Farkına Var, Siber Zorba Olma!
Yazar: Sibel Tartut
Ekim 2018'den bu yana, birçok Ağ’daşım gibi, kalemim yettiğince bir şeyler yazmaya ve paylaşmaya çalışıyorum. Son dönemde Ağ’ın ana temalarından olan siber zorbalığı birçok kez duymuş olmama rağmen, ne yazacağım konusunda epey zorluk çektim. Bir öğretmen olarak en çok bilgi sahibi olmam gereken konulardan biri olan bu konuda oldukça az bilgim olduğunu fark ettim.
Peki nedir bu siber zorbalık?
Bir kişiyi taciz veya tehdit etmek, utandırmak veya hedef almak için teknolojiyi kullanmak olarak özetleniyor. “Zorbalık” olduğu için çocuklar ve gençler arasında yaygın; ancak bir yetişkin söz konusu olduğunda tanım siber taciz veya siber saldırı’ya kayıyor. Facebook, Instagram, Snapchat, Twitter gibi sosyal medya kanallarının yanı sıra mail veya telefondaki mesaj bölümleriyle de gerçekleşiyor.
Kocaeli Üniversitesi’nde TÜBİTAK desteğiyle yapılan bir proje kapsamında Türkiye genelindeki 7’nci ve 8’inci sınıf öğrencileri arasında gerçekleştirilen bir ankette siber zorbalık mağdur ve faili olma durumunda ilk sırayı İstanbul almış. Araştırmaya göre ankete katılan öğrencilerin yüzde 90’ı Facebook kullanıyor. Bu öğrenciler internette tanımadıkları insanlarla konuşuyor, sözlü tacize uğruyor, misilleme yoluyla zorbalığa zorbalıkla cevap veriyor. İşin ilginç yanı, siber zorbalığa maruz kalan gençlerin çoğu kanıt niteliğindeki içerikleri korkularından dolayı siliyor.
Teknoloji bu kadar gelişmiş ve çocukları tehdit eden unsurlar bu denli artmışken, siber zorbalığın tanımı kadar belirtilerini de bilmemizde fayda var. Eğer çocuğunuz telefon veya bilgisayarla uğraştıktan sonra üzülüyor veya agresifleşiyorsa, telefonu konusunda fazla korumacı ve gizli davranıyorsa, sizden veya arkadaşlarından uzaklaşmışsa, ders notları düşmüş, ruh hali ve uyku düzeninde ani değişmeler olmuşsa ortada bir problem var demektir. Telefonuna anlık mesaj, mail gibi bildirimler geldiğinde sesten, ışıktan ürküyorsa bunlar da problemin varlığına işaret ediyor.
Siber zorbalık, mağdurlarında okul performansının düşüklüğü ve akran ilişkilerinde değişim gibi fiziksel ve ruhsal hastalıklara yol açan bir yığın soruna sebebiyet veriyor. Türkiye’deki birçok araştırma ve anket sonuçlarına göre öğrencilerin en az yüzde 20’si zorbalığa maruz kalırken, yüzde 10’u ise maruz bırakıyor.
Siber zorbalığa maruz kalan öğrencilerin yüzde 47’si arkadaşlarıyla ve yüzde 37’si aileleriyle durumlarını paylaşırken, öğretmenleriyle paylaşan öğrenci oranı yüzde 15’te kalıyor. Bu veriler siber zorbalığa karşı alınabilecek önlemlerin de yönünü işaret ediyor: akran, aile ve öğretmen.
İngiltere’de Beatbullying Cybermentors adlı bir program başlatılmış durumda. “Akran Destek Programı” olarak bilinen bu projede, mağdurların durumlarını çoğunlukla akranlarıyla paylaştıkları göz önünde bulundurularak, bir grup akranın bu konuda eğitilip yetişkinlerle mağdurlar arasında aracı olmaları hedefleniyor. Ülkemizde henüz böyle bir program bulunmamakla birlikte, yalnızca bir grup öğrencinin bu konuda eğitilmesi yerine öğrencilerin geneline yayılan bir eğitim programı düzenlenebilir ve böylelikle bir zorbalık yaptığını fark etmeyen öğrencilerin farkındalık kazanmaları sağlanabilir. Bilişim Teknolojileri dersinde işlenen siber zorbalığın eğitimin her kademesine kaydırılması bir alternatif olabilir. Örneğin bu temada kompozisyon yarışmaları düzenlenebilir, belirli zamanlarda eğitici oyunlar sergilenebilir…
İkinci odak olan ailelerin, okullardan verilecek bir eğitimle, gerekli teknolojik donanımı edinmeleri sağlanabilir. Çocuk, mağduriyetini ailesiyle paylaşabileceğini, bu sorunun üstesinden birlikte gelebileceklerini bilmeli ve buna inanmalıdır. Ebeveynlerin çocuğun online dünyasını bilmesi, sosyal medyadaki ve internetteki yaşamını çocukla iletişim kurarak takip etmesi önemli bir adım olacaktır.
