Burası Tamamen Bizim Kampı Günlükleri
Yazarlar: İsmail Örnek ve Burası Tamamen Bizim Kampı Kabilesi
Temmuz 2019
Barbaros Koyu (Eğribük) Boğsak, Mersin
Denizden çıkmış; bir yandan çadırın önünde yaktığımız ateşin üzerindeki kararmış demlikteki suyun kaynamasını bekliyor, bir yandan da ateşi küçük dallarla beslerken sohbet ediyoruz:
- Öğretmen Ağı ekibiyle böyle bir kampta olsak ne güzel olurdu Cemal
- Çocuklarımızla, eşlerimizle birlikte… Olması gereken bu aslında… Öğretmenler sadece okul yaşantısında değil; okul dışındaki yaşantısında da bir araya gelebilmeli.
- Çocukluğumda hatırladığım öğretmenevleri tam da buna hizmet ediyordu. Periyodik dergi ve gazetelerin geldiği kütüphanesi, müzik aletleri olan salonu, kuaförü, bahçesinde çocukların oynadığı kafesi ile öğretmenlerin okul sonrasında buluştuğu mekanlardı. Şimdilerde artık birer otel ve kahvehane dönüşmüş durumdalar.
- Yaygın bir kooperatifçilik mantığı olduğunu hatırlıyorum ben de. DSİ, demiryolları gibi çalışanların da kendi kooperatifleri vardı.
- Evet… Babam TMO’dan emekli. Bizim ev birçok alışverişini TMO kooperatifinden yapardı. Sadece pirinç, mercimek, bakliyat değil; ayakkabıdan giysiye birçok şeyi oradan alırdık.
- Çalışanların öz örgütlülükleri gitgide yok oldu İsmail… Öğretmenlerse okullara sıkışıp kalmış durumdalar. Öğretmen Ağı bizim okul dışında da bir araya gelip ortak bir yaşantı örmemiz için iyi bir fırsat.
- Ağ’ın yapısı da buna müsait. Kim nerede, hangi şehirde inisiyatif alırsa, çalışmanın merkezi orası oluyor. Belirli bir yerden belirlenen politikalar, yaşantılar olmaması büyük bir avantaj. Bu kamp işini yaparız bence…
- Yapmalıyız da zaten… Şehirde, kapalı mekanlarda yaptığımız onca çalışmanın ne kadar nitelikli olursa olsun bir sosyal bariyeri var. İyi bir hizmetiçi eğitime katılmış, iyi eğitimciler olarak var oluyoruz. O noktada sosyal ilişkileri kısıtlayan bir durum var. Isınma oyunları oynuyoruz, insanlar daha rahat üretebilsinler, yaratıcılıklarını çekinmeden ortaya koyabilsinler diye. Oysa doğada ve kampta olmanın kendisi zaten başlı başına bir ısınma oyunu.
- Haklısın… Sadece mesleki rollerimizle olduğumuz yerlerde o mesleğin gerektirdiği davranış kalıpları bizi epey sınırlıyor. Oysa kamp yerinde ben yalnız öğretmen değil; aynı zamanda bir baba, çadır işlerinden iyi anlayan bir arkadaş; bir başkası bir anne, bir müzisyen, belki iyi yemek yapan biri olabilir… Herkes daha çok yönüyle daha kendisi olacak, sadece öğretmen olarak insan olarak kabul gördüğünü hissedecektir. Dolayısıyla daha çok gözle bakan, daha çok kulakla duyan, daha rahat, daha samimi ve daha yaratıcı olma halleri mümkün.
- Su kaynamış; kahve hangi çantadaydı?
Aralık 2019
Özel Sev Okulları, Tarsus, Mersin
YPÇ (Yaratıcı Problem Çözme) Programı çalışmalarındayız. Batman, Adana, Tarsus, Mersin’den gözleri ışık saçan öğretmenler, İstanbul ve Sakarya’dan YPÇ yürütücüleri ve Öğretmen Ağı Kolaylaştırıcı Ekip’ten arkadaşlarla yoğun, eğlenceli ve üretken bir ortam. Ağ’ın etkinliklerinin kendi hedefleri dışında belki de en güzel kazanımları etkinlik aralarında yapılan sohbetler. Yeni ilişkiler kurulan, biteviye beyin fırtınası yapılan, sonraki etkinliklerin tohumlarının atıldığı bu sohbetler ağın kendini en çok büyüttüğü yerler sanki…
Yine bir moladayız. Çevremde Adana’dan Türkay ve Gülcan, Mersin’den Meral, Tarsus’tan Mustafa var. Türkay, Öğretmen Ağı güney illeri olarak panel gibi bir organizasyonda bir araya gelme fikrini ortaya atıyor. Yazın Cemal’le konuştuğumuz kamp fikrini ortaya atıyorum. Meral marsta kamp yapılsa yok demez; beklediğim tepkiyi veriyor. Gülcan ve Mustafa’da da aynı heyecanı görüyorum. Kamptan sonra kamp anılarını ballandıra ballandıra anlatan Türkay ise “Çok zor o iş” diyor… Sonraki aralarda Batman’dan gelen arkadaşlarda da aynı ilgiyi görüyor kamp fikri.
İçimde bir örümcek ağlarını örerken bağırıyor: “Yapabiliriz!”
