Submitted by halukgoksel on Wed 22/11/2023 - 14:01

Yayın Tarihi

Patates Baskıyı İlk Kim Buldu?

Yazar: Yeliz Düşkün

“Ne kadar da yaratıcı!” Küçük çocukların oyunlarını izlerken, anlattıkları hikâyeleri dinlerken ya da yaptıkları resimlere bakarken ağzımızdan kolayca çıkan bu cümle söz konusu yetişkinlerin yaptıklarına gelince o kadar kolay çıkmıyor. Küçük bir çocuğun yaşamında her şey yeni. Onun yaptıkları yetişkinler için ne kadar sıradan olsa da onun için yeni, özgün ve yaratıcı. Kırk yaşında biri patatesleri kesip üzerlerine desenler çizip sonra da bu desenleri boyayarak kağıtlara bassa (evet, patates baskıdan söz ediyorum.) bunu pek “yaratıcı” bulmayız herhalde. Ama aynısını küçük bir çocuk, hem de kendisi keşfederek yaparsa bu şüphesiz yaratıcı olur.

Margaret A. Boden bu ayrımı mükemmel bir biçimde tarif ediyor ve şunu sorgulamamızı istiyor: Diyelim ki Shakespeare ya da Öklid’e ait olduğunu bildiğimiz, uzun zamandır ders kitaplarında yer alan bir fikri onu hiç duymamış bir çocuğun ağzından duyduk, buna bizim için “yeni” değil diye “yaratıcı” demeyecek miyiz? Ama bu o çocuk için yeni. O yüzden bir fikri ya da ürünü yaratıcı ya da değil diye ayırmak o kadar kolay değil aslında. Boden’in önerisi bu iki tür yaratıcılığı ayrı ayrı ele almak, birine “tarihsel yaratıcılık” demek, diğerine “psikolojik yaratıcılık”.* Bu ayrıma göre matematik derslerinden bildiğimiz, milattan önce bulunmuş Öklid Teoremi “tarihsel yaratıcılık” örneği iken onu bilmeden kendisi keşfeden çocuğunki “psikolojik yaratıcılık”. Teoreme adını veremeyecek olsa da bu keşif muhteşem bir şey olmaz mı?

Peki bu ayrım bir yetişkin olarak bana ne söylüyor? Geçmişten bu yana yazılmış bütün güzel masalları okumadım. Okuyamam da. Onlardan birine çok benzeyen bir masal yazabilir miyim? Olasılık düşükse bile sıfır değil, yazabilirim. Diyelim ki yazdım o masalı ve ertesi gün biri bana “özgün” masalı gönderdi e-postayla. Boden’in yaptığı ayrım üzerine düşünmeden önce bunun benim yaratıcı bir insan olmadığımın bir kanıtı olduğuna hemen kanaat getirebilirdim. Ama bir dakika, bu masal ilk yazıldığında yeni ve özgün bulundu. Ben bunu yazdığımda bu benim için de yeni ve özgündü. Öyleyse tarihsel olarak değilse de benim için bu yaratıcı!

İşte bir yetişkin olarak yaratıcılık konusunda içine düştüğüm paradokstan bir çıkış yolu. Paradoks şu: Deneyimledikçe, bildikçe, öğrendikçe “yaratıcı” bir fikirle ve ürünle ortaya çıkma ihtimalim azalıyor. Daha önemlisi ben artık bu ihtimalin azaldığının farkına varıyorum. “Ya daha önce yapıldıysa, düşünüldüyse, yazıldıysa…” düşüncesi şevkimi kırıyor. Çıkış yolu ise şu: Bir dakika, bunun daha önce yapılmış, düşünülmüş, yazılmış olması ihtimali nedir? Bu ihtimal varsa bile, bunu düşünmek ve bu yüzden vazgeçmek benim yapılmamış, düşünülmemiş, yazılmamış bir şey ortaya çıkarma ihtimalime ne katar ki? Benim “yaratıcı özgüven”den anladığım bu ihtimale rağmen devam etmek. Kazara Öklid teoremini ya da patates baskıyı ilk defa keşfetmenin de bir çeşit yaratıcılık olduğunu bilmek rahatlatıcı. Eğer “tarihsel yaratıcılık” başkaları için daha anlamlıysa bile, yola çıkarken “psikolojik yaratıcılık” beklentisi içinde olmak cesaretlendirici görünüyor.

*Boden, M. A. (2010). Creativity and art: Three roads to surprise. Oxford University Press.


Yeliz Düşkün Hakkında

Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden 2008 yılında mezun oldu. Sabancı Üniversitesi’nde Siyaset Bilimi alanında yüksek lisans yaptı. 2012–2014 yılları arasında proje koordinatörü olarak çalıştığı özel bir araştırma şirketinde çeşitli okullarda öğretmen, öğrenci ve ebeveynlerle okul iklimi odaklı araştırmalar yürüttü. Ağustos 2014’te Eğitim Reformu Girişimi’ne katıldı. Kıdemli politika analisti olarak görev yaptığı ERG’de özellikle öğretmen politikalarına, kapsayıcı eğitime ve eğitimin çıktılarına odaklanarak izleme, araştırma ve savunu çalışmalarında rol alıyor.


Öğretmen Ağı; öğretmenlerin, meslektaşları ve farklı disiplinlerden kişi ve kurumlarla bir araya gelerek güçlendiği bir paylaşım ve işbirliği ağıdır. Ayrıntılı bilgi için tıklayın.