Cesaret İçimizde Bir Yerde Hep Var
Yazar: Esra Ece Kuleci
Üretim Kaydı; sektörün içindeki kültür-sanat içerik üreticiliğin içinde olduğu kalıplardan sıkılmaya başlamamla çıktı. Özellikle sinema alanında yönetmen ve oyunculara hep benzer sorular soruluyor, üretimin arkasında pek çok aktör ve meslek dalına ait ise pek çok insanın fikri olmuyordu. Ayrıca günümüzdeki eleştiri biçimi bir şeye iyi ya da kötü demek gibi kesin yargılardan oluşuyordu. Bu kalıpları kırmak istedim, bu fikrimle aslında kültür-sanat içeriklerinin ulaştığı alanı ben de iyice daraltmış oluyordum. Üretim Kaydı; sorulamayan soruların, zihinde beliren haykırışların ve not düşme ihtiyacının “Kayıtta mıyız?” cümleciğiyle ket vurulduğu yeri yıkmak istedi. Bu kalıpları kırmak ve değiştirmek için yayıncılık hayatına “Merhaba!” dedim.
Yaratıcı olarak nitelendirebileceğimiz, dünyayı dönüştüren insanlar bir çok kalıp ile karşılaşmışlar. Onların hayat hikayelerinde bunları görmek mümkün. Fikrim var diyen kişilerin önüne “Ne bu özgüven?”, “İcat çıkarma şimdi!”, “Biz bu yollardan geçtik.” diyenler dikilmiş. Kalıplar karşımıza çıktığı zamanlarda bile, cesaretimizi kaybetmemek nasıl mümkün olur?
Cesaret içimizde bir yerde hep var. Cesurluk hep güçlü olmakla özdeş görünüyor ama bence tam tersi en cesur olduğumuz anlar en güçsüz hissettiğimiz anlar bile olabilir. Kalıpları koyanlar, “Ne bu özgüven?” diyenler hep var, bu insanların varlığını kabullenmekle başlıyor cesaret. Kalabalık bir grup size “Biz bu yollardan geçtik.” diyebilir, karşısında yalnız hissedebilirsiniz ama unutmamalısınız; ilk adımdan sonra siz de kendi kalabalığınızı yaratacaksınız.
Yaratıcılığınız ve özgüveniniz sizinle! Cesareti kaybetmemek için bir yerlerde size söylenen “İcat çıkarma şimdi!” cümlesinin aynısını duyan biri daha var. Onunla buluşabilmeniz için icraata başlamanız lazım. :)
Yaratıcılığı besleyen bir toplum sizce mümkün mü? Fikrim var diyenlere, “Ne bu özgüven?” değil, “Sana nasıl destek oluruz?” diyen bir toplum sizce bir ütopya mı? Böyle bir toplumu gerçek kılmak için neler yapabiliriz?
Ütopya değil, bence mümkün ama zor. İmkânsız olduğunu düşünmüyorum ama çok da kolay ve hızlı olabilecek bir toplum özelliği değil. Daha ilk yaşlarımızdan itibaren “destek” ile karşılıyoruz ancak kimi çocuklar karşılaşamıyor. Böyle toplumu gerçek kılmak için bence ilkokul eğitimine büyük ödevler ve görevler düşüyor. Özellikle katılımcı eğitim modelleri farklı fikir sahibi insanların; küçük yaşlardan itibaren bir fikri rahatça diğer insanlara anlatabilmesini sağlayabilir ve tabii dinleyenlerin de merakla dinlemesini.
Yaratıcılığın yalnızca belli bir kesime/zümreye ait ya da doğuştan gelen bir yetenek olduğunu düşünen birine ne söylerdiniz? Onu yaratıcılığın yalnızca “şanslı bir azınlığa” ait olmayan bir kavram olmadığına nasıl ikna ederdiniz?
Yaratıcılığın kelime anlamını düşünmesini isterdim. Yaratıcılık nedense sadece sanat alanında bir kelime gibi düşünülüyor ama hayatta kalma becerilerini elde etme biçimleri bence yaratıcılığın en çok ortaya çıktığı alanlar. Kendimden minik bir örnekle da bitireyim. Köyde oyun oynarken öğrendiğim ve yaratıcılık kullanarak yaşadıklarım, set deneyimlerimde pek çok aksiliği çözmemi sağlamıştır.
Esra Ece Kuleci Hakkında
Lisans eğitimini Türk Dili ve Edebiyatı üzerine aldı ve öğrencilik yıllarından beri kültür sanat alanında çalıştı. İleride sinemada üretme hayalleri olan Ece, şimdilerde üretim üzerine düşünüyor. Bir yılı aşkındır Üretim Kayı isimli bir podcast ve bülten hazırlıyor.
Öğretmen Ağı; öğretmenlerin, meslektaşları ve farklı disiplinlerden kişi ve kurumlarla bir araya gelerek güçlendiği bir paylaşım ve işbirliği ağıdır. Ayrıntılı bilgi için tıklayın.