Çar, 11/22/2023 - 14:01 tarihinde halukgoksel tarafından gönderildi

Yayın Tarihi

“Öğretmeye Cesaret Edenlere Mektuplar”

Yazar: Suat Kardaş

Paulo Freire kuşkusuz 20. yüzyılın en etkili eğitimci/filozoflarından biri. Eleştirel pedagojinin kurucusu sayılan Freire, hayatını, düşüncesini ve çabasını ezilenlerin hayatını eğitim yoluyla iyileştirmeye adamış bir eğitimci. Eğitim alanında geliştirdiği felsefesini 1989’da Brezilya’da Sao Paolo eğitim bakanı olarak hayata geçirme şansı bulmuş, 1986’da UNESCO’nun barış eğitimi ödülünü almıştır.

Freire’nin dünyada ve ülkemizde en bilinen ve en çok okunan; felsefesini de en güçlü şekilde yansıtan kitabı “Ezilenlerin Pedagojisi”dir. Eğitimi pedagojik bir mücadele alanı olarak gören ve eğitimcinin demokratik mücadelesi olmadan ilerici bir eğitimin olamayacağını düşünen Freire’nin ilk kez 2005 yılında yayımlanmış kitabı “Kültür İşçileri Olarak Öğretmenler: Öğretmeye Cesaret Edenlere Mektuplar” da Türkçe olarak yayımlandı.

Kitap, Freire pedagojisi üzerine çalışan ve yazarı yakından tanıyan (Donaldo Macedo ve Freire’nin eşi Ana Maria Freire gibi) sosyal bilimcilerin giriş ve sonuç yazıları ile birlikte öğretmenlere hitaben yazılmış 10 mektuptan oluşuyor. Yazar bu mektuplar boyunca öğretmenin yaptığı işin keyifli ve zorlayıcı taraflarını, öğretmenliğe hazırlığın bilimsel, fiziksel, sosyal, duygusal ve duyuşsal boyutlarını, kendini öğretmeye adayanların hissetmesi gereken cesaret, ciddiyet ve sorumluluğu, öğretmenlik mesleğini profesyonelizmden kaçınan bir mesleki kimlikle bütünleştirerek öğretmenlere sesleniyor.

Mektuplar aşağıdaki başlıklarda yazılmış:

İlk Sözler:

Pedagojik Bir Tuzak

Önceden Hazırlanmış Öğretmen Eğitimi

Öğretmenlik Bakıcılık Yapmak Değildir

I. Mektup: Dünyayı Okumak, Sözcüğü Okumak

II. Mektup: Zorluklar Karşısında Hissettiğiniz Korku Sizi Felç Etmesin

III. Mektup: Öğretmen Yetiştirme Programına Katıldım Çünkü Başka Seçeneğim Yoktu

IV. Mektup: Daha İyi Bir Performans İçin İlerici Öğretmenlerin Taşıması Gereken Nitelikler Üzerine

V. Mektup: Okulun İlk Günü

VI. Mektup: Eğitimci-Öğrenci İlişkisi Üzerine

VII. Mektup: Öğrencilere Konuşmaktan Onlara ve Onlarla Konuşmaya, Öğrencileri Dinlemekten Onlar Tarafından Dinlenmeye

VIII. Mektup: Kültürel Kimlik ve Eğitim

IX. Mektup: Somut Bağlam, Teorik Bağlam

X. Mektup: Bir Kez Daha Disiplin Meselesi Üzerine

Son Sözler: Bilmek ve Büyümek-Henüz Görülmeyen Her Şey

Öğretmeye Cesaret Edenlere Mektuplar, öğretmenliğin birçok boyutu ile ilgili oldukça zengin bir metin. Ancak ben Freire’nin 10 mektubu ve kitabın diğer bölümlerini temelde öğretmen güçlenmesine yönelik somut ve pratik öneriler içeren bir metin olması bağlamıyla tanıtmaya çalışacağım.

