Bir zamanlar hepimiz bir okul sırasındaydık. O sıralarda yaşadıklarımız hayatımızı şekillendirdi. Şimdi sıranın dışındayız ancak o sıralardan ne kadar uzaklaşırsak uzaklaşalım bir şekilde öğrenmeye, öğrenci olmaya devam ediyoruz.
Eğitimle bağı kopmayanların hikayelerini dinlediğimiz Sıra-Dışı Konuşmalar podcast serisinde sıranın arkasındaki ve dışındaki hayatın bağlantısını kurmayı hedefliyoruz. Satırlarını okuduğunuz bu bülten, podcastte konuşulanları ve dahasını sizlerle buluşturuyor.
21 Mart 2023 tarihinde Aposto Radyo’da yayınlanan bölümde konumuz, Kahramanmaraş merkezli depremlerin ardından kentler ve mekanlar. Konuğumuz ise Bilgi Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Fırat Genç. Sohbetin moderasyonu için mikrofon başında Öğretmen Ağı Kolaylaştırıcı Ekip Üyesi ve Podcast Sunucusu Yakup Yıldırım bulunuyor.
Kentlerin yalnızca güvenliği ve yeterliliği temsil etmediğini, ortak ve bir arada yaşam için büyük öneme sahip olduğunu hatırladığımız bu Sıra-Dışı Konuşma’nın detaylarını birlikte inceleyelim. Keyifli okumalar.
Okul sıralarında neler var?
“Öğrenci bir okul binasında, okul yapısında o mekanın nasıl bir toplumsal ilişkiler bütünü kurduğunu fark eder.”
Kocaeli’nin İzmit ilçesinde doğmuş ve büyümüş biri olarak Dr. Fırat Genç, hem İstanbul’a bu denli yakın ancak belki bir parça da uzak olan bu şehirde büyümüş olmanın, yaşadığı şehrin ve okul hayatının bugün yaşadığı hayatı şekillendirmiş olabileceğini düşünüyor. Mekan, kent, kent sosyolojisi alanında çalışan Genç, şimdi durduğu yerden baktığı zaman 1999 Gölcük Depreminin de mekanla kurduğu ilişkiyi etkilediğini görmüş. “İzmit’te büyüdüm. Büyüdüğüm mahalleler, vaktimi geçirdiğim yerler tamamen olmasa da önemli ölçüde yıkıldı, ortadan kalktı. Bu benim mekanla kurduğum ilişkiyi önemli ölçüde etkiledi. Yerin anlamı, vaktini geçirdiğin yer, tecrübe, deneyim, hafıza… bütün bunların mekanla ne kadar ilişkili olduğunu ben kendi kişisel hayatımda depremle beraber yaşanan yıkımla bizati deneyimledim.” diyor Genç.
Dr. Fırat Genç, Okulların genellikle mekansal yapısıyla belli bir hiyerarşi oluşturduğunu söylüyor. Öğrencilerin oturma düzeninden tutunda, sınıf içindeki yapı veya küçük öğrencilerin altında ezilebileceği büyük ölçekler gibi unsurların oluşturduğu iktidar ilişkileri ve formlarının öğrenciler tarafından sezilebileceğini ancak bilişsel bir boyuta taşımanın meselenin bambaşka bir boyut olduğunun altını çiziyor ve ekliyor; “Öğrencinin okuldaki mesansal deneyimini adlandırmasına imkan verecek araçları edindirdiğimizi düşünmüyorum. Belki yaygın eğitim sürecimizin birçok problemi var, bunlardan bir tanesi de öğrencinin deneyimiyle bunun bilgisi arasındaki köprüyü kuramıyor olması.”
Sıra-Dışında ne var?
“Depremden sonra çok akut ve can yakıcı bir şekilde ortaya çıktı ki bu metalaşma, piyasalaşma, her şeyi kentsel rant üzerinden düşünme alışkanlığımız bulunuyor. Herhalde en büyük problemimiz bu. Türkiye kentleri elbetteki yeni başlamadı fakat son 30-40 senede iyiden iyiye sadece rant odaklı tasarlanan, planlanan, biçimlendirilen bir hale dönüştü.”
Kentler, kentleşme ortaya çıktığı ilk günden beri aslında ötekilerin bir arada yaşadığı, birbiriyle karşılaştığı ve karşılaşmaya da mecbur kaldığı bir yapı. Ancak bir yandan da mevzu bahis olan aynı kentlerin içinde yaşayan kimi sınıfsal, etnik ve benzeri özellikler nedeniyle birbirinden farklı kesimler, birbirlerinden farklı noktalarda yaşamaya mecbur bırakılmış. Bireyin, birlikte yaşadığı diğer kişilere karşı sorumlulukları olduğu gibi yaşadığı kent üzerinde söz söylemeye ve karar vermeye de hakkı var. Bu bağlamda “kent hakkı” nedir ve nasıl savunabiliriz noktasını bir daha düşünmek gerekiyor.
Dr. Fırat Genç kent hakkı meselesine farklı bir boyuttan bakıyor. Genç’e göre kent hakkı bir haktan da öte bir ideal.
