Ne Kahraman, Ne Seyirci: Afetlerde Öğretmenlerin Toplumsal Rolü
Yazar: Fulden Ergen
Birçoğumuz öğretmenlerin en sevdiğimiz süper kahramandan bile daha kahramanca davrandığı, herkesin yardımına koştuğu, idealleri ile tüm sınırları zorladığı hikayelerle büyüdük. Mahmut Hoca’dan Ölü Ozanlar Derneği’ne, Afet Hoca’dan Michelle Pfeiffer’ın hayat verdiği ve sistemin ‘gangster’ olmaya ittiği öğrencileri ile sabırla ilgilenen LouAnne Johnson’a geniş bir skalada, her çocuğun kurtarıcısı olması gerektiği beklentisinin yüklendiği öğretmen karakterlerle karşılaştık. Böylesi ulvi, böylesi yüce değer atfedilen mesleğin gerçek hayattaki karşılığı ise zihnimizdeki algının tam zıttı. Şöyle gözümüzü öğretmenlerin temsil edildiği dizilerin, filmlerin üzerinde gezdirsek bile yıllar içerisinde gerçekleşen kolayca fark edebileceğimiz bir değişim yaşanıyor. Örneğin, Afet Hoca gibi figürlerle neden artık nadiren karşılaşıyoruz? Yeşilçam’da sürekli toplumsal rolünün altı çizilen öğretmenler neden yerlerini figüran öğretmenlere bıraktı? Elbette gözlerim kahraman gibi sunulan öğretmenleri aramıyor. Öğretmenlik mesleğini kahramanlıkla, kurtarıcılıkla eşleştirmek hem öğretmenlerin pek çok başka yetkinliğini gölgeliyor, hem de öğretmenlerden mucizeler beklenir hale geliyor. Ancak yine de şu dikkatimi çekiyor, medyada, kültürel üretimlerde yalnızca mesleğini icra eden öğretmen temsiline neden zar zor rastlıyoruz? Çünkü öğretmenlik mesleğinin statüsü gün geçtikçe düşerken, öğretmenler güvencesiz ve oldukça zor şartlarda çalışıyor. Öğretmenlik gitgide bir meslek olarak daha az tercih ediliyor. Tükenmiş, kendini iyi hissetmeyen öğretmenlerin sayısı artıyor. Eğitim Reformu Girişimi Araştırmacısı Umay Aktaş Salman’ın kaleme aldığı “60’lardan Günümüze Dört Kuşağın Öğretmenlik Hikâyesi” başlıklı Uzun Hikâye’de görüşüne yer verilen bir öğretmen, öğretmenlik mesleğindeki dönüşümü şöyle açıklıyor:
“Kadrolu, sözleşmeli, ücretli öğretmen… Statü farkı öğretmenler arasındaki ilişkiyi bozdu. Aynı fakülteden mezun olmasına rağmen KPSS’yi geçemediği için biri diğerini öğretmen olarak görmedi. Kendi meslektaşının mobbingine maruz kaldı o öğretmenler. Öğretmenliğin kimyasıyla ilgili bozulmaya sebep oldu. Sistem mesleği, meslek etiğini, ahlakını ezdi. O ya da bu şekilde farklı bir öğretmen tipolojisi ortaya koydu.”
Hayallerimizdeki öğretmenlik ile hayatlarımızdaki öğretmenlik arasında böylesi büyük bir fark varken, neden afetlerde ilk olarak yüzümü öğretmenlere dönüyorduk peki? Önce pandemi, ardından orman yangınları ve son olarak 6 Şubat 2023 depremlerinde, öğretmenlerin yönlendirmesine neden bu denli ihtiyaç duymuştuk? Böylesi derin toplumsal krizlerde, öğretmenlerin rolü nedir?
