyunca karşılaştığı vakalarda bunu gördüğünü söylüyor. Bazı velileri, önce öğrencisinin ablası sandığını, sonra annesi olduğunu öğrendiğini belirtiyor. F.E. öğretmen, öğrencilerinde ÇYEZE riskini nasıl fark ettiğini ise şöyle anlatıyor: 

“Öğrencilerimizden kendi gelip ‘Öğretmenim beni evlendireceklermiş’ diye yardım talep edenler oluyor bazen. Bazen de arkadaşları ‘Öğretmenim size söyleyemiyor ama evlendirecekler’ diye haber veriyorlar. Öte yandan rutinin dışına çıkan öğrenciler olabiliyor; normalde çok sessiz olan bir öğrenci çok neşeli olabiliyor ya da çok neşeli ama birden sessizleşiyor, içine kapanıyor. En zorlandığımız grup, evlenmeye sıcak bakan ve mutluluk duyanlar. Evlenince kendi eşyalarım olacak, ilk defa makyaj malzemesi ve yeni kıyafetler alınacak, telefon alınacak diye sevinenler oluyor. Bu çocuklar evliliği saklama eğiliminde oluyorlar. Kendi anneleri de çocuk yaşta evlenmiş olabiliyor. Ayrıca, toplumsal baskı ve geleneksel cinsiyet rollerine dayalı beklentiler nedeniyle de çocuklar başka bir hayatın varlığını bilmiyorlar. Çoğu, evdeki baskıdan, şiddetten, ev içi bakım yükünden de kurtulmak için evleniyor.” 

Öğretmen ÇYEZE riskini fark ettiğinde nasıl müdahale ediyor?

Evlendirilme riski olan bir çocuk varsa veya evlendirilme gerçekleşecek gibi görünüyorsa ilk yaptıklarının önce çocukla, daha sonra aile/bakım verenle görüşme olduğunu belirten F.E., izledikleri yolu, zorlukları ve ihtiyaçları şöyle anlatıyor: 

“Okul idaresi en büyük şansım. Önce idareyle iletişime geçip planlama yapıyoruz. İdare ‘Sana ne hocam? Bize mi kaldı, kendi anne babası düşünmedi biz mi düşüneceğiz?’ demiyor. Bunu diyenler de var maalesef. Bir duyum aldıysak ya da çocuktan öğrendiysek aileyi çağırıp görüşüyoruz. Suç olduğunu anlatıyoruz, cezası olduğunu söylüyoruz. Duyulduğunu öğrenince bazen çocuğu okuldan alıyorlar. Aile Sosyal Hizmetler Müdürlüğüne bildirim yapıyoruz. Sosyal hizmetler, evi ziyaret ediyor. Okuldan sonra bir de onlar devreye girince biraz daha çekinme oluyor. Suriyeli velilerimiz yasalardan ya da sınır dışı edilmekten çekindikleri için sonuç alıyoruz bu aşamada. Devamsızlık yapan öğrencileri takip edip, mektup yolluyoruz, suç olduğunu söylüyoruz. Bir öğrencim vardı, 7. sınıftı. Arkadaşından nişanlandığını duyduk. Gittik mahalleye, aile reddetti. Aileyle konuştuk, ikna ettik. O kız çocuğu evlendirilmedi, şimdi lisede. Takip ediyorum o çocuğu hâlâ. Bildirim yaptığımızda polis ya da sosyal hizmetlerden bir görevli gittiğinde onların tavrı çok önemli oluyor. Caydırıcı oluyor. Mahallede de ‘böyle bir şey yaparsam polis, sosyal hizmetler görevlisi gelebilir’ diye çekince başlıyor. Başka bir öğrencimi de gözlemliyorum. Hem çalıştırılma hem de çocuk yaşta evlendirilme riski altında. Savaş nedeniyle göç ederken babaları vefat etmiş. İki ablası çalışıyor. Onlar evlenecek, evi benim öğrencimin geçindirmesi bekleniyor ve çalıştırılmak isteniyordu. Ben bunu, derslerine karşı ilgisizleştiği, notlarında düşme olduğu zaman fark ettim ve bu hikâyeyi öğrendim. ‘Eğer okuldan alırsanız Millî Eğitim Bakanlığına bildirmek zorundayım ve polise haber vermek durumundayım’ dedim. Okuldan almadılar; bu yıl da takipteyim, gözüm üzerlerinde.”