Ama öncelikle Freire’yi daha az tanıyan okurlara, yine kitaptan, Freire pedagojisinde öğrenmeye, öğretmenin rolüne ve öğretime dair bazı bölümler aktaracağım. Kitap, birbiriyle anlamlı bir ilişki içinde öğrenme, öğretme ve öğretmenliğin tanımına dair güçlü düşünceler barındırıyor.

Bunlardan ilki öğretmenlik mesleği ve kimliğine dair Freire’nin düşünceleri. Öğretmenliği “gerçek bir diyalojik öğretme ve öğrenme üzerine kurulmuş bir meslek” (1) olarak tanımlayan Freire’ye göre “öğretmenler, öğrencilerinin merakıyla ve bu merakın onları götürdüğü mecralarla hemhal olma arayışlarında öğrenirler. Öğrencilerin bazen neredeyse bakir olan meraklarının aktığı mecralar, öğretmenler tarafından daha önce hiç fark edilmemiş fikirlere ve sorulara gebedir. Öğretirken öğrenme, mütevazı ve açık fikirli öğretmenlerin kendilerini sürekli olarak öğretilenler üzerinde yeniden düşünmeye ve kendi pozisyonlarını gözden geçirmeye hazır olmaları ölçüsünde gözlemlenir.”

“Öğretmenler ilk olarak öğretmeyi öğrenirler, ama öğretmeyi, öğretilirken yeniden öğrenilen bir şeyi öğretirken öğrenirler.”

Sonuç olarak Freire öğretmenliği, “öğretme işi her şeyden önce sürekli bir entelektüel dikkat ve epistemolojik merakın, sevme kapasitesinin, yaratıcılığın, bilimsel yetkinliğin kamçılanmasını; bilimsel indirgemeciliğin reddedilmesini gerektiren profesyonel bir iş” olarak tanımlıyor ve öğretmenlerin rolünü anaç bir ebeveyn ya da toplumsal ve politik koşullardan arındırılmış profesyonel bir kimlik olarak reddederken; onları öğrencilerinin erken ve uygun bir yaştan itibaren oyunlarla, hikayelerle, okumalarla söylemle pratiğin tutarlı olması ihtiyacını anlamalarını sağlayan “toplumsal ve siyasi failler” olarak tarif ediyor.

Yukarıda da bahsettiğim gibi, kitap öğretmen güçlenmesine yönelik bir metin olarak da okunabilir. Öğretmen güçlenmesi son yıllarda öne çıkan önemli bir kavram ve öğretmenlerin okulların politika ve hedefleri ile ilgili kararlara katılımına ve mesleklerini nasıl yapacaklarına dair güçlü inisiyatiflerine vurgu yapıyor. “Öğretmenlerin birer özne olarak harekete geçecek şekilde güçlenmeleri; planlama süreçlerine aktif katılımlarını mümkün kılarak, mevcut pratiklerini dönüştürmelerine destek olarak, etki yaratacak şekilde güçlenmeleri için ortam yaratarak, mesleki kimlikleri, pratikleri ve ilişkileri ile ilgili karar almalarına alan açarak sağlanabiliyor.” (2) Freire kitaptaki mektuplar boyunca öğretmenlerin aktif bir özne olarak ve sorumlulukları olan bir profesyonel olarak güçlenmesine yönelik mesajlar veriyor ve öğretmen güçlenmesini aşağıdaki gibi tarif ediyor:

“Sendikal faaliyetlere ek olarak, siyasi berraklıkları, kabiliyetleri, öğrenme arzuları ve sürekli ve açık meraklarınca oluşturulmuş bilimsel bir formasyonun, çıkarlarını ve haklarını savunurken öğretmenlerin elindeki en iyi siyasi araç olduğunu yüksek sesle dile getirmeliyiz. Bu bileşenler, öğretmenlerin gerçekten güçlenmesini temsil eder. Güçlenme, örneğin, öğretmenlerin bazı uzmanlar tarafından otoriterliklerini tartışmasız bir şekilde göstermek üzere ofislerinde hazırlanmış bulunan eğitim materyallerini gözü kapalı takip etmeyi reddetmelerini içerir.”