Meramımı en baştan açık etmek ve yazının henüz burasında bu sorulara şöyle cevap vermek isterim. Çünkü öğretmenler eğitimde dönüştürücü gücü en yüksek olan aktörler. Ve öğretmenler ne kahraman, ne seyirci; kendi yetkinliklerini en etkili biçimde kullanmak üzere inisiyatif alıp harekete geçen eğitimin özneleri. Bu yüzden, pandeminin patlak verdiği 2020 yılında eğitim bir anda uzaktan yapılmaya başlanınca sayısız veli ilk desteği öğretmenlerde aramış, hatta Google’da en çok aranan sorulardan bir tanesi “Nasıl Öğretmen Olunur?” olmuştu. Bu yüzden, orman yangınlarını yaşadığımız yazların ertesinde ‘okullar iklim krizinin konuşulduğu ve etkilerinin kavrandığı yerler olmalı’ kanaati oluştuğunda, öğretmenlerin derslerini nasıl işledikleri takibe alındı. Ve bu yüzden, hala yasını tuttuğumuz depremin hemen sonrasındaki günlerde, eğitime nasıl devam edileceği, çocukların kendilerini nasıl iyi hissedecekleri sorularını öğretmenler olmadan yanıtlayamadık.
Öte yandan sorduğum sorulara verdiğim yanıtların zihnimde bu denli berrak olması, sadece öğretmenlik mesleğine ilişkin bildiklerimden ötürü değil. Depremin ilk gününden bu yana oluşan sayısız ihtiyacı karşılamak için bir arada olan öğretmen topluluğunun yaptıklarına bizzat şahit olduğumdan. Yazının bundan sonrası, afetlerde öğretmenlerin toplumsal rolünün ne olduğuna kafa yoranlar için bir hikâye anlatıyor. Sizi, deprem öncesinde kendilerine ‘Lezzet Ağı’ diyen ve deprem ile birlikte ‘Hızır Ağı’na dönüşen bir öğretmen topluluğu ile tanıştırmak isterim.
Lezzet Ağı: Öğretmen Ağı Mersin, Adana ve Hatay Topluluğu
Yaratıcı problem çözme, eleştirel dijital okuryazarlık, masallarda toplumsal cinsiyet eşitliği, eğitim felsefesi, psikolojik ilk yardım gibi çok çeşitli konularda, farklı çalışmalarda bir araya gelen Mersin, Adana ve Hatay’dan Değişim Elçisi öğretmenlerin kurduğu whatsapp grubunun adıydı Lezzet Ağı. Grup 16 Şubat 2018’de kurulmuş fakat ‘Lezzet Ağı’ mertebesine ulaşması yanılmıyorsam 2021 yılını bulmuştu. Her biri damakta bıraktığı lezzeti zirveye taşımasıyla meşhur bu üç şehrin birbirinden çok da uzakta olmaması, üç farklı şehirden öğretmenlerin bir araya gelip, birlikte ürettiği bir topluluğun oluşmasını kolaylaştırmıştı. Kolaylaştırdı derken kastım coğrafi yakınlığın imkanlarına vurgu yapmak değil, birbirinden çok uzakta yaşasalardı da, yine birlikte üreten bir topluluk olurdu Lezzet Ağı, eminim. Çünkü bu topluluk, “Biz neden öğretmenler olarak doğada buluşup, kendi aramızda bir yaz buluşması yapmıyoruz?” diyerek ilk kez 2020’de Toroslar’da bir kamp düzenlemişti. Kampın adı da “Burası Tamamen Bizim” Kampıydı. İsmiyle müsemma, tümüyle öğretmenlerin düzenlediği, içeriğinden organizasyonuna her şeyi öğretmenlerin yaptığı bir kamptı bu. 2021 ve 2022 yıllarında, her yıl daha fazla öğretmenin ve çocuğun katılımıyla şimdiye dek üç kez yapıldı kamp. Eğitim ve doğanın ortaklaştığı her meselede söz üretti öğretmenler, Öğretmen Ağı Kolaylaştırıcı Ekip olarak biz de o sözü nasıl çoğaltırız diye çabaladık.
Lezzet Ağı’nın bir arada tutan harç da ‘adhokrasi’ desem isabetsiz olmaz sanıyorum. Öğretmen Ağı İçerik Danışmanı Prof. Kenan Çayır ‘Adhokrasi’: Öğretmenler Adına Değil, Öğretmenlerle Birlikte Bir Ağ Olmak başlıklı yazısında etraflıca anlattığı adhokrasi kavramı, belirli bir amaç için bir araya gelen ve esnek çalışan, yani bürokrasiye takılmayan grupları tanımlamak için kullanılıyor. Yani Lezzet Ağı’nın bir parçası olan öğretmenler, kendi inisiyatifleriyle, kendi ilgileri ve merakları doğrultusunda farklı topluluklar kurmuş, gerektiğinde bu toplulukların yolculuğunu da sonlandırmıştı. Herkesin istediği ölçüde, istediği yere dahil olabildiği adhokratik topluluk yapılanması, herkesin biricik ihtiyaçlarını gözettiği kadar hep birlikte olmayı da mümkün kılıyordu. Bu birlikteliğin, birlikte iş yapma deneyiminin ne kadar hayati bir beceri olduğunu deprem sonrasında çok daha iyi anladık.