Öğretmenin verdiği ikinci örnek, ÇYEZE gerçekleşmese de ÇYEZE ile mücadelede çocuk haklarının bütüncül olarak gözetilmesinin önemini gösteriyor. 

Okulda ÇYEZE’yi önleyici çalışmaların önemi

Öte yandan öğretmenlerin ÇYEZE riskini fark ettiklerinde atılacak adımları bilmesi ve planlaması kadar önleyici çalışmalar da çok önemli. ÇYEZE’yi önlemenin ve bildirmenin sadece rehber öğretmenin işi olmadığını, ÇYEZE’nin engellenmesinin eğitim sisteminin içinde var olması gerektiğini vurgulayan F.E. önleyici çalışmaların önemine de dikkat çekiyor: 

“Okulda, çocuk yaşta evliliklerle ilgili çocukları bilgilendirdiğimiz panolar hazırlıyoruz. İhmal, istismar anlatırken çocuk yaşta evliliğin de istismar olduğunu vurguluyoruz. Çocukların böyle bir şey yaşadıklarında öğretmenlerine bilgi vermeleri gerektiğinin altını çiziyoruz. Bu bilinci oturtturduk. Psikolojik sağlamlık ve umut üzerine de çalışıyorum. Çocuklara bunun bir kader olmadığını anlatıyorum. Buna yönelik çalışmalar yapıyorum. Başka bir ihtimalin varlığına çocuğu ve aileye inandırmamız lazım. Başka bir hayatı olacağına inanan öğrenci mücadele ediyor. Çocukların kendi haklarını bilmesi gerekiyor. Çocukları ve aileleri bu konuda desteklemek, bilgilendirmek önemli. Bunlar yapıldığında, bir yıl önce ‘Evlenince makyaj malzemesi alınacak bana’ diye sevinen öğrenci liseye devam ediyor, kitaplardan bahsediyor. Başka bir yol olduğunu görmüş. Bu mücadele sadece rehberliğin görevi de değil. Türkçe zümresiyle kitapların içeriğiyle ilgili çok çalışıyoruz mesela. Güçlü kadın figürlerin, kendi hayatını kurabilen kadınların hikâyelerinin olduğu kitaplar, metinler seçiyoruz. Okullarda şube öğretmen kurulu toplantıları iki kere yapılır; hangi öğrencimin risk altında olduğunu o toplantıda öğreniyorum çünkü rehber öğretmen olarak 23 sınıfa da giremiyorum. Tüm branştan öğretmenler arasında bu iletişim kuvvetlenmeli. Okul idaresiyle işbirliği artmalı. ÇYEZE ile tüm okul olarak mücadele etmeli, bu mücadeleyi içselleştirmeliyiz.”

“Öğretmen yalnız kalmamalı”

F.E. öğretmenin anlattıkları okul idaresinin ve öğretmenin takibinin önemini gösteriyor. Ancak ÇYEZE ile mücadelede okul ve öğretmenin önemi kadar sistemsel olarak bütüncül bir mücadele çok önemli: 