Freire güçlü bir öğretmen kimliği tarifi yapıyor ve bu kimliğin gerektirdiği sevgi, cesaret (kitabın adından da anlaşılacağı üzere), bilinç ve özgüvene mektuplar boyunca önemli bir yer ayırıyor. Öğretme pratiğinin, özellikle de zorlu bölgelerde ne kadar güç olabileceğinden de hareketle öğretmenlere korku ve zorlukları aşma yolunda cesaretlerini nasıl kazanacaklarını, öğrencileriyle dürüst ve olumlu bir ilişkiyi nasıl kurabileceklerini pratiğin içinden bir dille paylaşıyor:

“Cesur olmalıyız ki, asla biliş (cognition) ile duyguyu birbirinin karşısına koymayalım. Cesur olmalıyız ki düşük ücretler, saygı görememe ve her zaman bizi bekleyen kinizmin avı olma riski gibi gayet iyi bildiğimiz koşullar altında öğretmeye uzun bir süre boyunca devam edebilelim. Cesur olmalıyız ki her gün karşılaştığımız zihnin bürokratikleştirilmesine hayır diyebilmek için cesur olmayı öğrenelim. Cesur olmalıyız ki cesur olmaktan vazgeçmek maddi olarak çok daha avantajlı olduğunda bile cesur olmaya devam edebilelim.”

Kitaptan öne çıkarılabilecek bir başka boyut da Freire’nin birtakım somut becerilere hem öğretmen hem de öğrenci açısından yaptığı vurgu. Freire’nin okuryazarlık çalışmaları alanındaki güçlü geçmişinden de anlayacağımız gibi okuma ve yazma ile ilgili önemli pasajlar var kitapta.

Freire’ye göre “eğer okullarımız, ilk sınıflardan itibaren kendilerini öğrencilere bir okuma ve yazma zevki kazandırmaya ve bu zevki bütün okul yaşamları boyunca beslemeye vakfetmiş olsalardı, muhtemelen yazamadıklarından ya da yazarken kendilerini güvensiz hissettiklerinden şikayet eden daha az lisansüstü öğrencimiz olurdu”.

“Tam da bu nedenle çocukları mümkün olduğunca konuşmaya ve yazmaya özendirmeliyiz. Tartışmasız bir şekilde yazmanın bir biçimi olan karalamayı övmeli ve yazma sürecinin başlangıcı olarak özendirmeliyiz. Yazdıkları, hikayelerini anlattıkları, çevrelerindeki popüler öyküleri icat edip, sonra yeniden icat ettikleri için onlarla gurur duymalıyız.”

“Gerçek şu ki, yazmak daha büyük, çok daha büyük bir eylemin, belirli bir nesne üzerine sistemli bir şekilde düşünme eyleminin, düşünen öznenin düşüncelerinin nesnesini daha derinden kavramaya başladığı, kaçınılmaz olarak o kişiyi düşüncesinin nesnesinin varlık nedenini öğrenmeye sevk ettiği bir sürecin ardından gelen, salt mekanik bir eylem değildir.” (3)

“Okuma entelektüel, zorlu, talepkar, ama insanı tatmin eden bir faaliyettir. Merak etme, okuma, keşfetme, sürecinin öznesi olmaya dair eleştirel bir konum almayan bir kişi aslında gerçekten çalışmıyordur.”

Kitaptan öne çıkarmak istediğim son konu ise benim de çok önemli bulduğum öğretmenin çalışma disiplini ve sorumluluklarına dair Freire’nin düşünceleri. Mektuplarda öğretmenlerin çalışma pratiğine, disiplinine, öğretmenlerin sahip olması gereken beceri ve tutumlara yönelik çokça öneri yer alıyor.

