İnisiyatif Alma Cesaretini Birbirimize Bulaştıran Adhokrasi
Yazar: Gizem Ok Uluçay
Her sene olduğu gibi yoğun geçecek bir kasım ayı yaklaşıyordu. Bu ay özelinde anacak, kutlanacak, disiplinlerarası bağlantı kurulacak neler var acaba derken önümde kocaman bir ihtiyacın göz kırptığını fark ettim: 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü.
Çocuğun katılım hakkı ile ilgili ders içi tasarım hazırlarken konuyla ilgili farkındalığı olan, bilgi sahibi, haklarını ve sorumluluklarını bilen bireyleri nasıl yetiştiririz diye zihnim sürekli sorular üretiyordu. Bu merakla Öğretmen Ağı’nda karşılaştığım “Adhokrasi” kavramını okula taşımak istedim ve öğretmen arkadaşlarımla şu soruyu paylaştım: “Katılım merdiveni hakkında buluşmak, konuşmak, fikirleşmek isteyen var mı? Çocuk katılımı konusunda çalışmalar yapabilir miyiz? Acaba başka kimler benim gibi bu derdin sahibi?”
İçimde tıpkı bir çocuğun, yeni gittiği yabancı bir parkta, kendine oyun arkadaşı ararken takındığı bir hal vardı; biraz güvenli, biraz belirsiz, biraz çekimser, biraz cesur.
Öncesinde konuyla ilgili, Roger Hart’ın Çocukların Katılımı kitabından yola çıkarak katılım merdivenini inceledik. Kapanış çemberinde; çocuk katılımı ile ilgili bir çalışma grubu kurmak, çocuklarla müfredat oluşturmak ve planlarla birlikte içerik oluşturmak, yapılan etkinliklere çocuk odağından bakabilmek için yeniden gözden geçirmek ve geliştirmek, ölçme değerlendirme sürecine çocuğu da dahil edebileceğimiz bir politika oluşturmak ve öğrenci-öğretmen birebir görüşme sistemi geliştirmek gibi hedefler belirledik. Bu hedefler etrafında çalışmaya gönüllü olan kişilerle buluşmaya devam etmek için çağrıda bulunduk. Bu çağrıya olumlu dönen 11 ses oldu. Bu sayı adhokratik grubumuzu oluşturmak için oldukça yeterliydi. Çalışmaya başlarken, sonradan katılmak isteyen arkadaşlarımız olursa, istedikleri zaman aramıza dahil olabileceklerini de duyurduk.
Bizimki koşulların verdiği her türlü kısıtlı durumda bir nefes alma durağı oluşturma, bir hayali paylaşma çabasıydı. Okullarda kurulan hiyerarşik düzenin tersine, bürokrasi olmadan kendi belirlediğimiz saatte, uzman konuklar davet ederek, paylaşımda bulunup merak ettiklerimizi sorarak, kavramlarda ortaklaştığımız, yaptıklarımızı ballandırarak değil olduğu gibi aktardığımız adhokratik grubumuz, bizim için farklı bakış açılarını dinlemeye ve görmeye açık olduğumuz bir beslenme alanıydı. “Çocuklar görüşlerini serbestçe ifade edebiliyor mu? Yetişkinler olarak onların görüşlerini gerçekten ciddiye alıyor muyuz? Çocuklar kendilerini ilgilendiren karar alma süreçlerine dahil ediliyor mu ve duyuluyorlar mı?” gibi pek çok soruyu düşündük, üzerine konuştuk ve konuşurken okul yaşantımızdan somut örnekler aradık.
Kimin hangi uzman ile temas kurabileceğini, bağlantılarımızın neler olduğunu da düşünmek için zaman ayırdık kendimize. Gönüllülük ilkesine göre oluşturduğumuz grubumuzun buluşma saatlerini ve çalışma prensiplerini biz belirliyorduk. En önemlisi; eğer grubun beklentimizi karşılamama durumu olursa ya da iş yoğunluğuyla çalışmaları sürdüremeyeceğimizi hissedersek, bunu cömertçe söyleyebilme özgürlüğümüzün olmasıydı. Bu durum bazıları için “Gerçekten mi?” dedirtecek şaşkınlığı oluşturuyordu ama gerçekti. Kaldı ki bir kişi yoğunluktan dolayı çalışmaya yeterli zaman veremeyeceğini söyleyerek ayrıldı ve bu durum grubun birlikte üretmeye devam etmesine engel oluşturmadı. Uygun hissettiği zaman yeniden katılabileceğini kendisiyle konuşarak, çalışmalara devam ettik.
Grup bu ruhla çalışmaya devam ederken, bir yandan da “Başka ne yapabiliriz?” diye sorabilmesinin altında yatan ateşleyici gücün şu olduğuna inanıyorum; bireyselleşmenin bu kadar yüksek olduğu bir dönemde öğretmenlik mesleğini icra ediyoruz, yaşanan zorlukların merkezine konumlanırken ve hatalara toleranssızlığın hedefindeyken bizi güçlü kılacak sihir, kolektif etki yaratma becerimizi kullanmak. Bunu fark etmek, topluluk oluşturma sürecimizde inisiyatif alma cesaretini birbirimize bulaştırdı. Kimsenin cebinde hazır çözümler yoktu ama ortak paydada birleştiğimiz yer, nitelikli eğitime katkıda bulunmak için aynı amacı dert edinmiş olmamızdı.
Ben bu süreçte aslında kendi hayallerim için eyleme geçtim. Hayallerinin neler olduğunu düşünüp, bunları bulabilen meslektaşlarımla, yatay bir yapılanmayla esnek düşünürken de kendimi daha özgür hissediyorum. Bir nebze başarabiliyorsak, yaşasın #DeğişimOkulda!
*Bu yazının orijinali Eylül 2020-Aralık 2021 Öğretmen Ağı Faaliyet Raporu’nda yayınlanmıştır.
Gizem Ok Uluçay Hakkında
İstanbul’da doğup büyüyen Gizem, Uludağ Üniversitesi Sınıf Öğretmenliği Bölümünü bitirdikten sonra Harvard University Graduate School of Education Differentiating Instruction: Strategies for Effective Classroom Practice ve Introduction to Family Engagement in Education bölümlerini tamamladı. Yeditepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Eğitim Yönetimi ve Denetimi Bölümünde yüksek lisans yaptı. Çocukların kendilerini gerçekleştiren bireyler olmalarını hedefler ve kendi öğrenme yolculuğuna da bu yönde devam etmektedir.
Öğretmen Ağı; öğretmenlerin, meslektaşları ve farklı disiplinlerden kişi ve kurumlarla bir araya gelerek güçlendiği bir paylaşım ve işbirliği ağıdır. Ayrıntılı bilgi için tıklayın.