Lezzet Ağı’ndan Hızır Ağı’na
Yaşadığımız depremin ne denli yıkıcı olduğunu tarif etmeye gerek dahi yok. Deprem sonrasında yaşanan kayıpların acısıyla baş etmeye çalışırken, bir yandan da ortaya çıkan çok çeşitli ihtiyaçları aynı anda karşılamak için muazzam bir çaba vardı. Deprem sonrasında her televizyon kanalından bas bas bağırılarak ilan edilen koordinasyonsuzluk sorununun tam ortasında, Lezzet Ağı topluluğu inanılmaz hızlı ve etkili bir biçimde organize oldu. Lezzet Ağı whatsapp grubu, hem üye olan öğretmenlerin derlediği ihtiyaçların biriktiği, hem bu ihtiyaçların teyit edildiği hem de karşılanmak için ne gerekiyorsa yapıldığı bir dijital üsse dönüştü. Çadır temini, kayıp çocukların aranması, yardım malzemelerinin köylere ulaştırılması, kalacak yer bulma, hastanede kalanlara refakat etme, deprem bölgesinden gitmek isteyenlere araç bulunması, salgın hastalıkların önlenmesi için belediyelerle çöplerin toplanması talebinin iletilmesi; aklınıza gelebilecek hemen her ihtiyaç için çözüm üretmeye çalışan birileri muhakkak vardı. Arkadaşımın köydeki ailesine kömür bulmak ve onlara ulaştırmak için yana yakıla birilerini bulmaya çalışan bana, Lezzet Ağı’ndan Elif destek oldu. Oldukça korkmuş ve ana dili Türkçe olmayan bir çocuk için Arapça bilen bir gönüllü refakatçiye, Dilan sayesinde ulaştık. Tüm bunlar olurken ben İzmir’deydim ve deprem bölgede olan, güvenilir bir şekilde ihtiyaçları doğrudan karşılayan Lezzet Ağı’nın inanılmaz mesaisine gece gündüz tanık oldum. Lezzet Ağı’nın yardım üssüne dönüşmesi bir benzetmeden ibaret de değildi üstelik. Yardımları derlemek, tasnif etmek ve ihtiyaç sahiplerine ulaştırmak için depremde hasar görmemiş bir okulu kullanmaya başladı Lezzet Ağı. Topluluk öyle hızlı ve etkili bir şekilde organize olmuştu ki, bir akşam whatsapp grup adının “Hızır Ağı” olarak değiştirildiğini fark ettim gülümseyerek. İnsanların yakınlarını enkaz başında beklediği, hiçbir yardımın zamanında, yerine ulaşmadığı bir kaos ortasında, gerçekten de her şeye hızır gibi yetişiyordu Değişim Elçisi öğretmenler.
Depremin ikinci günü, 7 Şubat 2023 Salı akşamı, henüz hızırlığını ismine taşımamış olan Lezzet Ağı’nın ve Türkiye’nin her yerinden öğretmenlerin katılımıyla bir toplantı yaptık. Moralimizin ne kadar bozuk, acımızın ne kadar yoğun olduğu malum. Üstelik, acil ihtiyaçların ardı arkası kesilmeyen saatlerdi. Toplantıya başlarken, Lezzet Ağı’ndan öğretmenlerin yaşadıklarının ağırlığının gölgesinde, yaptıklarının etkisini henüz hakkıyla fark etmediklerini ve elbette pek iyi hissetmediklerini sezmiştim. Buluşmada yer yer, öğretmenlerin kişisel ve mesleki becerilerinin gelişmesinin, böylesi bir krizde neleri sağladığını konuştuk. Öğretmen Ağı programlarında odaklanılan yaratıcı problem çözme becerisinin, deprem bölgesindeki ihtiyaçların karşılanması için doğru isimlerle işbirliği geliştirmeyi sağladığını konuştuk. Eğitimde eleştirel dijital okuryazarlık kitapçığı hazırlamanın yayılan her bilgiyi teyit etme konusunda Değişim Elçilerini hızlandırdığına ya da kendi problemlerine meslektaşlarıyla birlikte çözüm aramanın dayanışmayı güçlendirdiğine de değindik. Lezzet Ağı’ndan İsmail “Ben hiç böyle düşünmemiştim” dedi buluşmanın sonuna doğru. Bir öğretmen olarak yetkinliğinin, bir meslektaş topluluğu olarak birlikte çalışmanın deprem sonrasında ne kadar ihtiyaç duyulan kabiliyetler olduğunu hep beraber idrak ettik sanıyorum.