“Kent hakkı bir kere her şeyden önce eşitsizliklerin ortadan kaldırıldığı bir kentsel mekanı yaratmayı kast ediyoruz. Aynı zamanda sadece eşitlik değil, özgürlük mefhumunu içeren bir şey. Kendi hayatlarımızı bir takım iktidar organlarından, devletlerden, dinden azade, onlardan özerk bir şekilde kurgulama imkanına sahip olma hakkımızı da kast ediyoruz. Dolayısıyla kendimizi yönetme hakkımızı kast ediyoruz bir anlamda. Bütün bunları içeren bir hak kent hakkı ancak bu bir hak mı kelimenin tam anlamıyla benim orada bir soru işaretim var. Bu ancak bir ufuk çizgisi olabilir. Bizlerin bugünden yarına nasıl bir hayatta yaşamak istediğimizi, nasıl insanlar olmak istediğimize vereceğimiz yanıtların ufuk çizgisi diyebilirim.”
Bu yeniden düşünme sürecinde dikkat edilmesi gereken önemli bir nokta var, o da katılım. Bir mekanı, o mekanı deneyimleyen kişiden azade tasarlayamayacak olmanın öneminin altını çiziyor Dr. Fırat Genç.
Acısını derinden hissettiğimiz doğal olmayan bir afetin içinden geçtik ve geçmeye devam ediyoruz. Bu afetin doğal olmamasının temel sebebi ise yaşanan kayıpların insan eliyle gerçekleşen sorumsuzluklardan kaynaklanıyor olması. Gördük ki sermaye dışında hiçbir canlının iyi olma halinin önemsenmediği bir düzenin içindeyiz. Bu düzen içinde planlanarak inşa edilmiş kentler; arkasında acı ve enkazdan başka bir şey bırakmıyor. Peki, bunu tersine çevirebilmek, içinde yaşayan hayvanların, çocukların, insanların hatta doğanın bile iyi olma halinin gözetildiği bir kent mümkün olabilir mi? Bu sorunun cevabını tek bir seferde vermek mümkün olmayabileceği gibi bu ideal bugünden yarına da gerçekleşmeyebilir. Ancak bu ideal peşinde ısrarcı olmak önemli.
“Mekanla ve bizler arasındaki ilişki veya mekanla toplumsal olan arasındaki ilişki tek yönlü bir ilişki değil. Biz bir takım hayatlar kuruyoruz ve bunu bir mekanda yapıyoruz kadar basit bir şey değil. Mekan burada sadece basitçe bir kap değil içine su koyduğumuz, yemek koyduğumuz. Aynı zamanda hayatlarımızı biçimlendiren, pratiklerimizi dönüştüren karşılıklı bir ilişkinin olduğu bir şey olarak düşünürsek mekanı o tasarımın kendisinin ne kadar belirleyici olduğunu görürüz. Bu ilişkiyi böyle kuracaksak eğer, okul mekanlarının ötesine çocukların ötesine başka düzeylere de taşıyabiliriz. O zaman şehirleri, yapıları, odaları, stüdyoları nasıl tasarladığımız sorusunun ne kadar önemli olduğunu görürüz. O kadar önemli ki sadece mimarlara, plancılara, pratisyenlere ya da sadece üniversite hocalarına bırakılamayacak bir şey. O yüzden de bizati o mekanları deneyimleyen okul çocuklarının yani deneyimleyenlerinin sözünü tasarım sürecine ve sonrasındaki tasarlama sürecine dahil etmemiz gerekiyor.”
“Türkiye’de hem mesleki ve teknik birikim açısından bunu yapabilecek mimarlar, jeologlar, deprem mühendisleri ya da plancılar söz konusu. Bu türden sorunları işaret edebilecek sosyal bilimciler söz konusu. Bunu hayata geçirebilecek kurumsal, bürokratik birikim söz konusu. Bütün bu unsurları yan yana getiremememizin nedeni ne? Mevcut siyasal yapı ve bunun işleyişi. Dolayısıyla burada her şeyden önce bizahati o sorunu deneyimleyenlerden başlamak, sonra uzmanları ve bürokratik yapıları içerecek şekilde yeni katılım mekanizmaları düşünmemiz gerekiyor. Bu basitçe yeni planları katılımcı bir şekilde yapalım demek değil. Bu, baştan sonra bir müzakere masası kurmak demek. Bunun zaman alacağı, bunun enerji isteyeceği, bunun belki bugünden yarına bir anda olmayacağını bilerek ama bu müzakere sürecini devam ettirmeyi göze alarak hareket etmemiz gerekiyor.”
Bölümde, ortaya çıkışı itibariyle ortak ve bir arada yaşam için büyük öneme sahip olan kentler ve bu kentlerde yer alan mekanların ortak bir iyiyi ne kadar yansıttığı; ortak bir yaşam hayal ettiğimiz mekanlarda ne kadar kapsayıcı olunabildiği gibi sorularla yola çıktık. Sohbetin devamı ve detayları için sizleri Aposto Radyo’da yer alan Sıra-Dışı Konuşmalar | Kentler ve Mekanları Yeniden Düşünmek podcast bölümünü dinlemeye davet ediyorum.
Eğitimle bağı kopmayanların hikayelerini dinlediğimiz podcast serisi Sıra-Dışı Konuşamalar’ın yeni bölümü iki haftada bir yayında. Sıra-Dışı Bülten bölümün hemen ardından sizlerle buluşuyor. Nisan ayında görüşünceye dek, hoşçakalın.
Öğretmen Ağı İletişim Sorumlusu,
Ekin Gürsu.
*Bu bülten ilk olarak 23 Mart 2023 tarihinde "Sıra-Dışı Bülten #1: kentler ve mekanları yeniden düşünmek" başlığıyla Aposto'da yayınlanmıştır.