Yardıma Muhtaç Değil, Hak Sahibi Özneler
Yazarlar:
Fulden Ergen, Öğretmen Ağı İletişim Sorumlusu; Irmak Akıncı, Öğretmen Ağı Ağ Etkileşim Sorumlusu
Toplumda engelliler hak sahibi özneler olarak değil, yardıma muhtaç bireyler olarak algılanıyor. Kapsayıcı eğitimin sağlanması için, engellilik algısının okullardan başlayarak tüm toplumda değişmesi; bunun içinse öğretmenlerin hak temelli bir anlayışa sahip olması gerekiyor. Çünkü öğretmenlerin kendi dönüşümü; çevrelerini, meslektaşlarını ve kendi eğitim pratiklerini de dönüştürme potansiyeline sahip.
Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin kabul edilişinin üzerinden 30 yıl geçti. Sözleşme her çocuğun eğitim hakkını güvence altına alıp, devletleri zorunlu ve ücretsiz eğitim sağlamakla sorumlu tutarken, anayasanın 42’nci maddesi kimsenin eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamayacağını söylüyor. Ne var ki engelli çocuklar, eğitime erişmekte zorlanıyor; eriştiği durumlardaysa okulda ayrımcılığa uğruyor ya da ihtiyaçlarına uygun eğitim almıyor. Engelli öğrencilerin okula devamlılıkları da bir başka sorun alanı olarak karşımıza çıkıyor. Pek çok engelli öğrenci, genel eğitime erişememesi sebebiyle zorunlu olarak açık öğretime yönlendiriliyor.
Okula devamlılık, kademeler arasında da farklılık gösteriyor. Eğitim Reformu Girişimi’nin 2019 yılı Kasım ayında yayınladığı “Öğrenciler ve Eğitime Erişim” başlıklı Eğitim İzleme Raporu’na göre, 2018–19 eğitim-öğretim döneminde ortaokul kademesinde kaynaştırma yoluyla eğitim alan öğrenci sayısı 130 bin 624’ken, bu sayı ortaöğretimde 48 bin 257’ye düşüyor. Benzer bir tabloya özel eğitimde de rastlanıyor. 2018–19 döneminde, özel eğitim hizmetlerinden yararlanan öğrenci sayısı ortaokul düzeyinde 166 bin 333 iken, bu sayı orta öğretim kademesinde yalnızca 74 bin 260’ta kalıyor.
İstanbul Bilgi Üniversitesi Sosyoloji ve Eğitim Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi (SEÇBİR) Proje Koordinatörü Melike Ergün, uluslararası bağlayıcılığı bulunan ve birçok yasa ile güvence altına alınan hakların çiğnenebildiğini, engelli çocukların eğitime erişememesinin ya da eğitimde ayrımcılıkla karşılaşmasının sorun edilmediğini ve gündeme gelmediğini belirtiyor. Ergün, engelli öğrencilerin okullara kaydının yapılmaması ya da okuldan uzaklaştırılması gibi durumlarla çok sık karşılaşıldığını, örneğin 2019 yılı Kasım ayında otizm tanısı bulunan bir öğrencinin bir grup veli tarafından yuhalandığına tanıklık edildiğini söylüyor ve ekliyor:
“Söz konusu engelli öğrenciler olduğunda akademik gelişim beklentisi arka plana itilebiliyor ve engelli öğrencilerin “en azından akranlarıyla sosyalleşmesi” hedeflenebiliyor. Engelli öğrenciler, engelli olmayan öğrencilerden mekânsal olarak ayrıştırılabiliyor. Engelli olmayan bir öğrenci zorbalık yaptığında bu o kadar sorun edilmiyorken ve ‘olağan’ karşılanıyorken, aynı eylemi engelli bir öğrenci yaptığında çok daha farklı bir tepkiyle karşılanabiliyor.”
