Öğretmenlik Pratiklerimiz Üzerine Düşünmek. Peki Ama, Nasıl?
Yazar: Evrim Yurtseven
Bireysel farklılıkların öğretim sürecini zenginleştirdiğine inanan her öğretmenin hedefi, öğrencilere kapsayıcı bir sınıf ortamı sunmaktır. Peki bu süreçte öğretmenin rolü nedir? Bu arayışımın cevaplarını Eylem Araştırmacı Öğretmen Programı’na katılarak buldum.
Her gün öğrencilerimi gözlemlediğimi, tutum ve davranışlarına dair bilgi sahibi olduğumu düşünüyordum. Fakat Program boyunca katıldığım atölyelerde ve yürüttüğüm araştırma süresince, gözlemlerimin kendi yaşantım ve deneyimlerimden hareketle yaptığım yorumlardan ibaret olduğunu fark ettim.
Eğer bir öğrencimin sessiz ise içe kapanık, derse katılmıyorsa başarısız, arkadaşlarıyla oyun oynamıyorsa asosyal olduğunu düşünüyorsam, aslında olay veya durumları yalnızca kendi penceremden yorumluyormuşum. Bu da öğrencilerin deneyimlerini ve ihtiyaçlarını aramamı ve anlamlandırmamı, sorunun kaynağını bulmamı ve kalıcı çözümler geliştirmemi zorlaştırıyormuş.
Program’ın bana kazandırdığı en büyük öğrenim kendi pratiklerim üzerine düşünmemi ve onları dönüştürmemi sağlamak oldu. Kendi yaptıklarımı değiştirmeden, kapsayıcı sınıf ortamı yaratamayacağımı kavradım. Bu, bir öğretmen için ne kadar önemli ve geliştirici bir bakış açısıymış meğer…
Eylem Araştırmacı Öğretmen Programı süresince ‘kapsanmadığını’ düşündüğüm, bir dönemdir dersine girdiğim, derse katılım sağlamayan, teneffüste yalnız zaman geçiren, grup çalışmalarında diğer arkadaşları tarafından istenmeyen bir öğrencimle çalışmaya karar verdim. Seçtiğim öğrencimi sadece ders içinde değil, ders dışında da şu çerçevede gözlemlemeye başladım: Derste ne yapıyor? Hangi konulara aktif katılım sağlıyor? Teneffüste kiminle, ne yapıyor? Arkadaşlarıyla nasıl bir ilişkisi var?
Programda eylem araştırması yürütmeden önce iki araştırma yöntemine dair bilgi edinmiştim: Katılımcı gözlem ve etnografik mülakat. Her iki yöntemi birbiriyle iç içe geçirerek araştırmamı yürütmeye başladım. Halihazırda iletişim halinde olduğum öğrencimle eskisinden farklı ilişkilendiğimi fark ettim. Yani süreçte hem gözleyen, hem (‘öğreten’ değil) öğrenen hem de bu sonuçlardan yola çıkarak araştırmamı derinleştirerek kendi deneyimlerimi dönüştürendim.
Önce öğrencimi gözlemlemeye başladım ve notlarım ile aklımda beliren soruları, bir deftere günlük tutar gibi not ettim. Bu defter süreçteki yardımcım gibiydi. Yazdıkça fikirler zihnimde daha çok parlamaya, soru işaretleri çoğalmaya ve biriken notlarım strateji odaklı düşünmeme yardımcı olmaya başlıyordu.
Etnografik mülakat aşamasında ise, öğrencime yönelik sorular hazırlarken güven ilişkisi kurmaya, yönlendirici olmamaya ve derinleşmemi sağlayacak sorular sormaya önem verdim. Bu esnada öğrencimi gözlemlemeye ve mülakat çerçevemi gözlemlerime dayanarak geliştirmeye devam ettim tabii. Birkaç mülakat sonucunda öğrencimin kendini diğer öğrencilere göre fiziksel olarak daha zayıf ve yetersiz hissetmesi, bu nedenle yalnızlığı tercih ettiği bulgusuna ulaştım.
Araştırmamın ilerleyen aşamalarında gözlem ve mülakat bulgularımı süreci birlikte deneyimlediğim öğretmenlerle paylaşmak için çok heyecanlanıyordum. Deneyim paylaşımı buluşmalarında hem kendi araştırma bulgularımı onlarla paylaşıyor olmak hem de onların araştırma süreçlerine dair bilgi edinmek oldukça öğreticiydi. Buluşmalarda, kapsanmadığını düşündüğümüz öğrencilerimizin kapsanabilmesine yönelik stratejiler üzerine fikir alışverişinde bulunduk, tartıştık. Şimdi öğrencilerimizden öğrenen olmanın yanı sıra, birbirimizden de öğrendik.
Sürecin sonunda, dışlandığı için güvende hissetmediğini ve güçsüz hissettiğini öğrendiğim öğrencimden edindiğim bilgilerden hareketle, kapsayıcı bir eğitim ortamını mümkün kılmak için ne tür stratejilere başvurulabileceği konusunda yol almıştım.
Bir Matematik öğretmeni olarak, derslerimde “güçlülük”-“eziklik” konusunu ele almak için fırsatlar kovalamaya başlayabilirdim. Bu tür konular çoğunlukla sınıf öğretmenlerinin, psikolojik danışmanların ya da sosyal bilgiler öğretmenlerinin ele alabileceği konularmış gibi algılansa da, aslında branşı ne olursa olsun her öğretmenin değinebileceği meseleler. Ben de Matematik dersinde eşlik-benzerlik, altın oran ve uzunluk-ağırlık ölçüleri gibi konuları fırsat bilip öğrencilerle benzerlik ve farklılıklar üzerine konuşabileceğimi, onlarla birlikte “fiziksel açıdan güçlü olmanın makbul olduğu” fikrini sorgulamanın etkili olabileceğini düşündüm.
Bu bağlamda geliştirdiğim strateji, normların sorgulanması için alan açmak oldu. Stratejiyi ortaya koyduğumda ise hangi sınıfta, okulda ya da öğrencilerle ders yapılırsa yapılsın, bu stratejiye yönelik çalışmalar yapılabileceğini, herkes için geçerli olabileceğini ve sürecin sonu olmadığını fark ettim.
Süreç aslında bitmemişti; çünkü Eylem Araştırmacı Öğretmen Programı’nın en önemli kazanımı, bizi sürekli kendi pratiklerimiz üzerine düşünmeye ve pratiklerimizi dönüştürmeye sevk etmesiydi. Hazırlık süreci tamamlanan Program’ın pilot süreci, Kasım ayında yeni öğretmenlerin katılımıyla başlıyor. Meslektaşlarımın neleri keşfedeceklerini, kapsayıcı eğitim için ne gibi stratejiler geliştireceklerini merakla bekliyorum.
Evrim Yurtseven Hakkında
2009 yılında Kocaeli Üniversitesi İlköğretim Matematik Öğretmenliği Bölümü’nden mezun olan Yurtseven Beşiktaş Büyük Esma Sultan Ortaokulunda görevini sürdürmektedir. Çağdaş Drama Derneği üyesidir. Çağdaş Drama Derneği Yaratıcı Drama Eğitmenliği programını tamamlamıştır. Öğretmen Ağı Değişim Elçilerinden olan Yurtseven program geliştirme ve yaratıcı drama alanlarında çalışmalarını sürdürmektedir.