Peki ya çocuğunuz “Siber Zorba” ise?
Bunu hayal etmek bile can acıtıcı olabilir; ancak ileride daha acı durumlarla karşılaşmamak adına alınacak her önlem önem arz ediyor. Pedagoglar, çocuklarla yaptıkları hareketlerinin negatif yönlerini ve karşı tarafta yaratacağı ruhsal tahribatı konuşmanın önemine dikkat çekiyor. Çocuk ve gençlerin hem tek yönlü düşünmeye hem de empati kuramamaya eğilimli olmaları sebebiyle, bu noktada yetişkinlerin desteğine büyük ihtiyaç doğuyor.
Üçüncü olarak en büyük görev, öğretmenlere düşüyor. Zira öğretmen, durumun en az paylaşıldığı taraf olsa da, herhangi bir mağduriyet durumunda en çabuk farkına varabilecek kişidir. Dışarıdan bir göz konumuna sahip öğretmenin bu konumunu siber zorbalığa karşı kullanması yerinde olacaktır. Peki ama nasıl?
Pedagojik eğitimden geçmiş bir öğretmenin öğrencilerinin ruh sağlığıyla yakından ilgili olduğunu varsaydığımızda, öğrencinin yaşadığı kişilik değişimlerini ve şüpheli hareketlerini kolaylıkla fark edecektir. Öğretmenlerin öğrencileriyle sıkça vakit geçirmeleri, sosyal mecralar hakkında bilgi sahibi olmaları ve bu konu hakkında açıklamalarda bulunmaları, olası bir kurban olma durumunun önlenmesine büyük katkı sağlayacaktır.
Öğrencinin olası bir zorbalığa uğrama durumunun işaretleri empati yoluyla erkenden sezilebilir. Doğrudan veya dolaylı olarak öğütler verilebilir, yol gösterilebilir. Herhangi bir zorbalığa maruz kalan kişi çoğunlukla bunun üzerini örtmeye ve buna dair kanıtları yok etme eğilimine sahiptir. Öğrencilere, maruz kaldıkları zorbalığı kanıtlayacak şekilde ekran görüntüleri alması gerektiği söylenirse, sonrasında gelişecek hukuki süreç açısından bir zemin sağlanmış olur.
Yeni kuşağın çoğunlukla eski kuşaktan ileride olduğu bu zamanda, eski kuşağın dijital ortamda her zamankinden daha çok var olmaya çalışması, mağduriyetin giderilmesi adına önemli bir yoldur. Ancak, çocukların önemli bir vakit geçirme alanı olan dijital dünyada gerekli hukuki yaptırımların çoğaltılması ve eğitimlerin verilmesi daha elzemdir.
Sibel Tartut Hakkında
7 Ekim 1991 yılında Muş’un Bulanık ilçesinde altı çocuklu bir ailenin ortanca çocuğu olarak dünyaya geldi; üç yaşında, Antalya’nın Kumluca ilçesine taşındı. İlk ve orta öğrenimini Ziya Gökalp Yatılı Bölge Okulu’nda, lise öğrenimini ise Kütahya İMKB Anadolu Öğretmen Lisesi’nde bitirerek 2009 yılında Gazi Üniversitesi İngilizce Öğretmenliği bölümünü kazandı. Üniversite yıllarının bir kısmı, Polonya’nın Krakow şehrindeki Jagelonian Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde burslu olarak geçti. Sonrasında bir süre, İrlanda’da Dublin Şehir Üniversitesi’nde dil asistanı olarak staj yaptı. Lise ve üniversite eğitimini Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’nin ‘’Kardelenler’’ bursu ve Yücel Kültür Vakfı’nın ‘’Yarım Elma’’ bursu ile tamamladı. Üniversite eğitimimin ardından, Van’ın Edremit ilçesinde Yunus Emre Ortaokulu’a İngilizce Öğretmeni olarak atandı. 2015–2016 yılları arasında ücretsiz izine ayrılarak Fulbright burs programı kapsamında Amerika’nın New York eyaletinde bulunan Syracuse Üniversitesi’nde bir yandan Yüksek Lisans eğitimi alıp, diğer yandan Türkçe öğretim asistanı olarak çalıştı.
Tartut, ilkokul dördüncü sınıftan beri düzenli olarak yazıyor. İlk yazısı lisede ‘’Tavşanlı’nın Sesi’’ adlı yerel bir gazetede yayımlandı. 2011 yılında British Council’ın düzenlemiş olduğu ‘’Hayalimdeki Yolculuk’’ adlı öykü yarışmasında ‘’Uçurtma Kuyruğunda Hayallerim’’adlı eserle derece aldı.
“Piedra Günlükleri” adlı iki güncesi ve aynı ismi taşıyan bir şiir kitabı olan Tartut, bugünlerde bir roman üzerine çalışıyor. İlerleyen yıllarda öğretmen kimliğinin yanı sıra, edebiyat alanında başarılı bir yazar olmak en büyük ideali.