“Yıllar içinde ÇYEZE konusunda diğer devlet kurumlarının da farkındalığı ve iletişimi gelişti. Çocuk İzlem Merkezlerinin açılması çok önemli oldu. Polislere eğitimler verildi. Ancak, bu mücadelede öğretmenler yalnız kalmamalı; okul idaresi, il ve ilçe millî eğitim müdürlükleri, diğer devlet kurumları yanlarında olmalı. Onların da ÇYEZE konusuna bilgili ve tavizsiz olmaları gerekiyor. Ben daha önce de bir lisedeydim o zaman da muhtarlarla çok işbirliği yapardım. Öğretmenler ÇYEZE dahil ihmal ve istismar vakalarında bildirim yaptığında güvenlik sorunları da yaşayabiliyor. Tehdit edilebiliyor. Kimi ‘ya başım belaya girerse, çoluğum çocuğum var’ diye kaygılanıyor. Davada da şikâyet ettiğin kişiyle karşı karşıya geliyorsun. Her bildirimden sonra korkup eve gitmiyorum. Çevremizde bunu yaşayıp il değiştirmek zorunda kalan öğretmenler de var. Yalnızız bu konuda.”

Israrlı takip ve suç bildirimiyle değişen bir hayat

Öğretmenin etkisini gösteren bir diğer örnek Mardin’den. Bir köy okulunda çalışan T. G., öğrencisinin evlendirilmesinin önüne geçti ve koruma altına alınmasını sağladı. Öğretmen bu deneyimini şöyle anlatıyor: 

Okulun bulunduğu köyde kız çocukların çocuk yaşta evlendirilmesi hep olan bir durumdu. Kolluk kuvvetleri ile köylünün arası iyi olduğu için şikâyet mekanizması da sağlıklı işlemiyordu. Öğretmenler ‘kimi kime şikâyet edeceğiz’ diyordu. Köyde 18 yaşına geldiğinde evlenmemiş olan kız çocuk yok. 13-14 yaşında evlendiriyorlar genelde. Bir öğrencim 10. sınıftaydı, okul önünden ailesinin husumet içinde olduğu biri tarafından kaçırıldı. Ailesi kızlarının, Zeynep’in kaçıran kişiyle kalmasını ve kuma olmasını kabul etti. Küçücük ilçede plaka belli, kaçıran belli; bu çocuk bulunamadı. Sonra öğrencinin nerede olduğunu arkadaşına attığı mesajdan öğrenip, konum bildirdim. Yine bulamadılar güya. Jandarmaya bildiriyoruz, bizi sorguluyor. Okuldaki rehber öğretmen veya başka hiçbir öğretmen, idare dahil olmadı. Sonra bir şekilde ortaya çıktılar. Öğrencinin ailesi önce şikâyetçi olacaktı ama vazgeçti. Kendi isteğiyle gittiği yönünde öğrenci de ifade verdi. Öyle söylettiler. Üstü kapatılmak istendi ama ısrarlı şikâyetlerim sonunda koruma altına alındı öğrenci ve şimdi bulunduğu ilin en iyi lisesine devam ediyor.” 

T. G. Öğretmen, “Ben el yordamıyla yolumu buldum. Daha önce de bir öğrencim evlendirilmişti orada engel olamamıştım. Evlendirilen öğrencim de Zeynep’in ablasıydı. Aynı şeyin yaşanmaması için çok mücadele ettim. Baroya da bildirdim, baro da bir yerden sonra ‘iş kollukta’ dedi. Evet ama kolluk işini yapmıyor. Barodaki bir avukat ‘beni de tehdit ettiler’ dedi… Küçük yerde güç ilişkilerinin, feodal yapının etkisi oluyor. Şikâyet ve koruma mekanizmaları tıkanabiliyor” diye konuşuyor.

Eğitim sisteminin ÇYEZE’yi tetikleyen sorunları

İki öğretmenin anlattığı kız çocukların hikâyelerinde de ÇYEZE’nin kök nedenlerini bulmak mümkün; toplumsal cinsiyete dayalı ayrımcılık, çocuğun birey olarak görülmemesi, toplumsal normlar ve gelenekler, yasalar hakkında yeterli bilgi ve farkındalık eksikliği, uygulamada yasaların yetersizliği, yoksulluk ve ekonomik krizler, savaş çatışma veya afet koşulları… 

Öte yandan, ÇYEZE’nin sebeplerinden biri de eğitim imkânlarının eksikliği. ÇYEZE’yi eğitimin diğer sorunlarından bağımsız düşünmek mümkün değil. Eğitimdeki fırsat eşitsizliği ve toplumsal cinsiyet eşitsizliği, çocukları bir kısır döngünün içine sokabiliyor. Okuldan uzaklaşan çocukların evlenme riski artarken, çocuk yaşta, erken ve/veya zorla evlendirilen çocukların da okula devamı engellenmiş oluyor. Kimi örgün eğitim dışına çıkıyor kimi zorunlu eğitimini tamamlamıyor. Eşitsizlik, eğitimsizlik ve yoksulluk kısır döngüsü bir türlü kırılamıyor. 