Öğretmen Dayanışmasını Çoğaltma Alanları
Lezzet Ağı öğretmenleri ile depremden sonra ilk kez yaklaşık üç ay sonra yüz yüze görüşebildim. Mersin’de, Öğretmen Ağı’nda Değişim Elçisi olmak isteyen öğretmenlerle ve hali hazırda Değişim Elçisi olan öğretmenlerle Osyantasyon Buluşması’nda bir araya geldik. Depremle yaşanılan onca kaybın, acının ve üzüntünün ağırlığı birlikte taşımak için omuz veren herkesi bir bir karşımda görmek uzun zaman sonra bu kadar iyi hissetmemi sağladı. Deprem olduktan sonra sık sık mesajlaştığım Banu’yu karşımda gördüğümde duyduğum mutluluğu hala çok iyi hatırlıyorum örneğin. Ya da Dilan ve Meral’in Oryantasyon Buluşması’nda hem Ağ’ı, hem de Ağ’da ürettiği çalışmaları anlattıkları dakikalarda, onların heyecanını kalbimden hissettim. Mersin’deki buluşmanın ardından gittiğimiz Hatay’da Seval ve Ayhan’ı görmek, onlarla aynı havayı solumak, Hatay’daki nice toplulukla bir arada hareket etmelerine şahit olmak beni umutlandırdı. İhtiyaçlarına birlikte yanıt aramanın ötesinde, birbirlerine iyi gelen, nasıl olduklarını gözeten bir topluluğun yöresinde olmanın iyileştirici bir tarafı varmış demek ki. Ben de bundan nasibimi aldım.
Öğretmen Ağı’nın bundan sonra deprem bölgesinde yapacağı çalışmalar, benim iki günde hızlandırılmış bir biçimde yaşadığım dayanışmanın iyileştiriciliğine daha fazla öğretmeni ortak etmeyi hedefliyor. Öğretmen Ağı olarak, Ağ’ın kurumsal destekçisi olan 6 vakıf; ; Aydın Doğan Vakfı, Bir Arada Yaşarız Eğitim ve Toplumsal Araştırmalar Vakfı (BAYETAV), Enka Vakfı, Mehmet Zorlu Vakfı, Sabancı Vakfı ve Vehbi Koç Vakfı’nın daimi destekleri, Sivil Toplum için Destek Vakfı’nın deprem bölgesinde çalışmalar sürdüren sivil toplum kuruluşlarını desteklemek amacıyla açtığı Yerel Güçlenmeye Destek Fonu, Bank ABC’in deprem sonrası ihtiyaçlara destek olmak için hibe sağladığı “Öğretmen Dayanışma Alanı” projesi sayesinde, depremden etkilenen öğretmenlerin mesleki ve kişisel ihtiyaçlarına yanıt verecek ve deprem sonrası rehabilitasyon sürecinde eğitime destek olacak çalışmalar yürüteceğiz. Öğretmen Dayanışma Alanı’nı bir mekandan ziyade, bir birlikte olma hali olarak görüyoruz. Ancak elbette fiziki mekanların bu birlikteliğe katkısı çok büyük ve önemli. Bu yüzden, Hatay Defne’de bir prefabrik Öğretmen Dayanışma Alanı da kurmak için hazırlıklar yapıyoruz.
