Öğrencilerin Sınıfta Konuşmalarını Sağlamak için Üç Aşamalı Yöntem — I
‘Öğrenci odaklı sınıf’ kavramını ilk duyduğumda, kendi kendime nasıl güldüğümü hatırlıyorum. Ben yarattığım sınıf ortamının her zaman öğrenci odaklı olduğuna, öğretmemizin nedeninin zaten öğrenciler ve hedefimin de her daim onların öğrenmesi olduğuna inanıyordum. İlk başta bu yeni terminoloji bana herhangi bir klişe sözcük gibi geldiğinden, sunuma çok da dikkatimi vermemiştim. Ta ki şunu duyana kadar: “Sınıfta en çok konuşan kimse; en çok öğrenen odur. Sizin sınıfınızda öğrenciler öğretmene oranla ne kadar konuşuyor?”
Sınıfımda bu dengeye daha önce hiç dikkat etmemiştim. Bu durum, ne kadar çok dersimde konuşanın, eğlendirenin ve sunanın ben olduğumu düşünmemi sağladı. Ve üstüne, en iyi derslerimi düşündüğümde, bunların hep öğrencilerin öğrendikleri ve yaptıklarını sahiplendikleri dersler olduğunu fark ettim.
İster tartışma, ister proje, ister bir aktivite olsun, öğrenciler kendi inisiyatiflerini aldıklarında; benim onları eğlendirmeye çalıştığım derslerden çok daha aktif oluyor ve yetkinlik kazanıyorlardı. Yıla başlarken, öğrencilerime sınıftaki tartışmaları yönetmeleri ve projelerinde kendi seçimlerini yapabilmeleri için daha çok fırsat sunmayı ve bunun sonucunda sınıfımı öğrenmeyi ve gelişmeyi destekleyen ‘öğrenci odaklı’ bir yere dönüştürmeyi hedefledim.
Sonra fark ettim ki,
‘Öğrenci odaklı sınıf’ fikri harika. Diğer birçok eğitim teorisi gibi, kulağa kolay uygulanabilir geliyor. Ancak öte yandan, gerçekte uygulaması ve sürdürmesi bir hayli zor.
‘Öğrenci odaklı sınıf‘ kavramından ve uygulanışından bahsederken büyük ihtimalle en çok konuşulan yöntem, öğretmenin ders anlatmasına dayalı düzenden kurtulmak. Öğretmenin ders anlatmasının uzun yıllardır sınıfta önemli bir yeri olsa da, bu konu üzerinde tartışmalar her daim sürüyor. Çok yakın zamanda Seth Godin’in blog’unda “öğretirken ayakta dur ve aktar modu” üzerine paylaştığı yazısıyla bu konu tekrar gündeme geldi:
Yakın zamanda NY Times gazetesinde, Michigan Üniversitesi’nde Eğitim, Ekonomi ve Kamu Politikası Profesörü Susan Dynarski, neden öğrencilerinin derslerde dizüstü bilgisayar kullanmasını yasakladığını anlatmıştı.
Birçok araştırmada, sınıfta dizüstü bilgisayar kullanan öğrencilerin kullanmayan öğrencilere oranla sınıfta daha başarısız oldukları görülmüş. Gerekçeleri bana da mantıklı gelmişti ve Susan Dynarski’nin davranışını ve cesaretini takdir etmiştim. Ama asıl sorunu gözden kaçırmıştı.
Peki ya onun yerine: Sınıflar olmasaydı.
Godin (AltMBA programının kurucusu ve iyi satan bir çok kitabın yazarı), öğretmenin ders anlatmasına dair doğru bilinen yanlışları göstererek, en sonunda çok önemli bir ayrıntıya dikkat çekmişti:” İyi bir öğretmen, öğrencilerin derse katılımını teşvik eden etkileşimli konuşmaları veya aktiviteleri, dersin içeriğine uyarlayabilecek kadar akıllıdır ve sınıfıyla iyi bir iletişim kurabilmiştir.” Bu cümleye ne kadar bütün kalbimle katılıyor olsam da, sınıfımda uygulamaya ve sınıfımı “olması gereken” düzeninden uzaklaşmaya çalıştığımda bunun ne kadar zor olduğunu gördüm.
Hatta, ilk denememde çok başarısızdım.
Öğrencilerimi sınıf ortamına dahil etmekte zorlanmıştım, onların tartışmayı yönetmesi gereken kısımlarda sınıfta sessizlik olunca, ne söylemem gerektiğini veya nasıl hareket edeceğimi bilemiyordum. Proje tabanlı öğrenme yönteminde ise çok fazla sayıda seçenek olduğu için, hem bütün seçenekleri değerlendirmek zordu, hem de derste işlenen konulara bağlanamayacak kadar geniş kapsamlıydı. O yıl daha sonra, aynı zamanda bana mentorluk yapan bir öğretmenle konuşurken, bana şu soruyu yöneltti;
“Değişimi nasıl biçimlendirdin? Ya da öğrencilerden süreci doğrudan sahiplenmelerini mi bekledin?”
Önce bu soruya bir çok farklı yönlerden cevap vermeyi denedim, ama söyleyecek bir şeyimin olmadığını fark ettim.
Alelacele bu yöntemi uygulamaya çalışarak yaptığım hataları kabul ettikten sonra, öğretmen arkadaşım bana güldü ve ‘Öğrenciler neye alışık ve sınıfında nasıl bir konumdalar önce bunu belirleyelim, sonra bizim onların gelmesini istediğimiz yeri kararlaştıralım. Bundan sonraki adımımız öğrencileri A noktasından B noktasına götürebilecek bir plan yapmak.’ dedi.
Orjinal Metin: The Three-Step System For Getting Students to Do the Talking — A.J Juliani
Çeviri:Serra Savran