“Öğrenciler ve Eğitime Erişim” konulu Eğitim İzleme Raporu, geçmiş yıllara kıyasla daha fazla sayıda engelli öğrencinin eğitime eriştiğini ortaya koyuyor. Ancak sayıca daha fazla engelli öğrencinin eğitime erişmesi, kapsayıcı eğitimin tesisi adına yeterli bir gösterge değil. Örneğin, 2018–19 eğitim öğretim döneminde okul öncesinde kaynaştırma yoluyla eğitim alan öğrenci sayısı, 2016–17’ye göre yüzde 64,5; 2017–18’e göre ise yüzde 51,6 oranında azaldı. Raporda bir başka dikkat çeken husus ise, özel gereksinimli çocukların sayısının kapsamlı bir araştırma ile saptanması ve etkili bir izleme mekanizmasının geliştirilmesine duyulan ihtiyaç. Çünkü, özel eğitimden yararlanan öğrenci sayısının yıllar içinde artmış olduğunu bilsek de, özel gereksinimli çocukların yüzde kaçının eğitim dışında kaldığını bilmiyoruz.
Herkes için Kapsayıcı Eğitim
Engelli çocukların eğitim hakkından mahrum kalmadığı, eğitim ortamlarında ayrımcılığa uğramadığı ve okula devamlılıklarının sağlandığı bir eğitim sistemi, herkesin ihtiyaçlarına yanıt veren, kapsayıcı bir yaklaşımın gerekliliğine işaret ediyor. UNESCO kapsayıcı eğitimi, eğitime ve topluma katılımı artırarak ve eğitim sürecindeki ayrımcılığı azaltarak tüm öğrenenlerin farklı gereksinimlerine yanıt verme süreci olarak tanımlıyor. SEÇBİR’den Melike Ergün, kapsayıcı eğitimi tartışmaya başlamanın öncelikli yolunun, ‘sorun’un çocukta değil, sistemde aranmasından ve sistemin kapsayıcı bir biçimde düzenlenmesinden geçtiğine dikkat çekiyor:
“Kapsayıcı eğitim anlayışına göre, tüm çocuklar akranlarıyla birlikte, bütünleşmiş ortamlarda eğitim görmeli. Engellilik türü her ne olursa olsun, her öğrenci çeşitli gereksinimleri karşılanarak anayasal hakkı olan nitelikli eğitim hakkından ayrımcılığa uğramaksızın faydalanabilmeli; eğitim hakkı hiçbir gerekçeyle ihlal edilmemeli.”
Engellilerin eğitime erişimde karşılaştıkları sorunlar, eğitim sistemi kadar, toplumun engellilik algısıyla da yakından ilişkili. Toplumun engellilere yönelik tutumlarına mercek tutulduğunda, engellilerin hak sahibi özneler değil, çoğunlukla yardıma muhtaç bireyler olarak algılandığı görülüyor. Ergün, acıma temelli anlayışın yerini hak temelli yaklaşımın alması ile kapsayıcı eğitimin sağlanmasının ilişkili olduğunu söylüyor ve bu değişimin yalnızca eğitim bağlamında düşünülmemesi gerektiğini hatırlatıyor. Engelli bireylerin istihdam, ulaşım gibi toplumsal alanlara katılımının önemini vurgulayıp, bunun için herkesin sorumluluk alması gerektiğini düşünüyor.
Öğretmen Ağı Değişim Elçilerinden Nazlı Ceren Yıldız, öğrencilerin toplumsal algıdan etkilendiğini ve farklılıkları normalleştirmek yerine, farklı olanı ötekileştirmeye meyilli olabildiklerini ya da acıma duygusuyla yardım etmeye çalışabildiklerini söylüyor. Yıldız’a göre, toplumda hayli yerleşik olan bu bakış, sosyal çevrenin tutum ve davranışlarında kendini var ettikçe ve medyanın da yansıttıklarıyla pekiştikçe, toplum içinde medyayla iç içe yaşayan öğrencilerin algısı da etkileniyor. Yıldız, okulların çocukların dünya görüşünü ve bakış açısını etkileyen önemli bir faktör olduğunu, bu nedenle okulda öğretmen, aile ve öğrencilerin hak temelli bir engellilik algısının tesisi için işbirliği içinde olması gerektiğini düşünüyor.
