Submitted by halukgoksel on Wed 22/11/2023 - 14:01

Yayın Tarihi

Duvarın Öbür Tarafındaki Eğitim

21. yüzyıl becerileri günümüzde yenilikçi eğitimden bahsederken en sık kullanmaya başladığımız kavramlardan biri. 21. yüzyıl becerileri olarak geçen becerilerin yaratıcı düşünme, problem çözme gibi bilişsel becerilerin yanı sıra duygularını anlama, ifade etme, empati, takım çalışması gibi birçok farklı sosyal ve duygusal beceriyi de içerdiğini görüyoruz. Sadece akademik bilginin yeterli olmadığı, sosyal-duygusal becerilerin kişinin başarı ve mutluluğunda en az akademik bilgiler kadar rol oynadığı konusunda artık birçok eğitimci hemfikir. Bir başka kabul gören de, yaşam boyu öğrenme olgusu: Eğitimin okulda başlayıp okulda bitmediği, aslında tüm hayat boyu devam eden ve etmesi gereken bir süreç olduğu gerçeği. Tüm bunları kabul ederken pek de tartışılmayan bir konu ise; bu bütünsel, yaşam boyu öğrenmenin bir sınıfın içinde 40 dakika ders, 10 dakika teneffüs formatında nasıl mümkün olabileceği. Çocuklara, sınıfın içinde tüm bu farklı beceri setlerini kazanmaları için türlü türlü öğretim programları tasarlarken, aslında bu becerileri en kolay yoldan, uygulamalı olarak kazanacakları ortamlardan onları uzak tutmuş olmuyor muyuz?

John Dewey’nin Deneyim ve Eğitim (1938) adlı kitabında, gerçek hayattan kopuk olarak edinilen bilgiler, boşa geçen zaman ve emek olarak tasvir edilir. Çoğu öğretmen de zaten bu durumun farkında. Bu nedenle, matematik problemlerini, okuma-yazmayı mümkün olduğunca çocukların deneyimlerine, hayatlarına bağlayarak anlatmaya çalışıyor, hayat bilgisi ve fen bilgisi derslerinde birçok irili ufaklı deney yapıyorlar. Peki bundan bir adım daha ilerisine gidilemez mi? Çocuklara gerçek hayatın küçük taklit örneklerini hazırlamak yerine, hayatın içinde öğrenmeyi eğitim sistemimizin bir parçası haline getiremez miyiz? Ölçme-değerlendirme, güvenlik, öğretmenlerin pedagojik altyapısı gibi birçok haklı kaygıyla, acaba eğitim adına en önemli fırsatları sırf okul duvarlarının dışında kaldıkları için elimizden kaçırıyor olabilir miyiz?

Okul ve okulun çevresi arasındaki ilişki ile ilgili olarak, Milli Eğitim Bakanlığı’nın “Okullar Hayat Olsun” projesi bu konuda (bazı yerlerde uygulamada sorunlar yaşansa da) iyi ve doğru bir başlangıç olabilir. Öte yandan, “Okullar Hayat Olsun” projesi, daha çok okul alanlarının “okul saati dışında” çevredeki yaşayanların hizmetine açılmasına olanak verdi; dolayısıyla, okullarda hayat aslında çocukların okul saati bittikten sonra başlamak üzere planlandı. Acaba okulların ve eğitimin hayatın içinde olması için öğrenciler adına da birkaç adım daha atmak mümkün olabilir mi?

Örneğin, yetişkinlerin de aynı saatlerde çocuklarla aynı koridorları, sınıfları paylaşarak eğitim görmeleri ve üretmeleri de ileride eğitim adına bir seçenek olabilir mi? Öğretmenler dışında, farklı alanlarda çalışan kişiler düzenli olarak derslere davet edilebilir, bilgi ve deneyimlerini öğrencilerle paylaşabilirler mi? Acaba pedagojik eğitimi olmayan bir kimse ile çocuk arasında etkileşim kurmak, gerçek bir ressam, mühendis, pilotla çocukların düzenli olarak çalışmasını, vakit geçirmesini sağlamak nasıl olur? Amerika Birleşik Devletleri’nin Massachusetts eyaletinde bulunan, genellikle ailelerin okula göndermek istemeyen ailelerin çocuklarının sosyalleşmesi ve öğrenmesi için kurulmuş olan North Star Teens ve Parts and Crafts okul olmayan; fakat bu şekilde bir eğitim anlayışını benimsemiş iki farklı öğrenme ortamı. North Star Teens’deki çocuklar kendi öğrenme programlarını kendileri belirliyor, kendi ilgi alanlarında bilgi ve deneyimi olan gönüllü yetişkinlerden düzenli ya da tek seferlik dersler alıyorlar. Kendisini aile ve mahallelinin üretim merkezi ve atölyesi olarak tanımlayan Parts and Crafts da yine öğrencilerin kendi ilgi alanlarına göre profesyonel olarak öğretmenlik yapmayan yetişkinlerle beraber üretim yapabildiği bir alan. Parts and Crafts’ta eğitmen ve öğrenciler değil yan yana çalışan çırak ve ustalar, beraber üreten yetişkin ve çocuklar var.