Şanlıurfa’da psikolojik danışman olarak çalışan T.E. akademik başarının düşük olmasının da ÇYEZE’de etkenlerden biri olduğunu söylüyor. Eğitimdeki sorunların toplumsal normları ve gelenekleri nasıl beslediğini şöyle anlatıyor: 

“Nasılsa okumayacak…”

Küçük yaşta mevsimlik tarım işçisi olarak çalışmaya başlıyorlar. Okula başlamaları kasım ayını buluyor; okullar kapanmadan, nisan ayında da çoktan okuldan ayrılıyorlar. Okula devam sorununa eğitimdeki sorunlar da ekleniyor. Mesela çok fazla ücretli öğretmen çalışıyor bulunduğum bölgede. Sık sık öğretmen değişiyor. Yani tüm bunlar nedeniyle çocukların temelleri çok eksik. Akademik başarıları çok düşük. Bu da evliliklerde etken. ‘Nasılsa okumayacak, başarısız’ diye düşünülüyor. Üniversitenin, son şansı olduğunu yoksa evlendirileceğini söyleyenlerin de bir yere yerleşmesi çok güç. Çocuklar üniversite sınavı sıralamalarda 500 bin-600 bin bandındalar. İkinci öğretimlerin kapatılmasıyla birlikte çok fazla kız çocuk yerleşemedi bu yıl. Ayrıca liseye açıköğretimden devam etmeleri çocuk yaşta evliliği önlemiyor. Çoğu için açıköğretim demek, çocuk yaşta evlilik demek. 

Çocukları hem akademik hem de sosyal açıdan, yeteneklerine uygun geliştirirsek işimiz biraz daha kolay olur. Okullarda meslek sahibi olmanın önemi konusunda daha çok çalışma yapılabilir. Kayıtlı kız öğrenci oranı arttı, bu umut verici ama eğitimin niteliğini artırmak ve çocukların devamını sağlamak önemli. Okulda en önemli yapılabilecek şeyler öğrenciye temas etmek. Ev ziyaretleri önemli. Öğretmenlerin mesleki tükenmişlikten uzak kalmaya ihtiyaçları var. Kültürel sebepler, eğitimdeki sorunlar derken, öğretmenler bunların içinde çocukların hayatını dönüştürebileceğine dair inancını kaybediyorlar. Mesleki paylaşım zirvesi yaptık, konuştukça ‘yalnız değilmişiz’ dedik, iyi geldi. Böyle şeylere ve mücadele ettiğimiz konularda desteklenmeye ihtiyacımız var. Bir psikolojik danışman üç okula gidiyor bazen. Öğretmen sayısı da mücadeleyi etkiliyor.

“Eğitimin niteliği, öğrencinin beklentisini etkiliyor”

Aynı ilde bir köy ilkokulunda ücretli sınıf öğretmeni olarak çalışan Z.A. da eğitimin niteliksizliğinin sadece ebeveynlerin değil çocukların beklentilerini de şekillendirdiğini ve çocukları okul terkine götürebildiğini anlatıyor: 

“Okulda iki tane sınıf öğretmeniyiz. İkimiz de ücretli öğretmeniz. Sınıf öğretmenliği yapıyoruz ama eğitim fakülteli de değiliz, düşünün. Kendi alanım değil, çok fazla fayda sağlayamıyorum. Biz çalıştıkça kadrolu öğretmen de atanmıyor. İki sene yaptım ama bu yıl yapmayacağım. Eğitim nitelikli olsa öğrencinin motivasyonu biraz daha artar belki. Çocukları okula getirmek en büyük sıkıntımız. Veli de ‘sen okudun ne oldu, ücretli öğretmenlik yapıyorsun’ diyor. Kardeşimin gittiği ortaokulda mesela 11 öğretmenden 8’i ücretli öğretmendi. Ortaokulu bitirdi liseye gitmedi. Açıktan okuyacak. Aslında başarılı bir öğrenciydi.”

