Merak, Merak, Merak… Milyon Kere Merak
Yazar: Sibel Tartut
Bildiğiniz üzere Eğitim Reformu Girişimi’nin düzenlediği Eğitimde İyi Örnekler Konferansı’nın bu yılki teması merak.
Sonsuz bilgiye yol açan, uçsuz bucaksız bir evren olan “Merak”.
Ben de, iki aydır öğrencilerim ve arkadaşlarımla bu konu üzerine konuşuyor, paylaşımlarda bulunuyorum. Bu ayki yazımda hem öğrencilerimin merak ettiği şeyleri ve yaptığımız etkinlikleri sizlerle paylaşmak, hem de bir İngilizce öğretmeni olarak çocukluğumdan bu yana merak ettiklerimi ve bu merakımın hayatıma nasıl yön verdiğini dile getirmek istedim.
Antalya ormanlarında Heidi gibi geçen bir çocukluğa sahip olduğum için her zaman şanslı hissettim kendimi. Merak ettiğim çok şeyi keşfetme imkanım vardı çünkü. Yağmur sonrası gökkuşağının çıkış noktasını bulmak için saatlerce koştuğum, derelerden bata çıka ilerlediğim zamanlar da oldu, mantar toplamak için dağ tepe dolaşıp kaybolduğum zamanlar da. Bazen bir yaban tavşanının yuvasını ve yavruları merak edip peşlerine takıldım, bazense kurak ağustos günlerinde aniden gelen yağmurla kokan toprak kokusunun tadını merak ettim ve tattım. Yabani otlar topladım çakılarla köklerini kazıyarak, tanımadığım yaşlı teyzelere selam verip bahçelerindeki çiçeklerden istedim dikmek için. Dağ lalesi ve yaban nergisi toplama uğruna bataklık alanlara girip üstümü başımı kirlettiğim anlar da oldu, peşime köpeklerin takılıp beni dakikalarca kovaladığı zamanlar da. Fakat hiçbir zaman,
“Ormana gitme, kaybolursun!”
“O mantarlar zehirli olabilir, çocuksun sen anlamazsın!”
“Tavşanlar yabanidir, sana saldırırlar bak!”
“Toprağın tadı mı merak edilirmiş, böbreklerin taş toplar bak sonra.”
“Tanımadıklarına selam verme, konuşma onlarla” filan diyenim olmadı. Yoluma ket vuranım da.
Ortaokula kadar doğayı, ormanları, çiçeği ve börtü böceği merak eden, ileride balerin olmak isteyen ben, büyüdükçe genişlettim yelpazemi. Bir Çithos cips dükkanım olursa acaba bunu bütün arkadaşlarımla paylaşır mıydım yoksa hepsini kendim mi yerdim, bir kozmoloji uzmanı olursam başka bir dünya keşfedebilir miyim diye merak ederken, liseye geldiğimde içinde kuru boyadan yağlı boyaya ve tuvallere kadar bütün resim malzemelerinin bulunduğu bir odam olursa neler üretirim diye merak etmeye başladım. Ve İslam’ı, diğer dinleri, diğer dilleri, diğer kültürleri, diğer insanları, bilmediğim ülkeleri, görmediğim hayvanları…
Merakımın beni alıp getirdiği nokta Van, ve birçok şeyi bohçama koyduğum bu ilden ayrılmayı planlıyorum yavaş yavaş. Çünkü artık keşfetmem gereken şeyler değişti, merak ettiğim noktalar genişledi. Öğretmenliğimin 4 yılını geçirdiğim bu ilde mesleğime ve İngilizce öğretimine dair merak ettiğim birçok şeyi araştırma şansım oldu. Dolu dolu geçen 4 yılın ardından “Neyi merak ediyorsunuz bir öğretmen olarak?” derseniz eğer cevabım ‘’Yabancı Dil öğretiminin ülkemizde neden kanayan bir yara olduğu’’ olur.
Üniversiteden bu yana kafamı kurcalayan bu sorunun cevabını tecrübelerle az çok bulabildiğimi düşünüyorum. Google’a yazdığınızda, herhangi bir öğretmen arkadaşa sorduğunuzda verilen cevaplar aynı olacaktır:
“Ders saatleri az ve dersler çok yoğun.”
