Okul ve Doğa
Yazar: Sibel Tartut
Öğretmen Ağı, Ekim ve Kasım ayları boyunca ekoloji temasıyla pek çok çalışma yürütüyor. Çanakkale’deki Yaratıcı Problem Çözme Programı sürdürülebilir çevre için çocuk katılımına odaklanıyor, 16. İstanbul Bienali paralelinde ve İKSV Alt Kat ile işbirliğinde çok çeşitli etkinlikler düzenleniyor. Ben de bu yazımda ekoloji ve sürdürülebilir çevrenin önemi ve öğrencilerde çevre bilincinin nasıl aşılanması gerektiğini, bir öğretmen olarak doğayı derslerime ne derece adapte edebildiğim üzerine bir şeyler yazmak ve deneyimlerimi sizlerle paylaşmak istedim.
Beş yılı aşkın bir süredir Van’da İngilizce öğretmeni olarak çalışıyorum. Doğayı derslerime pek entegre edebildiğim söylenemez. Van, ekim sonundan mayıs ortasına kadar karlar altında, en azından benim çalıştığım bölgede böyle. Gerek soğuk hava şartları gerek tecrübesizlik gerekse de doğanın dil eğitimine entegrasyonu hakkındaki bilgimin yetersizliğinden, bu konuya çok eğilemedim. Bu nedenle, Ağ’ın ekoloji teması ile yürüttüğü çalışmalar beni sürdürülebilir çevre ve çocuk katılımı ile birlikte doğanın derslere entegrasyonu üzerine araştırmalar yapmaya yöneltti.
Bizler çevreyi canlı ve cansız varlıkların birlikte yaşadıkları etkileşimli alan olarak tanımlamakta ve yaşamımızı sürdürmek için çevreden faydalanmak zorunda olduğumuza inanmaktayız. Fakat bunun bilinçli bir faydalanma olup olmadığından pek de emin değiliz. Bilinçsizce atılan her adım bizi kirliliğe götürüyor. Nitekim bütün dünyanın karşılaştığı en büyük felaket küresel ısınma ve bununla birlikte meydana gelen iklim değişikliği, canlı türlerinin yok olması, kuraklık gibi problemlerle şu an karşı karşıyayız.
Ben bir öğretmen olarak, dersten arta kalan zamanlarda çevresel problemler üzerine getirdiğim makale ve yazıları öğrencilerimle paylaşıyor, problemler üzerine konuşarak çözüm odaklı bir öğrenci profili yetiştirmek için çabalıyorum. Gezegenimiz ve çevremizle alakalı birçok konu var İngilizce ders kitaplarımızda. Bunları dünyadan haberler, videolar ve görsellerle destekleyerek öğrencilerimde farkındalık uyandırmaya çalışıyorum birçok meslektaşım gibi.
Bunun dışında her yıl haziran aylarında Çevre Haftası kapsamında okul ve mahalledeki atıkların toplanması, geri dönüşüme kazandırılması üzerine çalışmalarımız var. İngilizce olarak hazırladığımız pankartlarla beraber yaptığımız yürüyüşlerin yakın çevremizde farkındalık yarattığını söyleyebilirim. Ayrıca “En Temiz Sınıf”, “Benim Bahçem” adlı haftalık ve aylık faaliyetlerle öğrencilerde doğayı koruma, geri dönüşümün önemi ve doğaya karşı sorumluluk alma bilincini vermeye çalışıyorum. Fakat konuya daha derinden baktığımda yaptığım bu çalışmaların yüzeysel olduğunu ve uzun vadede bana ve çocuklara neleri kazandıracağından pek emin olamıyorum. Doğanın derse entegrasyonu, ekolojik okuryazarlık, ders dışı öğrenme ortamı olarak doğa üzerine araştırmalar yaparken birçok farklı kurum ve kuruluşun projeleriyle karşılaştım ve bunları sizlerle paylaşmak istiyorum.
Buğday Derneği 2015 yılında ‘’Doğa Gözlem Okulu’’ projesiyle anne, baba, çocukların birlikte kaliteli bir zaman geçirmesinin yanı sıra doğadaki renkleri, sesleri, doku ve şekilleri, kokuları birbirinden renkli etkinlik ve atölye çalışmalarıyla keşfetmelerini sağlamış. Ekolojik Okuryazarlık eğitimleri almanın yanı sıra doğayı bir oyun arkadaşı olarak gören çocuklar, AVM’ler yerine doğada buluşmaya teşvik edilmiş. Böylelikle hem ebeveynler hem de çocuklar ekolojik bilince kavuşturulmuş… Hafta sonu yapılan bu etkinlikler devlet okullarındaki problemlere bir öneri olarak sunulabilir, veli-okul-öğrenci el ele vererek bu konu üzerine birçok faaliyet gerçekleştirebilir diye düşünüyorum.