Şanlıurfa’dan bir örnek daha geliyor. Bir başka ilçede dokuz yıldır rehber öğretmen olarak çalışan V.K. öğretmen anlatıyor:

“Çocuklar akademik olarak çok geride. Ortaokulda çalıştığım dönemde 7. sınıfta okuma yazma bilmeyen çocuklarla bile karşılaştım. Bu da ailelerin beklentilerini şekillendiriyor. Bir tane öğrencim oldu, okuma yazma bilmeyen öğrencilerden biriydi. 10 kardeştiler. 7. çocuktu. Devamsızlık yapıyordu. Aile okula çağrıldı. Aile çocuğun okula gelmek istemediğini söyledi. O öğrencinin bir süre sonra kuzeniyle evlendirildiğini duydum. Arkadaşları bu evliliği överek anlatıyordu. Zorunlu eğitim çağındaki çocuklar eğitime devam etmediğinde her zaman takibi düzgün yapılmıyor ve cezası uygulanmıyor. ”

Şikâyet ve devamsızlık takip mekanizmalarını tıkayan sebepler neler?

Mardin’deki öğretmenin “feodal yapı ve güç ilişkileri şikâyet ve koruma mekanizmalarını tıkıyor” tespitinin benzerini Şanlıurfa’daki öğretmenler de yineliyor. T.E. öğretmen “ÇYEZE ve istismar vakalarında çocuk baskı görüyor, ifadesini değiştiriyor. İfadesini değiştirince savcılık takipsizlik veriyor. Koruma altından çıkıyor çocuk. Feodalite devletin üstünde. Aşiretlere göre ilerliyor hukuk sistemi” diyor. 

Öğrencinin okula devamının izlenmesinde de sıkıntılar olduğu vurgulanıyor. 

V.K. Öğretmen, bu sıkıntıları şöyle anlatıyor: 

“Veliyi okula çağırıyoruz, önce konuşuyoruz. Devamsızlığın 10, 20 ve 25. gününde devamsızlık mektubu yolluyoruz, yine sonuç değişmezse ilçe millî eğitime ya da emniyete bildiriyoruz. Buradaki feodal yapı, sistemin işlemesini araya tanıdıklar sokarak engelleyebiliyor. İlçe millî eğitimden bazıları ‘polise gerek yok, siz kendiniz halledin’ ya da ilçeden şube müdürü ‘konuştum ailesiyle yollayacak’ diyor. Bir bakıyorsunuz, herkes birbirinin akrabası. Sorunların hepsi halı altına süpürülmüş. Öğretmenlerin dirençleri kırılabiliyor. Gerekli yardımı, desteği bulamıyorlar. ‘Elimden bir şey gelmez, bu sistem böyle’ diye düşünüyorlar. Tüm öğretmenlerin, inançlarını geliştirecekleri eğitimlere ve desteklere ihtiyacı var. Öte yandan yasaların, yönetmeliklerin delinmemesine, paydaşların bir arada güçlü çalışmasına ihtiyaç var.”