Eğitimde Engelli Hakları: Okulda Birlikte Hayatta Birlikte Projesi
Öğretmenlerin hak temelli bir anlayışa sahip olması ve öğretim pratiklerini bu doğrultuda şekillendirmesi, engelli çocukların da kapsandığı bir eğitim ortamının oluşmasında büyük öneme sahip. Çünkü öğretmenlerin kendi dönüşümü, çevrelerini, meslektaşlarını ve sınıftaki öğretim pratiklerini dönüştürme potansiyeline sahip.
Sabancı Vakfı desteğiyle, Tohum Otizm Vakfı ve SEÇBİR ortaklığında yürütülen “Eğitimde Engelli Hakları: Okulda Birlikte Hayatta Birlikte Projesi”, kapsayıcı eğitimin sağlanması ihtiyacına tam da buradan cevap veriyor. Proje, öğretmenlerin kapsayıcı eğitimin tesis edilmesindeki merkezi rolünden hareketle, öğretmenlerin hem perspektif hem de materyal olarak güçlenmesini amaçlıyor. Öğretmen eğitimi programı ile eş zamanlı olarak, okul öncesi ve ilkokul kademeleri için sınıf içi etkinlikleri içeriyor.
Tohum Otizm Vakfı Projeler Koordinatörü Betül Olgun, 3 yıldır yürütülmekte olan proje ile öncelikle öğretmenin, akabinde paydaşlarla işbirliğinin güçlenmesinin hedeflendiğini ve bu sayede kapsayıcı eğitim yaklaşımının sınıflardan okul ölçeğine taşınmasına katkı sunulduğunu söylüyor. Olgun; öğretmen ve idareci işbirliğinin kurulması, öğretmen ve veli işbirliğinin güçlenmesi, genel eğitim-özel eğitim dahil tüm öğrencilerin birbiriyle temasının artmasıyla, okullarda kapsayıcı bir eğitim ortamının oluşmasına yönelik çalışmalarının devam ettiğini aktarıyor.
Kapsayıcı eğitim için öğretmenlerin en önemli paydaşlarından biri de kuşkusuz veliler. Tüm farklılıkları kucaklayan ve teşvik eden bir eğitim ortamı oluşturmak için, velilerin de bu farkındalıkta olması gerekiyor. Projeye katılan Nazlı Ceren Yıldız, aile katılımının artırılarak, farklılık ve benzerlikler üzerine konuşulan buluşmalar ve atölyelerle, velilerle hak temelli yaklaşım üzerine çalışmalar yürütülmesi gerektiğini belirtiyor. Projeye katılan bir diğer Öğretmen Ağı Değişim Elçisi Sena Sezen Tulumoğlu, her çocuğun ihtiyacının ve öğrenme hızının farklı olduğunu ve bu farklılığın bir sorun olmadığını velilerle her temasta dile getiriyor. Tulumoğlu, kapsayıcı bir ortamın sağlanması için eğitimin tüm paydaşlarının işbirliği yapması gerektiğini düşünüyor:
“Velilerin de birbirinden öğrenmesine, deneyimlerini paylaşmasına fırsat yaratılmalı. Engelli öğrenciler hakkında bilgi ve deneyime sahip velileri hem birbirleriyle, hem de işbirlikleri geliştirilen sivil toplum kuruluşları ile bir araya getirebiliriz.”
Kapsayıcı Eğitimin Tesisi için Okullarda Neye İhtiyaç Var?
Okullarda kapsayıcı eğitim ortamının oluşturulması, eğitim ortamı ve materyallerinin herkes için erişilebilir olmasını da gerektiriyor. Nazlı Ceren Yıldız, engelli öğrencilerin eğitime katılmasının ilk aşamalarından birinin fiziksel erişilebilirlik olduğunu düşünüyor. Tıpkı Yıldız gibi Sena Sezen Tulumoğlu da, erişilebilirlik ve evrensel tasarım ilkesinin kapsayıcı eğitimin ilk gereklerinden biri olduğunu düşünüyor. Tulumoğlu, öğretmenlerin her bireyin ihtiyacına göre imkan sunabilmek için katılımcı, eşit ve adaletli öğrenme deneyimi sağlayacak farklı yöntem ve tekniklere, ders kitaplarına ve materyallerine ihtiyaç duyduğuna dikkat çekiyor.