Öğretmenliğin toplumsal algısı, mesleğin statüsü ne kadar dönüşmüş olursa olsun, hala en zor zamanlarda yüzümüzü ilk, öğretmenlere dönüyoruz. İşine gösterdiği özene hayran olduğumuz Afet Hocalar gibi öğretmenleri artık ekranlarda daha az görsek de, öğretmenlerin ihtiyaçlarını tartışacak ortamlarımız küçülse de, eğitim öğretmensiz olmuyor. Eğitim öğretmensiz olmuyorsa, öğretmenlerin de yalnız olmadığı, karşılaştıkları sorunlarla baş ederken çaresiz hissetmediği, birbirinden ve birlikteliğinden güç aldığı alanlara ihtiyacımız var. Öğretmenlerin kendi ihtiyaçlarını kendilerinin belirlediği, kendi çözümlerini ürettiği, sözünü söylediği bu alanların, öğretmenlerin eğitimdeki kilit pozisyonlarının bir gereği olduğu apaçık. Deprem sonrasında hızına ve etkisine hayran olduğumuz, Lezzet Ağı’ndan Hızır Ağı’na dönüşen öğretmen topluluğundan aldığımız güç ve ilhamla, öncelikle Hatay, Adana ve Mersin’de, ilerleyen zamanlarda ise başta Adıyaman ve Kahramanmaraş olmak üzere depremden etkilenen diğer bölgelerde Öğretmen Dayanışma Alanlarını çoğaltmak istiyoruz. Umarız sizinle de bir Öğretmen Dayanışma Alanı’nda yollarımız kesişir, bir aradalığın iyileştirici yanını birbirimize bulaştırabiliriz.
Fulden Ergen Hakkında
Fulden, kendini bildi bileli siyaseti ve uluslararası politikayı anlamaya ilgi duyuyordu. Bu yüzden ODTÜ’de Uluslararası İlişkiler okudu. Lisans hayatı boyunca sosyal bilimlerin başka alanlarına da merak saldı, bu merakı gidermek için Mantık ve Bilim Felsefesi yan dal programını tamamladı. Siyaset bilimine dair birikimini genişletmek ve farklı bir bakış açısı kazanabilmek adına, Erasmus programı kapsamında Almanya’nın Marburg kentindeki Marburg Philipps Üniversitesi’nde bir dönem siyaset bilimi eğitimi gördü.
Yürüttüğü gönüllülük ve savunuculuk çalışmalarının ardından, sivil alana adımını attı. Denge ve denetleme sisteminin sağlanması için bir araya gelen sivil toplum örgütlerinin oluşturduğu Denge ve Denetleme Ağı’nda Dijital İletişim Koordinatörü olarak çalıştı. Dijital iletişim alanındaki deneyimini geliştirmek ve bu alanda uzmanlaşmak üzere, 2016’da İsveç’e gitti. Uppsala Üniversitesi’ndeki Dijital Medya ve Toplum yüksek lisans programını 2018’de tamamladı.
2018'den 2022'ye dek, öğretmenlerin kişisel ve mesleki güçlenmesi yolculuğuna öğretmenler adına değil öğretmenlerle birlikte eşlik eden Öğretmen Ağı’nda İletişim Koordinatörü olarak çalıştı. 2020'den itibaren AB Sivil Düşün Programı’nda bağımsız değerlendirici olarak görev almanın yanı sıra, yine Sivil Düşün Programı aracılığıyla sivil alandan çeşitli aktörlere iletişim, proje ve kapasite geliştirme alanlarında uzmanlık desteği sunuyor.
Fulden aynı zamanda popüler kültür ile temas eden çeşitli çalışmalar üretiyor. #ÜzerineBirŞeyler isimli bir podcastin, Neslihan Uras ile birlikte ortak yapımcılığını üstleniyor. İki haftada bir yayınlanan podcast serisinde, hayatın her alanı üzerine, kadın ve lgbti+ bakışıyla bir şeyler söylüyor. Mizahın hafızasını tutmak üzere kaleme aldığı “nerden çıktı?” başlıklı araştırma yazı dizisi hazırlıyor. Yazılar şimdiye dek nerden çıktı? Medium hesabında ve fiktirakip.co Kültür sekmesinde yayınlandı.
Öğretmen Ağı; öğretmenlerin, meslektaşları ve farklı disiplinlerden kişi ve kurumlarla bir araya gelerek güçlendiği bir paylaşım ve işbirliği ağıdır. Ayrıntılı bilgi için tıklayın.