Van’da sınıf öğretmenliği yapan Y.S. öğretmen de devamsızlık takibinin mevzuatın gerektirdiklerinden öte, daha sıkı yapılması gerektiğini vurguluyor: 

“Devamsızlık mektubunu ikamete yolluyoruz. Ama bazen bildirilmeyen adres değişikliği oluyor, adres yanlış oluyor. Mektup verilen adrese gidiyor ama ulaşıyor mu? Mevzuat ne gerektirirse yapılıyor ama daha sıkı takibi lazım. Benim sınıfımda iki kardeş vardı. Göçerdi aileleri, eğitim yaşı geçmiş olarak birinci sınıfa başladılar. Bir süre sonra devamsızlık yapmaya başladılar. Devamsızlıkları 10 günü geçince mektup yolladık. Ama yine gelmediler, evlerine gittim, amca açtı kapıyı. Kızları yaylaya yolladıklarını söyledi. Okula yollamaları için ikna ettim, cezası olduğunu, bildirim yapacağımı söyledim. Sonra yollamaya başladılar. Yaz tatillerinde de arayıp soruyorum ki okuldan almaya kalkmasınlar. Başka bir örnek de birkaç yıl önce yaşadığım bir durum. Aldığım sınıfta daha önce sınıfta kalan bir çocuk vardı ve devam etmiyordu. Evlerine gittim, baba ‘Göndermiyorum okula, sana ne? Kadınsın, başın açık, sizleri örnek alıyorlar. Okulda erkek öğretmen var, namahrem’ dedi. Karısı da destek verdi. ‘Kime şikâyet ederseniz edin’ dediler. İl millî eğitime bildirdim ama konu kapatıldı. Ben konuyu uzatırım diye, benim sınıfımdan da alıp başka bir sınıfa verdiler öğrenciyi, devam etmemesine rağmen rahat rahat geçirilsin diye.

“Bir öğretmenin aileyi araması çok etkili olabiliyor”

Bandırma’da Türkçe öğretmeni olan M.İ. de öğretmenin, okuldan kopuşa dair ilk işareti gördüğünde müdahale etmesinin çok önemli olduğunu söylüyor. Akademik başarının düşük olmasının ÇYEZE için sadece Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da değil sosyoekonomik olarak dezavantajlı çocukların gittiği okullarda bölge fark etmeksizin tüm kız çocuklar için bir sebebe dönüşebildiğini vurgulayan öğretmen şöyle konuşuyor: 

“Bir öğrencim vardı. ‘Ailem bana baskı yapıyor, ‘Takdir getirmezsen senin sonun evlilik’ diyorlar’ diye anlatıyordu. Aile zaten çocuğun takdir alamayacağını biliyor, bahane ediyorlar. ‘Öğretmenim beni okulda göremezseniz bilin ki evlendirildim’ dedi. ‘Burada olacaksın, buna inan’ dedim. Bu yıl ortaokuldan mezun oldu. İletişim hâlindeyim, meslek lisesini kazandı. Başka bir öğrencim, annesi şehir dışına çıktığı için kardeşine bakıyormuş, devamsızlık yapmıştı. Hemen ailesini aradım devamsızlık kesildi. Liseye başladı. Ara ara aramaya devam ettim. Pandemide de uzaktan eğitime erişim sorunu yaşadı. Onu çözdük. Şimdi üniversitede. Çocukları hem öğrencim olduklarında hem de mezun olduktan sonra takip etmeye çalışıyorum. İlk işaret olduğunda müdahale etmek önemli. Bir öğretmen tarafından ailenin aranması çok caydırıcı olabiliyor.”

UNFPA’in Türkiye’nin Çocuk Yaşta, Erken ve Zorla Evliliklerin Sonuçlarına Çok Sektörlü Yaklaşım Raporu’nda da ÇYEZE’nin önlenebilmesi için okulun ve eğitimin bu kilit rolü ile bu rolü etkin kullanabilmesinin ilk ve en önemli yolunun okul devamının sağlanması olduğu vurgulanıyor. Aile ve yakın çevrenin koruyamadığı çocuğun belki de tek ve son şansının okula devamı ve öğretmenlerinden gelebilecek destek olduğu belirtiliyor. Okul terk edildiğinde, çocukların güvenip gidebilecekleri, yardım isteyebilecekleri mekanizmalarının kalmadığı hatırlatılıyor. 

Mevzuat kağıt üzerinde mi kalıyor? 