Ayrıca, bildiğiniz üzere, TEMA Vakfı’nın her yaş grubuna yönelik doğa üzerine etkinlikleri var. Minik, Yavru ve Ortaokul Tema gruplarıyla doğa eğitimleri ve farkındalık etkinliklerinin yanında, katılımcıların doğa ile olan bağlarını güçlendirmek, doğada daha kaliteli bir vakit geçirmek, gezegenimizi ilgilendiren konularda çevre sorunlarına odaklanmak ve çözüm üretmek üzerine eğitimler verilmekte ve katılımcılara ekolojik okuryazarlık kazandırmak istenmektedir bu çalışmalarla.
Doğanın İngilizce derslerine nasıl adapte edileceği üzerine incelemede bulunurken ‘’Teaching English Through Nature’’ başlığı altında birçok tezle ve projeyle karşılaştım. Elde ettiğim veriler çevre eğitimiyle ilgili küresel kalkınma ve iş birliğinin 1960’lı yıllara kadar hayatımızda var olan kavramlar olmadığı yönünde. Teknolojinin hayatımıza girmesiyle beraber karşılaştığımız bu terimler üzerine yapılan çalışmalara bakalım şimdi.
2016 yılı Ekim ayında San Fransisco Üniversitesi’nde hazırlanan ve yürütülen bir çalışmada, Amerika’da çevresel problemler ve olası çözümler üzerine bir dil öğretim müfredatı oluşturulmuş ve müfredat için iki ayrı kitap hazırlanmış. Öğrenciler bir yandan İngilizce öğrenirken, diğer yandan çevreye karşı daha duyarlı nesiller olarak yetiştirilmeye başlanmıştır. The Wild Neighborhood kitabı ekosistemi ve doğadaki yaşamı incelerken, the Foraging adlı kitap sürdürülebilir beslenme, organik yaşam üzerine etkinlikleri öğrencilere sunmuştur. İki kitabı da incelediğimde ekosistem, yaşadığımız çevre, çevresel problemler üzerine birçok okuma parçaları ve bu parçalara dair sorular, kelime çalışmaları, dinleme ve konuşma aktivitelerinin yer aldığını gördüm. İşin ilginç yanı, kitaplardaki ünitelerin çoğu öğrencilerin dersi geleneksel sınıf ortamlarının dışında, doğal ortamda işlemelerini gerekli kılmıştır ve bu çalışmayla birlikte hem öğrencilerin İngilizceleri geliştirilmiş hem de doğa ve toplumla kaynaşmaları sağlanmıştır.
2016 yılında İngiltere’de dört yıllık bir proje olarak uygulanan ‘Natural Connection (Doğal Bağlantılar) projesi de yukarıda söz ettiğim çalışmaya benzer nitelikte. Ders dışı öğrenme bir ders konusu değil, başlı başına bir öğretme ve öğrenme yöntemi olarak belirtilmiş. Bu proje okulların ve yerel çevreci kuruluşların müfredata bağlı kalarak birlikte çalışabileceğini ve çocukların sosyal, duygusal becerileriyle derse ilgilerini artırabileceklerini göstermiştir. Natural Connection Yaklaşımı, İngiltere’nin Batısında 125 okulda, oldukça düşük bütçelerle uygulanmıştır. Çalışmaların sonucunda doğada yapılan eğitimlerin öğrencilerin yaratıcılığını artırdığı, soyut kavramları doğa ile bütünleştikleri zaman daha kolay kavradıkları, tecrübe kazandırıp merak duygusunu artırdıkları kanıtlanmıştır. Öğrencilerin %95inin derslerde daha çok eğlendiği, %94’ünün doğaya karşı daha duyarlı hale geldiği, sosyal yeteneklerinin artığı ve sağlık sorunlarının azaldığı da görülmekle birlikte davranış problemlerinin azaldığı ve daha mutlu oldukları tespit edilmiştir. Ayrıca doğada öğrenen çocukların kendilerinden emin bir duruş sergiledikleri ve özgüvenlerinin artığı da bu çalışmayla kanıtlanmıştır. Öğretmenlerinse öğretirken daha mutlu oldukları, yeteneklerinin doğada daha fazla ortaya çıkardıklarını göstermiştir. Bu çalışmaya göre -doğada öğrenme- herkesi içine almalıdır, okulun bütün personelini, hatta veliyi bile. Görerek, yaparak, entegre ederek tekrarlayarak, başarıyı ve sonuçları paylaşarak ve kutlayarak hem doğaya karşı farkındalık kazandırılabilir hem de öğrencilerin maksimum öğrenmesi gerçekleştirilebilir.