“Dört temel beceri üzerine çalışmalar yok ve İngilizce öğretmenleri okuma-yazma odaklı çalışıyor.”
“Ders kitapları dışında materyal yok.”
“Dil eğitimi küçük yaşlarda başlamalı, ülkemizde bunu besleyen bir sistem yok.”
“Öğrencilerimizin dili kullanabilecekleri ortamlar yok, devlet bunu sağlamıyor.” gibi gibi gibi…
Onlarca problem, onlarca şikayet. Ben tam da bu noktada şunu merak ediyorum: Bir İngilizce öğretmeni olarak bu problemleri aşmak adına siz neler yaptınız ve neler yapıyorsunuz?
Amacım kesinlikle siz meslektaşlarımı eleştirmek, hele ki suçlamak değil. Bu haddim de değil. Sadece çözümü kendi içimizde aramamız gerektiğini vurgulamak. Ders saatleri azsa, siz öğle arası veya okul çıkışı bir şeyler yapmayı deneseniz öğrencilerinizin dil öğreniminde nasıl bir gelişme olur? Okuma-yazma odaklı olmak tamamen sizler ve benimle ilgil. Kitaplar bize “Öğrencilerinize sadece okuma, yazma ve çeviri yapma becerilerini kazandırın” demiyor. Eğer böyle bir şey varsa, hatayı kendimizde aramalıyız. Turizm ve Kültür Bakanlığı, birçok hava yolu firması ve Türkiye’deki sayısız sivil toplum kuruluşlarının İngilizce yayınları var örneğin. Yurt dışındaki üniversiteler, gönüllü kurumlar, hosteller, müzeler… Hepsinde sayısız İngilizce kaynak var ve inanın bana onlarla temasa geçtiğiniz takdirde elinizde yüzlerce kitap, dergi, broşür gibi materyaller olacaktır.
Dil eğitimi artık 2. sınıfta başlıyor başlamasına da ortaokula gelen öğrenciler meyve ve meslek ismi saymak dışında pek bir şey bilmiyor. Hatta pek bir şey demek doğru olmaz, hiçbir şey bilmiyor. Bu noktada 2. 3 ve 4. sınıfındaki İngilizce derslerine ayrılan zaman çocukların hayatından çalınan koca bir evre benim gözümde.
Farklı bir dala atlamış olacağım şimdi ama olsun, sizinle bir şeyi paylaşmadan geçmek istemiyorum. Daha önceki yazımda, öğretmenliğin bir vicdan meselesi olduğunu vurgulamıştım. Şu an çalıştığım kurumda 6 tane 6. sınıf şubesi var. Bu şubelerden 2 tanesinde, 5. sınıfa başladıklarında ciddi anlamda başarısız olan öğrenciler vardı. 20 kişilik sınıfın 18i okuma yazma bilmiyordu mesela. Uzun araştırma ve soruşturmalardan sonra bu öğrencilerin tek bir öğretmenden çıktığını anladık. Bu tür durumlarda öğrenciye kızıyorsunuz uzun zaman. Fakat günler geçtikçe onun daha masum, körpe bir fidan olduğunu anlıyorsunuz. Şimdi o öğrenciler nasıl derseniz “İyi, gayet iyi.” Okuma yazma bilmeyen kalmadı pek. Öğrenmede güçlük yaşayanlar var sadece.
Demek istediğim şu aslında. Suç ve problemi başka yerde aramak yerine, kendimize bakmalıyız. Cesaret… Elini taşın altına koymak… Özveri…Vicdan… Kimse size ‘’Öğretmenliği’’ öğretemez. Mezun olduğunuz fakülteler sadece teorik bilgiyi verir, uygulama kısmı vicdanınızın eseridir.
