“Komplo Teorileri: Eğitim Bir Çare Olabilir mi?” | SEÇBİR-Öğretmen Ağı Akademi Buluşmaları II
Sinan Alper ile buluşma üzerine…
Yazar: Melisa Soran, İstanbul Bilgi Üniversitesi Sosyoloji ve Eğitim Çalışmaları Merkezi (SEÇBİR)
SEÇBİR ve Öğretmen Ağı olarak günümüz sorunlarını ve bu sorunların eğitime olan yansımalarını disiplinlerarası bir bakış açısı ile ele aldığımız Akademi Buluşmaları’nın ikincisinde 22 Nisan 2024, Pazartesi günü Komplo Teorilerine Neden Inanırız? Komplo Inançlarının Psikolojisi Üzerine başlıklı kitabın yazarlarından Sinan Alper ile bir araya geldik; “Komplo teorileri: Eğitim bir çare olabilir mi?” sorusunun peşinden gittik.
Öğretmenler okullarda komplo teorilerinin yaygınlaştığına, çok erken yaşta bile çocuklar arasında konuşulmaya başladığına dikkat çekiyor ve bununla mücadele etmenin yollarını arıyorlar. Komplo teorileri ile erken yaşlardan başlayarak mücadele etmek önemli çünkü “komplocu bir zihniyet”e dayanan bu teoriler, konularından bağımsız olarak birbirlerini besliyor, bir düşünme şeklini yerleştirerek bir “inanç ağı” oluşturma potansiyeli taşıyor. Herhangi bir komplo teorisine inanmaya başlayan bir insan, maruz kaldığı yanlış düşünme biçiminin sonucunda, daha da zararlı içeriklere ve inançlara açık olmaya başlıyor. Bu sürecin sonu ayrımcılığa, kutuplaşmaya kadar uzanıyor.
Sinan Alper komplo teorilerini bilimsel anlamda anladığımız teoriden farklı olarak kanıtı olmayan bir iddia olarak tanımlıyor ve bir iddiaya komplo diyebilmemiz için ise şu koşulların bulunması gerektiğini söylüyor: “Bir grup insanın bir araya gelerek, halkı etkileyen olayları gizli bir plan dahilinde ve bu durumdan başkaları zarar görürken kendilerine çıkar sağlayacak şekilde yönlendirdiğine dair bir inanç.”
Neden inanıyoruz?
Komplo teorilerine inanıyoruz çünkü bu teoriler tehlike algısı yaratarak bu işten zarar göreceğimiz endişesi yaratıyor. Böyle olunca da “O kadar inanmasak da görmezden gelemiyoruz.” diyor Sinan Hoca ve bunu Hata Yönetimi Kuramı ile şöyle açıklıyor: Tehlike ile karşılaştığımızda iki tür hata yapma ihtimalimiz var. Ormanda çalılıktan bir ses geldiğini düşünelim; biri “yok ya yılan olamaz deyip kaçmamak ve çalılıktan yılan çıkması hatası”, diğeri ise “yılan olabilir ya diye düşünüp kaçmak ama çalılıktan yılan çıkmaması hatası”. Bu hatalardan ilkini yapmak çok tehlikeliyken, ikinci hata o kadar da önemli görünmüyor. Dolayısıyla komplo teorileri ile karşılaştığımızda, doğru olma ihtimali çok düşük de olsa, ya doğruysa diye düşünme eğiliminde oluyoruz.
Örüntüler yoluyla işlemeye alışkın zihnimiz de komplo teorilerine inanmanın bilişsel zeminini oluşturuyor. Şöyle ki, zihnimiz ilgisiz görünen kavramları, olayları birbiriyle ilişkilendirip kategoriler ve şemalar oluşturarak, dünyayı anlamlandırmaya çalışıyor. Komplo teorileri de birbirleriyle alakasız olaylar arasında bağlantı kurarak önümüze bir örüntü koyuyor. Buna belirsizliği ortadan kaldırmaya yönelik duyduğumuz psikolojik ihtiyaç da ekleniyor. Depremlerin hemen ardından, depremin yeniden olma olasılığını da yüksek gördüğümüzde, depreme ilişkin komplo teorilerine inanmaya meylimiz daha da artıyor. Çünkü bu teoriler en çok ihtiyaç duyduğumuz anda belirsizliği ortadan kaldıran açıklamalar sunuyor bize. Dünyadaki tüm siyasî ve sosyal gelişmeleri “5 aile ortaklaşa bir plan çerçevesinde dünyayı yönetiyor.” şeklinde açıklamak da aynı ihtiyaca cevap veriyor. Sinan Hoca bu tip basit açıklamaların “Yaşanan olaylar kaotik ilerlemiyor, bir plan çerçevesinde ilerliyor. Ben kontrol etmiyorum belki ama…” şeklinde bir inanışı, aynı kader inancında olduğu gibi, mümkün kıldığını ve insanları belirsizliğin rahatsızlığından kurtardığını söylüyor.