Öğrencilere hayatın içinde öğrenme fırsatını vermek için okul gezileri de bir başka güzel araç olabilir. Okul gezileri, yılda birkaç kez yapılan hoş zaman geçirme aktiviteleri olmaktan çıkarılıp, okul programının vazgeçilmez bir parçası haline gelebilir, hatta “gezip görmekle” sınırlı kalmayıp çocukların farklı işler deneyimlemeleri, gerçek hayattaki problemler üzerine çözüm geliştirmeleri için eğitim fırsatlarına dönüştürülebilirler mi? Örneğin, New York’taki I-School, olaya dayalı öğrenme modelini benimsemiş bir okul. Bu öğrenme modelinde öğrenciler dışarıda deneyimledikleri bir olay, karşılaştıkları gerçek bir müşterinin talebi, okula gelen gerçek bir ziyaretçinin bahsettiği gerçek bir sorundan yola çıkarak kendi öğrenme projelerini gerçekleştiriyorlar. Çoğu zaman, öğrenme yolculukları onları okulun dışındaki iş yerlerine, belediye binalarına, fabrikalara götürüyor; böylece, gerçek çalışma yerlerinde gerçek problemlerle uğraşırken öğreniyorlar.

Elbette çevre deyince bunu sadece okulun etrafındaki köy ya da mahalle ile de kısıtlamamak lazım, doğal çevre de tabi olarak bu çevreye dahil. Çocuklara saatlerce tahtada yaprak çizmek, çevreyi korumanın önemini anlatmak yerine elleri çamur, bitkilerle ve hayvanlarla oynarken bu konulara kısaca değinmek daha etkili bir öğretim yöntemi olmaz mı? Ya da matematik, mısır taneleriyle; geometri, ağaç dallarıyla öğrenilemez mi? Tayland, Chiang Mai’daki School for Life hayatın ve doğanın formel eğitimle iç içe geçtiği en güzel örneklerden biri. Özellikle dezavantajlı çocuklar için eğitimde fırsat eşitliğinin sağlanması için onları “normal” bir okula göndermenin yeterli olmayacağı düşüncesiyle ortaya çıkmış. School for Life’ta okul kampüsünde, bir bisiklet tamir dükkanı, gelen turistlerin konaklaması için bir turizm işletmesi, bir lokanta, organik tarımın yapıldığı bir arazi var. Gelecek yıllarda çevre halkın ürünlerini satmak için okulda dükkan ve atölyelerin de açılması planlanıyor. School of Life’ın eğitim modeli içerisinde çocukların tüm bu alanlarda çalışmalarına olanak tanınıyor, bu çalışmaları okulun öğretim programıyla birleştirmek için “Mükemmellik Merkezleri”(Centres for Excellence) adında öğrenme ortamları oluşturulmuş. School for Life’taki her öğrenci Organik Tarım, Kültüre Duyarlı Turizm, Beslenme ve Sağlık, Teknoloji ve Ekoloji gibi çalışma alanlarından birini seçerek hem okuldaki ilgili yerde çalışıyor hem de almaları gereken akademik bilgileri çalıştıkları alanlarla ilişkilendirerek alıyorlar.

Elbette buradaki tüm önerilerle ilgili ailelerle, bürokrasiyle, öğretmenlerle, idarecilerle ilgili “ama…” diye başlayan itirazlar sıralanabilir; ama “Okul duvarının öbür tarafında ne yapılabilir?”, hatta bunun da ötesinde, “Okulların duvarları çocukların güvenliğini ve eğitim kalitesini riske atmadan nasıl daha geçirgen ve şeffaf hale getirilebilir?” soruları 21. yüzyıl becerileri gibi konulardan bahsederken hepimizin aklının bir köşesinde olması gereken sorular.

KAYNAKÇA:

Dewey, J. (1938/1963). Experience and education [Deneyim ve eğitim]. New York: Macmillan.

North Star Teens: http://www.northstarteens.org/#learningisnatural

Parts and Crafts: https://www.partsandcrafts.org/

New York City I-School: http://www.nycischool.org/index.php?c=7

School For Life: www.school-for-life.asia

Yazar Mine Ekinci hakkında:

Aralık 2016'da kurulan Köy Okulları Değişim Ağı (KODA) Derneği’nin kurucu başkanı Mine Ekinci, lisans eğitimini Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümünde tamamladıktan sonra, yüksek lisans eğitimini Harvard Üniversitesi Uluslararası Eğitim Politikaları bölümünde yapmıştır. Kırsalda eğitim, eğitim politikaları, kız çocuklarının eğitimi, eğitime alternatif yaklaşımlar, eğitimde sosyal girişimcilik konuları üzerine çalışmaktadır.