Evet. Öğrencilerin İngilizceyi kullanabilecekleri ortamların olmayışından yakınan meslektaşlarım da olacaktır muhakkak, haklı olarak. Okullarında İngilizce Konuşma, Tiyatro ve Sinema Kulübü, İngilizce alanı gibi bölümler oluşturarak öğrencilerinizin dili kullanacakları ve dille üretebilecekleri imkanlar yaratabilirsiniz. Dil eğitim sürecine aileleri dahil edebilirsiniz.
İnanın çocuklar dile çok meraklı. Siz yeter ki onlara istediği imkanları sunun, meraklarını besleyin…
Biraz uzun bir yazı oldu, gevezeliğim de tuttu. Sabırla okuduğunuz için önce teşekkür etmek isterim. Bu ay öğrencilerime “Bir çocuk olarak sizler neyi merak ediyorsunuz?” diye bir soru sordum ve merak ettiklerini sizler için derledim. Yazımı onların sorularıyla bitirmek istiyorum. Bir sonraki yazımda görüşmek üzere.
Sevgi, umut ve renkle…
“Neden hep büyüyoruz da hiç çocuk kalmıyoruz?”
“Dünyada insanlar değil de uzaylılar olsaydı dünya daha temiz ve daha güzel olur muydu?”
“Ben şu anda bir rüyada mıyım?”
“Hayvanlar ve bitkiler neden konuşamıyor?”
“Bir gün bir uzaylı görsem bana kim inanır?”
“Hayaller neden hep gelecek içindir?”
“Aynaların arkasında hayat var mıdır yoksa o sadece bir gölge midir?”
“İngilizce gelecekte aynı mı kalacak yoksa Türkçe gibi değişecek mi?”
“Gelecekte uçan arabalar olacak mı?”
“Babam neden hiç saçlarımı okşamıyor?”
“İnsanlar neden uçamıyor?”
“Gelecek için ben ne icat edebilirim?”
“Robotlar bizim işimizi elimizden mi alacak?”
“İnsanlar neden dünyayı kirletiyor?”
Sibel Tartut Hakkında
7 Ekim 1991 yılında Muş’un Bulanık ilçesinde altı çocuklu bir ailenin ortanca çocuğu olarak dünyaya geldi; üç yaşında, Antalya’nın Kumluca ilçesine taşındı. İlk ve orta öğrenimini Ziya Gökalp Yatılı Bölge Okulu’nda, lise öğrenimini ise Kütahya İMKB Anadolu Öğretmen Lisesi’nde bitirerek 2009 yılında Gazi Üniversitesi İngilizce Öğretmenliği bölümünü kazandı. Üniversite yıllarının bir kısmı, Polonya’nın Krakow şehrindeki Jagelonian Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde burslu olarak geçti. Sonrasında bir süre, İrlanda’da Dublin Şehir Üniversitesi’nde dil asistanı olarak staj yaptı. Lise ve üniversite eğitimini Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’nin ‘’Kardelenler’’ bursu ve Yücel Kültür Vakfı’nın ‘’Yarım Elma’’ bursu ile tamamladı. Üniversite eğitimimin ardından, Van’ın Edremit ilçesinde Yunus Emre Ortaokulu’a İngilizce Öğretmeni olarak atandı. 2015–2016 yılları arasında ücretsiz izine ayrılarak Fulbright burs programı kapsamında Amerika’nın New York eyaletinde bulunan Syracuse Üniversitesi’nde bir yandan Yüksek Lisans eğitimi alıp, diğer yandan Türkçe öğretim asistanı olarak çalıştı.
Tartut, ilkokul dördüncü sınıftan beri düzenli olarak yazıyor. İlk yazısı lisede ‘’Tavşanlı’nın Sesi’’ adlı yerel bir gazetede yayımlandı. 2011 yılında British Council’ın düzenlemiş olduğu ‘’Hayalimdeki Yolculuk’’ adlı öykü yarışmasında ‘’Uçurtma Kuyruğunda Hayallerim’’adlı eserle derece aldı.
“Piedra Günlükleri” adlı iki güncesi ve aynı ismi taşıyan bir şiir kitabı olan Tartut, bugünlerde bir roman üzerine çalışıyor. İlerleyen yıllarda öğretmen kimliğinin yanı sıra, edebiyat alanında başarılı bir yazar olmak en büyük ideali.