Aslında sadece devamsızlık takibi değil, mevzuatta yer alan, okulların çocukları korumaya dair yaptığı planlar, çalışmalar da kağıt üzerinde kalabiliyor. 

30 yılı aşkın süredir rehber öğretmen olarak görev yapan S.A. anaokulundan ortaokula, meslek lisesinden Anadolu lisesine kadar farklı türde okullarda çalışmış bir öğretmen. Şu anda Ankara’da çalışan S.A., okulda oluşturulacak planlamaların çok önemli olduğunu anlatıyor:

“Okullarımızda rehberlik hizmetleri yürütme komisyonu ve psikososyal koruma, önleme ve krize müdahale komisyonlarında öğrenciler hakkında bilgilendirmeler yapılıyor. Okul içinde yapılacak çalışmalarla ilgili işbirliği planları hazırlanıyor. Çizelge yapıyoruz ama uyguluyor muyuz? Bu toplantılar daha etkin değerlendirilebilir. Öğretmenler bazen bunu iş yükü olarak görebiliyorlar. Ben bu toplantılarda her öğretmenin bildirim yapma yükümlülüğü olduğunu hatırlatıyorum. Çocuk polisine bildirim yapabiliyoruz, rehberlik araştırma merkezinden yardım isteyebiliyoruz. Rehberlik ve Araştırma Merkezleri kitapçık yolluyor kimse bakmıyor. Rehber öğretmen ilgilensin diye düşünülüyor. Tüm öğretmenlere seminer dönemlerinde, afet, acil durum, ihmal, istismar, ÇYEZE ile mücadelede neler yapmaları gerektiği konusunda bilgiler verilmeli. Öğretmenler sivil toplum kuruluşları ve akademisyenler tarafından bu bilgilerle donatılmalılar.”

“Güçlendirilmeye eğitim fakültelerindeyken başlamalıyız”

Adana’da çalışan 24 yıllık rehber öğretmen B.Y. de, oluşturulan Psikososyal Koruma, Önleme ve Krize Müdahale ekiplerinin yılda üç kere toplantı yaptığını ama çalışmaların kağıt üzerinde kaldığını söylüyor. B.Y. Öğretmen 24 yıl önce mesleğe ilk başladığında şimdiki kadar bilgili olmadığı, sivil toplum kuruluşlarının desteğiyle güçlendiğini belirterek, “Bu konuda daha eğitim fakültesinde güçlendirilmeye başlaması gerekiyor öğretmenlerin” diyor.

Alandaki çalışmalarda belirtildiği gibi öğretmenler, ergenlik döneminde çocukların karşı cinsi tanımak istediğini ama birbiriyle flört ederlerse bazı ailelerin kız çocukları okuldan almaya kadar giden tepkiler de verdiğini anlatıyor. Ergenlik dönemine dair tüm çocukların ve ailelerin bilgilendirilmesi gerektiğini söylüyorlar. 

Yaygın eğitimdeki öğretmenler de desteklenmeli

Sadece örgün eğitim değil yaygın eğitimdeki öğretmenleri de ÇYEZE konusunda desteklemek çok önemli. Adana’da halk eğitim merkezinde çalışan atama bekleyen sınıf öğretmeni H.K. 

“20 yaşında öğrencim var. 14 yaşında evlenmiş. ‘Annem çok doğuruyor;  dayanamıyordum, bakamıyordum çocuklara, evlenip kurtulmak istedim’ diyor. Dört Suriyeli öğrencim 16 yaşında evlenmiş. Evlilik yaşının bu olduğunu sanıyorlar. 19 yaşındaki Afgan öğrencim 17 yaşında evlenmeye zorlanmış. Onlara da hakları ve sağlıklarıyla ilgili verilecek bilgiler var. Kendi çocuklarının da aynı şeyi yaşamaması için anlatılacaklar var. O yüzden, bu konuda nasıl çalışmalar yapabileceğimizi öğrenmek için bizlerin de desteklenmesi önemli.” 