Freire’nin kitabı bugünlerde bizim de tartıştığımız öğretmenlerin toplumsal statüsü, mesleki kimliği, öğretmenin bir özne olarak yapabilecekleri ve sosyal dönüşümdeki önemli rolleriyle ilgili oldukça güçlü bir kitap ve özellikle öğretmenler tarafından dikkatli bir okumayı hakkediyor.

PAULO FREİRE

Kültür İşçileri Olarak Öğretmenler

Öğretmeye Cesaret Edenlere Mektuplar

İngilizceden çeviren: Çağdaş Sümer

Yordam Kitap / 2019


Dipnotlar:

1- Yazı boyunca tırnak içinde verilen ifadeler, ayrıca dipnot verilmemiş ise kitaptan alıntılanan bölümlerdir.

2- “‘BURASI TAMAMEN BİZİM’ Öğretmenin Özne Olma Hali, Mesleki Öğrenme Toplulukları ve Öğretmen Ağı Örneği”, Müge Ayan.

3- Metnin orijinaline bakıldığında bu pasajda bir çeviri hatası olduğu veya orijinalini yansıtmadığı söylenebilir. “The truth is that writing is not a mere mechanical act preceded by a greater, much more important act: the act of thinking in an organized manner about a specific object, a process through which the thinking subject begins to understand more profoundly the object of his or her thinking, a process that will inevitably lead him or her to learn about the raison d’être of the object of his or her thinking.” şeklindeki pasaj aşağıdaki gibi çevrilebilir:

“Gerçek şu ki, yazmak salt mekanik bir eylem değildir, bundan daha büyük, çok daha büyük bir eylemdir: Düşünen öznenin düşüncelerinin nesnesini daha derinden kavramaya başladığı, kaçınılmaz olarak o kişiyi düşüncesinin nesnesinin varlık nedenini öğrenmeye sevk ettiği bir süreçten geçerek belirli bir nesne üzerine sistemli bir şekilde düşünme eylemidir.”


Suat Kardaş Hakkında

Suat Kardaş, 18 yıldan beri eğitimin farklı alanlarında eğitim uzmanı ve yöneticisi olarak çalışıyor. Millî Eğitim Bakanlığı’nda öğretmen, AB uzmanı, program geliştirme uzmanı ve stratejik planlama uzmanı olarak çalıştıktan sonra 2007 yılında MEB’den ayrılarak sivil toplumda çalışmaya başladı ve sırasıyla Türk Eğitim Derneği, Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı ve Saint-Joseph Lisesi Eğitim Vakfında eğitim ve okul yöneticiliği yaptı. Kamu ve sivil toplumda birçok eğitim ve araştırma projesinin içinde geliştirici, uygulayıcı veya destekçi olarak sorumluluk aldı.

TEGV’de Ar-Ge bölümü yöneticisi iken TEGV’in yürüttüğü etki değerlendirme çalışmaları Harvard Kennedy School ve Harvard Business School’da üç programda vaka (case) olarak kabul edildi.

G-20 Türkiye dönem başkanlığı sırasında C-20 yürütme kurulu üyesi olarak görev yapan, 2015 yılında Birleşik Arap Emirlikleri Eğitim Bakanlığının stratejik planlama projesinde danışman olarak bulunan Kardaş, Ortadoğu Teknik Üniversitesinde tarih lisans, Hacettepe Üniversitesinde sosyal antropoloji yüksek lisans eğitimi aldı.

2014 yılında Harvard Üniversitesinden aldığı bursla Harvard Kennedy School’da “Politika ve Programları Geliştirmek İçin Kanıt Kullanımı” yönetici eğitimi programını tamamladı.

Kardaş, Öğretmen Ağı’nın yürütücülüğünü üstlenen Eğitim Reformu Girişimi’nde Eğitim Laboratuvarı Koordinatörü olarak görev yapmaktadır.