“Eleştirel Erkeklik Çalışmaları: Şiddetsiz Erkeklik Mümkün mü?” | SEÇBİR-Öğretmen Ağı Akademi Buluşmaları VII
Murat Göç* ile buluşma üzerine
Yazar: Melisa Soran, İstanbul Bilgi Üniversitesi Sosyoloji ve Eğitim Çalışmaları Merkezi (SEÇBİR)
SEÇBİR ve Öğretmen Ağı olarak günümüz sorunlarını ve bu sorunların eğitime olan yansımalarını disiplinlerarası bir bakış açısı ile ele aldığımız Akademi Buluşmaları’nın bu yılki dördüncü buluşmasında 8 Nisan 2025, Salı günü Murat Göç ile bir araya geldik. Eleştirel erkeklik çalışmaları perspektifiyle erkeklik, otorite ve güç ilişkilerini anlamaya çalıştık. Buradan hareketle adil ve kapsayıcı bir toplum için erkeklik normlarını nasıl dönüştürebileceğimizi tartışmaya açtık.
Eleştirel erkeklik çalışmalarının, erkekliği ve patriarkayı (erkek egemenliğini üreten ve yeniden üreten toplumsal ilişkiler bütünü) sorunsallaştırırken feminist bir çerçeveden hareket ettiğini belirterek söze başlıyor Murat Hoca. 1960’larda üniversitelerde feminist kadınlarla birlikte hareket eden sivil aktivistlerle başlayan erkek hareketini anlatıyor. Bu hareketin ve erkeklik çalışmalarının erkekliğin içerisinden patriarkaya eleştiri sunduğunu ve erkeklerin kendi failliklerini sorgulamasına imkân verdiğini söylüyor. “Ben o erkeklerden değilim.” diyenlere “Siz tam da o erkeklerdensiniz.” diyor ve erkeklik meselesini bir başkasının sorunu olarak görmeyi bırakıp sorumluluk almaya davet ediyor.
Kapitalizm gibi patriarkanın da krizden beslendiğine ve ancak krizlerle var olabildiğine işaret ediyor. “Erkeklik krizi”nin belli zaman ve koşulda oluşmadığını her zaman ve her koşulda var olduğunu söylüyor. Bu krizin gerçeklikle toplumsal beklentiler arasındaki uçurumdan kaynaklandığını ve beklentilere ulaşmaya zorlanan erkeklerin kıyasıya bir rekabet içerisinde var olmaya, erkekliklerini inşa ve muhafaza etmeye çalıştıklarını ileri sürüyor. Gramsci’nin hegemonya kavramına atıfla iktidarla iktidarın dışındakiler arasında sürekli bir pazarlık sürdüğünü; bu pazarlıkta iktidarın rıza üretimi üzerinden bir denge kurmaya çalıştığını anlatıyor. Hegemonik erkekliği, “her erkeğin parçası olduğu sessiz bir anlaşma” olarak tanımlarken “erkeklik cemaatine” giren ve hegemonyayı sürdüren erkeklerin bu zehirli ortamdan etkilendiğini belirtiyor. Bu zehirli ortamda “toksik olmayan erkeklik yok” diye de ekliyor.
“Erkeklik krizi”nin aşılması için ise kişisel çabanın yeterli olmayacağına, kurumsal yapıların tartışılması gerektiğine vurgu yapıyor. Bu bağlamda, erkek sosyalleşmesinin şiddetle yoğrulmuş bir pratik olduğuna; erkek sosyalleşmesinin mutlaka dönüştürülmesi gerektiğine işaret ediyor. Küçük yaşlardan başlayarak oğlan çocukların sokakta oynarken, maç izlerken, muhabbet ederken her an her ortamda şiddeti öğrendiklerini söylüyor. Şiddetle yoğrulmuş bu sosyalleşme alanından şiddeti alınca geriye birşey kalmadığını belirtiyor ve “Başka tür bir oluş hali mümkün mü?” diye soruyor.
Bu soruya cevap ararken erken yaşlardan başlayarak çocukların bedenlerini tanımaları ve fark etmeleri için beden eğitimi ve cinsel sağlık eğitiminin önemine değiniyor; yaşam becerilerini geliştirmelerine yönelik çalışmalara katılmalarını öneriyor. Cinsiyetçi kalıpları sorgulamalarına ve kendilerini keşfetmelerine zemin sağlamak üzere çeşitli toplumsal rollerden ve mesleklerden figürlerle tanışmalarını önemli görüyor. Cinsiyetçiliğin sorgulanmasının yanı sıra eğitim içeriklerinin ve ortamının cinsiyetçilikten arındırılması için instagramda yayınlanan “cinsiyetsiz sözlük” gibi çalışmaların da yapılabileceğini ekliyor.
Kız ve oğlan çocukların birlikte sosyalleştiği, oynadığı alanları çoğaltmayı da önemsiyor Murat Hoca. Bunu yaparken de oğlan çocukların duygularını konuşmalarına, duygularıyla baş etme kapasitelerini artırmaya yönelik destek sağlanmasını öneriyor. Oğlan çocukların sosyalleşirken yanlış öğrendikleri ve içselleştirdikleri cinsiyetçi kabullerin (ısrar edersen bir kadını elde edebilirsin gibi) tacizin normalleşmesiyle sonuçlanabileceğine dikkatimizi çekiyor.
Konuşmasının sonuna yaklaşırken sosyalleşme biçimleri ve toplumsal süreçleri dönüştürmenin önemini bir kez daha vurguluyor; herkesin yola kendisinden başlaması gerektiğini belirtiyor. Erkekleri gün içerisinde nasıl sosyalleştiğini izlemeye ve erkek olmanın ayrıcalıklarını fark etmeye çağırıyor. Kendi deneyimlerinden hareketle ayrıcalıklı erkeklerin cinsiyet normlarını sorgulamaya ve konuşmaya daha fazla direnç gösterebildiğini, failliklerine vurgu yapmanın ise direnci daha da artırabildiğini not düşüyor.
Öğretmenlere, eğitimcilere ve toplumsal cinsiyet meselesini dert eden herkese “Erkekliği konuşmayı normalleştirmeliyiz. Herkesin bir çatlağı var, oradan sızmanın yolunu bulmalıyız.” diyor ve “antep fıstığı benzetmesi” yaparak şöyle bir yol öneriyor: “Enerjinizi ve zamanınızı etkin kullanın ve en kolay açılanlardan başlayın.” Erkekler açılıp konuşmaya başladıkça ise güvenli alanlar yaratmanın önemine değiniyor. Bunun için, konuşmasını tamamlarken erkekliği birlikte konuşmayı ve dönüştürmeyi isteyen tüm erkekleri yeni kurdukları “Eşitlikçi Erkekler Ağı”na davet ediyor.
SEÇBİR-Öğretmen Ağı Akademi Buluşmaları, akademide yürütülen çalışmaların ve üretilen bilgilerin öğretmenler başta olmak üzere eğitimle ilgilenen herkesle, öğretmenlerdeki deneyimin ise akademiyle paylaşılmasını amaçlamaktadır. Farklı disiplinlerden akademisyenlerin farklı branşlardan eğitimcilerle bir araya gelmesiyle günümüzün sorunlarına disiplinlerarası bir bakış geliştirmeyi de hedeflemektedir. Çevrimiçi ortamda gerçekleşecek buluşma serisi öğretmenler, akademisyenler, sivil toplum çalışanları ve gönüllüleri başta olmak üzere eğitimle ilgilenen herkesin katılımına açıktır.
*Doç. Dr., TED Üniversitesi