Çocuk yaşta, erken zorla ve/veya evliliklerle ilgili özellikle sivil toplum kuruluşlarından aldığı eğitimler ve desteklerle daha donanımlı olan branş ya da rehber öğretmenler mücadelede daha aktif rol alabiliyor. Ancak, okulunda ya da sınıfnda ÇYEZE’ye sebep olacak nedenleri ve risk altındaki öğrencileri fark etse de nasıl yol alacağı konusunda kendini yetersiz hisseden öğretmenler de çok.

te bu sebeple öğretmenlerin farklı disiplinlerden kişi ve kurumlarla bir araya gelerek güçlendiği bir paylaşım ve işbirliği ağı olan Öğretmen Ağı, Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu’nun (UNFPA) desteğiyle bir rehber hazırladı: Çocuk Yaşta, Erken ve/veya Zorla Evlilikler İçin Önleme ve Müdahale Rehberi: Öğretmenlere Yönelik Uygulamalar. Öğretmenler, yalnız olmadıklarını; alabilecekleri birçok önlem, yapabilecekleri bir çok müdahale olduğunu anlatmak ve bunu meslektaşlarıyla paylaşmak için bu rehberi hazırladı. Öğretmen Ağı ekibi ile, 10 ilden, sekiz branştan 20 öğretmenin ve 3 eğitim fakültesi öğrencisinin hazırladığı rehberde bu konuda yaygınlaştırılabilecek temel bilgiler yer alıyor. 

Rehber aynı zamanda çocuk haklarından yola çıkarak, öğretmen, öğrenci ve velilerde kapsamlı farkındalıklar oluşturmayı ve hak temelli bilinci geliştirmeye odaklanıyor. ÇYEZE vakaları ile karşılaşmadan uygulanabilecek bu çalışmalar, ÇYEZE için koruyucu önleyici yaklaşımı benimsiyor. Öte yandan, önleme ve müdahale çalışmalarında da kimlerle irtibata geçileceği, hangi paydaşlarla çalışılacağı hakkında ayrıntılı bilgiler veriliyor. Hangi durumda nasıl ve nereye bildirim yapacağı, nelere dikkat edileceği adım adım tarif ediliyor. Rehberde, uygulama örnekleri, materyalleri de yer alıyor. Öğretmenlerin sınıflarında, okullarında nasıl etkinliklerle bu konuda birbirlerini, öğrencilerini ve velilerini güçlendirebilecekleri anlatılıyor. 

Kaynak: Çocuk Yaşta, Erken ve/veya Zorla Evlilikleri Önleme ve Müdahale Rehberi

Öğretmenlerin hem temel bilgileri edinmesi hem de ÇYEZE ile mücadelede bir yol haritası olması açısından bu rehber çok önemli. Ancak, öğretmenlerin anlattıklarından okulların çocuk koruma politikası oluşturmalarının gerekliliği, öğretmenlerin güçlenme ihtiyacı kadar önemli başka bir sonuç daha ortaya çıkıyor. Kağıt üzerinde kalan, uygulamaya geçmeyen ya da eksik geçen yasalardan mevzuatlara, etkili yapılmayan izleme ve takip çalışmalarından toplumsal cinsiyet eşitsizliğini pekiştiren politikalara kadar öğretmenlerin bu mücadelesini zayıflatan yapısal sorunların da ortadan kalkması gerekiyor. Bir çocuğun evlendirilmesini engellemek için pek çok aktör birlikte uyumlu çalışmak zorunda. Aralarında bu uyum olmadığında sorunu çözmek zorlaşıyor. ÇYEZE’nin ortadan kalkması için çocukları korumakla yükümlü olan kamu, özel ve sivil alandaki tüm kurumların ve toplumun da bu mücadeleyi paylaşması gerekiyor. Çocuk yaşta, erken ve/veya zorla evliliklerin engellenmesinin gerçek anlamda bir ülke politikası hâline gelmesi gerekiyor. 

* Yazıda yer alan kız çocukların ismi değiştirilerek kullanılmıştır.