Özetlemek gerekirse, tüketim çağını yaşadığımız bu teknoloji tabanlı yüzyılda maruz kaldığımız en büyük sorunlardan biri çevresel problemler. Sürdürülebiilir çevre kapsamında küresel ısınma, canlı türlerindeki azalma, kuraklık, buzullardaki erime, ormanların tahribatı gibi problemlerin önüne geçmek için bireylerde çevre bilinci ve ekolojik okuryazarlık oluşturulmalı; geri dönüşüm, sıfır atık, tasarruf, doğal kaynakları aşırı tüketmeme, ağaç dikme gibi konulara dikkat çekilmelidir. Bir bireyin senede yedi ağaç tükettiği gerçeğinden yola çıkarak, birey olarak bundan fazlasını doğaya kazandırmalıyız. Ayrıca derslerimizi doğa ile entegre ederek öğrencilerimizde çevre bilincini aşılamaktan ziyade sosyalleşme, eleştirel düşünme, çözüm odaklı olma, paylaşma, yaratıcı düşünme gibi alışkanlıkların yanında özgüven de aşılayabiliriz.
Kaynakça:
https://repository.usfca.edu/cgi/viewcontent.cgi?article=1470&context=capstone : An Interactive Environmental Approach to Teaching English as a Second Language,Fall 12–16–2016
https://www.gov.uk/government/news/englands-largest-outdoor-learning-project-reveals-children-more-motivated-to-learn-when-outside : Natural Connections Demonstration Project, 2012- 2016: Final Report
Sibel Tartut Hakkında
7 Ekim 1991 yılında Muş’un Bulanık ilçesinde altı çocuklu bir ailenin ortanca çocuğu olarak dünyaya geldi; üç yaşında, Antalya’nın Kumluca ilçesine taşındı. İlk ve orta öğrenimini Ziya Gökalp Yatılı Bölge Okulu’nda, lise öğrenimini ise Kütahya İMKB Anadolu Öğretmen Lisesi’nde bitirerek 2009 yılında Gazi Üniversitesi İngilizce Öğretmenliği bölümünü kazandı. Üniversite yıllarının bir kısmı, Polonya’nın Krakow şehrindeki Jagelonian Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde burslu olarak geçti. Sonrasında bir süre, İrlanda’da Dublin Şehir Üniversitesi’nde dil asistanı olarak staj yaptı. Lise ve üniversite eğitimini Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’nin ‘’Kardelenler’’ bursu ve Yücel Kültür Vakfı’nın ‘’Yarım Elma’’ bursu ile tamamladı. Üniversite eğitimimin ardından, Van’ın Edremit ilçesinde Yunus Emre Ortaokulu’a İngilizce Öğretmeni olarak atandı. 2015–2016 yılları arasında ücretsiz izine ayrılarak Fulbright burs programı kapsamında Amerika’nın New York eyaletinde bulunan Syracuse Üniversitesi’nde bir yandan Yüksek Lisans eğitimi alıp, diğer yandan Türkçe öğretim asistanı olarak çalıştı.
Tartut, ilkokul dördüncü sınıftan beri düzenli olarak yazıyor. İlk yazısı lisede ‘’Tavşanlı’nın Sesi’’ adlı yerel bir gazetede yayımlandı. 2011 yılında British Council’ın düzenlemiş olduğu ‘’Hayalimdeki Yolculuk’’ adlı öykü yarışmasında ‘’Uçurtma Kuyruğunda Hayallerim’’adlı eserle derece aldı.
“Piedra Günlükleri” adlı iki güncesi ve aynı ismi taşıyan bir şiir kitabı olan Tartut, bugünlerde bir roman üzerine çalışıyor. İlerleyen yıllarda öğretmen kimliğinin yanı sıra, edebiyat alanında başarılı bir yazar olmak en büyük ideali.