Proje kapsamında geliştirilen “Engelli Hakları Odaklı Kapsayıcı Okul için Öğretmen Kılavuzu”’nda, kapsayıcı eğitim konusunda temel bilgiler ile bu anlayışı sınıflara taşıyabilmek için okul öncesi öğrencileri ve ilkokul 1–4. sınıf öğrencileriyle uygulanabilecek sınıf içi etkinliklere yer veriliyor. Kılavuzda ayrıca, 20 Kasım, 3 Aralık, 10 Aralık, 21 Mart ve 2 Nisan gibi önemli tarihleri fırsat bilinerek çocuk hakları, engelli hakları, insan hakları ve farklı engellilik türlerinin sınıf ortamına taşınması için etkinlik önerileri de bulunuyor.
Kılavuzun yaygınlaşması ve daha fazla öğretmene ulaşması için, Öğretmen Ağı’nın da işbirliğiyle, Ekim — Aralık 2019 ayları arasında 4 farklı buluşma yapıldı. İstanbul, İzmir, Erzurum ve Gaziantep illerinde, 17 farklı şehirden 90 öğretmenin katıldığı buluşmalarda, kılavuzda yer alan uygulamalar bizzat uygulanarak kapsayıcı eğitim için öğretmenlerin neler yapılabileceği tartışıldı. Tüm ekleriyle ücretsiz olarak indirilebilen kılavuza, www.egitimdeengellihaklari.org adresindeki Belgeler/Yayınlar bölümünden ulaşılabilir.
Öğretmenler, eğitim sistemini dönüştürme potansiyeline sahip oldukları için, kapsayıcı eğitim ortamlarının inşa edilmesinde öncül aktörler. Bu yüzden, okul ortamında öğretmenlerin güvende hissetmesi, kapsayıcı eğitim adına olmazsa olmaz. Bu bağlamda, eğitimin tüm aktörlerinin ihtiyaçlarını tespit edecek değerlendirme araçları, veli ve idare desteği ve elbette öğretmenlerin kapsayıcı eğitime dair beslenebilecekleri alanların varlığı büyük öneme sahip. Bu alanları çoğaltmaksa, hepimizin sorumluluğu. Herkesin farklı, ama haklarda eşit olduğunu unutmadan, kapsayıcı eğitimin tesisi için birlikte üretmeye ve paylaşmaya devam etmek dileğiyle…
Fulden Ergen Hakkında
ODTÜ Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden 2012 yılında mezun olan ve aynı okulda Mantık ve Bilim Felsefesi’nde yan dal programını tamamlayan Ergen, bir dönem Almanya Marburg’daki Philipps Üniversitesi’nde siyaset bilimi eğitimi gördü. 2013 yılında, 300’e yakın sivil toplum örgütünün Türkiye’de denge ve denetleme sisteminin sağlanması için bir araya geldiği Denge ve Denetleme Ağı’nda Dijital İletişim Koordinatörü olarak çalışmaya başladı. 2016 yılında İsveç’teki Uppsala Üniversitesi’nde başladığı “Dijital Medya ve Toplum” yüksek lisans programını 2018’de tamamladıktan sonra, Öğretmen Ağı Kolaylaştırıcı Ekibe İletişim Sorumlusu olarak katıldı.
Irmak Akıncı Canbaz Hakkında
Ankara’da dünyaya gelen ve 12 yaşındayken İzmir’e taşınan Akıncı, Ege Üniversitesi’nde Gazetecilik eğitimi aldı. 2013 yılında mesleğini yapmaya İstanbul’a geldi. Dergicilik ve halkla ilişkiler gibi pek çok sektörde çalıştıktan sonra, Bilgi Üniversitesi’nde Medya ve İletişim Sistemleri bölümünde yüksek lisans eğitimi almaya ve sivil toplum alanında çalışmaya karar verdi. Akıncı, Nisan 2019’da Ağ Etkileşim Sorumlusu olarak Öğretmen Ağı Kolaylaştırıcı Ekip’e katıldı.