Ardından komplo teorilerine inanmanın yarattığı “aidiyet hissi”ne dikkatimizi çekiyor. Komplo teorilerine inanan insanların toplumsal ve sosyal hayattan dışlanmış insanlar olduğunu belirterek toplumda yer edinememiş, özsaygısını yeterince besleyememiş bu insanların bu yolla kimlik edindiklerini, kendilerine bir aile yarattıklarını, bir cemaatin parçası gibi hissettiklerini söylüyor. Komplo teorilerine inanmanın “kolektif narsisizm” ile ilişkisini kuruyor; ait olduğu grubu, milleti herkesten üstün algılayan ancak gerçekte bunun böyle olmadığının farkına varan insanlar için komplo teorileri aradaki bu farkı açıklayabiliyor. “Esasında bizim ülkemiz dünyanın en iyi ülkesi, ancak diğer ülkeler sinsi bir plan çerçevesinde buna engel oluyorlar” şeklindeki “komplocu zihniyet”le Kurtlar Vadisi gibi dizilerdeki söylemlerden tarih kitaplarındaki anlatıya kadar birçok alanda karşılaşıyoruz.
Sinan Alper Türkiye’de komplo teorilerine inanma oranının da çok yüksek olduğunu söylüyor ve yolsuzluk seviyesi ile komplo teorilerine inanma arasında güçlü ilişkiye işaret ediyor. Toplumda hukukun üstünlüğüne, toplumsal eşitliğe, otorite figürlerine, demokratik kurumların varlığına ve yerleşikliğine inanç zayıfladıkça güvensizlik artıyor; bu da komplo teorilerinin yaygınlaşmasına zemin sağlıyor.
Nasıl mücadele edebiliriz?
Bu teorilere inananlar ile dalga geçmek işe yaramıyor; hali hazırda toplumsal hayattan dışlandıkları için komplo teorilerine inanma eğilimi gösteren insanlara kendilerini daha da kötü hissettirecek şekilde davranmak aksine ters tepiyor.
Mücadele yollarından biri, bilimsel akıl yürütme becerilerini geliştirmek. Bunun için kanıta dayalı düşünmeyi, bir iddiayı hem doğrulayan hem de yanlışlayan kanıtları toplamayı ve değerlendirmeyi alışkanlık haline getirmeye çalışabiliriz. Komplo teorilerini savunanlar yalnızca iddialarını doğrulayan kanıtları toplayıp sunuyorlar ki ikna edebilsinler. Ancak bilimde varsayımların yanlışlanabilirlik ilkesine dayanarak test edilmesi gerekir; burada önemli olan komplo teorilerinde yapılanın tam tersine iddiaya uymayan örneklerin peşine düşmektir.
Bir diğer mücadele yolu ise, aşılama tekniği kullanmak. Nasıl ki hasta olmadan önce aşı oluyoruz ki bağışıklığımız yükselsin ve gerçekten hastalıkla karşılaştığımızda mücadeleye hazır olalım; yanlış bilgi türlerine maruz kalmadan önce dirençli hale gelmek için de aynı tekniği kullanabiliriz. Her türlü olası komplo teorisine karşı bilgilenmemiz mümkün olamaz, ama teknik bazlı aşılamayla komplo teorilerinde veya sahte bilim inançlarında kullanılan teknikleri önceden öğrenebiliriz. Çocuklarla birlikte komplo teorileri üretmek üzerine çalışabilir, bu teorilerde yaygın olarak kullanılan bazı teknikleri anlaşılır kılabilir ve gelecekte karşılaşacağımız komplo teorilerine karşı direnci artırabiliriz.
SEÇBİR-Öğretmen Ağı Akademi Buluşmaları, akademide yürütülen çalışmaların ve üretilen bilgilerin öğretmenler başta olmak üzere eğitimle ilgilenen herkesle, öğretmenlerdeki deneyimin ise akademiyle paylaşılmasını amaçlamaktadır. Farklı disiplinlerden akademisyenlerin farklı branşlardan eğitimcilerle bir araya gelmesiyle günümüzün sorunlarına disiplinlerarası bir bakış geliştirmeyi de hedeflemektedir. Çevrimiçi ortamda gerçekleşecek buluşma serisi öğretmenler, akademisyenler, sivil toplum çalışanları ve gönüllüleri başta olmak üzere eğitimle ilgilenen herkesin katılımına açıktır.