Ocak 2020
Öğretmen Ağı Öğretmen Destek Noktaları Çalıştayı Çevrimiçi Toplantısı
Milli Eğitim Bakanlığı’nın Öğretmen Destek Noktaları oluşturma projesine katkı sunabilmek amacıyla Öğretmen Ağı’nın çevrimiçitoplantısındayız. “Öğretmen Destek Noktaları” denince ne anlaşıldığı, öğretmenlerin destek anlamında neye ihtiyacı olduğu, destek noktalarının yapılanması ve içerinin nasıl olması gerektiğine dair konuşuluyor.
Öğretmenin okula, okullardaki hiyerarşik yapıya, müfredata sıkışmışlığı, öğretmen odalarının eğitimden uzak iklimi, öğretmenin yalnızlığı, sosyal-duygusal ihtiyaçları temalı cümleler beni tekrar çadırın önündeki kahve kokan sohbete götürüyor. Canım kahve çekti. Kamerayı kapatıp bir yandan toplantıdaki konuşmaları dinlerken bir yandan kendime kahve hazırlıyorum.
“Yaz yaklaşırken kamp konusunu tekrar konuşmalıyız.”
Mart-Haziran 2020
Pandemi Süreci
Distopik bir romanın içinde gibiyiz. Okullar kapatıldı, sokağa çıkma yasakları, belirsizlikle birlikte giderek büyüyen kaygılar ve evin dışında eskisi gibi akan hayata özlem… Neyse ki Öğretmen Ağı var… Dijital ortamda da olsa bir araya gelmek içinde bulunduğumuz karantina havasını bir nebze olsun dağıtıyor. Süreci anlamaya çalıştığımız, karantina günlerinde evde olmayı, uzaktan eğitimi etkili şekilde kullanmayı, aileler ve öğrencilerle bu yeni dönemde yeni ilişki biçimleri geliştirme konularında çok sayıda webinar; online ortama aktarılan “Temel Düşünme Becerileri”, “Yaratıcı Problem Çözme” atölyeleri, Ekoloji ve PDR temalı tematik grupların oluşturulması…
Pandemi sürecinde “İyi ki Öğretmen Ağı’nın bir parçasıyız” desem de okulu, öğrencilerle, ailelerle ve meslektaşlarımızla yüz yüze olmayı özlüyorum.
“Umarım yaz geldiğinde bitmiş olur bu salgın. Şu duvarlardan kurtulup doğanın içinde birbirimizin gözlerine bakarak konuşabiliriz.”
Haziran 2020
Mersin’de Bir Restoran
Aylar sonra salgın rakamlarıyla birlikte karantina tedbirlerinin azalmasından cesaret alarak, tedirginliğimiz de yanımızda buluşuyoruz… Gözde, Meral, Sevim, Nilgün, Burak, Cemal ve ben… Ne kadar özlemişiz bir arada olmayı… Hava serinledikçe ısınan sohbetin bir yerinde kamp konusunu açıyor Cemal: “Yapalım mı?”… Uzun uzun pandemi, bulaş riski, önlemler, “Olabilir mi?”, “Katılım olur mu?”, “Gözde’yi nasıl ikna ederiz?” konularını tartışıyoruz.
Temmuz 2020
Whatsapp Grupları ve Dijital Toplantılar
Günler evde geçtikce ve Öğretmen Ağı faaliyetleri de azalınca, restorandaki buluşmada konuştuklarımız aklıma daha sık geliyor. Bir akşam üzerinde “Burası Tamamen Bizim Kampı — Yakında, Güneyde Bir Yerde” yazan afiş tasarımlı görseli Değişim Öğretmenle mobil uygulamamızda ve ‘Kabile’ adını verdiğimiz Whatsapp grubunda paylaşıyorum. Hem uygulamada hem grupta heyecanımız tekrar artıyor. Kamp için “Burası Tamamen Bizim Kampı” whatsapp grubu kurup katılım linkini paylaşıyoruz.
Ve arkası çorap söküğü gibi geliyor… Öğretmen Ağı’nın hep dediği gibi, “Birlikte yapabiliriz!”
Burası Tamamen Bizim (BTB) Kamp Ekibi olarak ilk toplantımızda, yer ve temayı belirliyoruz. Alternatif 3 yer düşünüyoruz:
- Tamamen doğal ortam olarak Tarsus Boğazpınar’daki Karasu Kanyonu,
- Yazları çocuklar için günübirlik fiziksel egzersiz, el becerileri, yeme içme atölyesi, survivor parkuru gibi alanları olan Çeroki-Der’in elektrik olmayan Mersin Tol Köyü dere kenarındaki mekanı
- Mersin Arslanköy’deki elektrik, wc sorunu olmayan, halihazırda kamp hizmeti veren Şaymana Tesisleri.
Sonuncusunda karar kılıyor ve temamızı “Doğadaki Değişim Elçisi: Bir Eğitim Mekanı Olarak Doğa” şeklinde belirliyoruz. İkinci online görüşmemiz katılımcı sayısı, kamp süresi, program içeriğinin belirlenmesi üzerine oluyor.
Gözde’nin “5, en fazla 10 çadır olsun! Anne ve babama virüs taşırım diye endişeleniyorum! Bulaş riski ne olacak?” kaygılarına karşı sıkı pazarlıklar sonucu en az 20, en çok 30 çadırlık katılımcı sayısında anlaşıyoruz. Kamp süresi de 2 gece 3 gün olarak belirleniyor.
Temamız üzerinden program neredeyse kendi kendine şekilleniyor. Değişim Elçisi öğretmenler inisiyatif alarak program önerilerinde bulunuyorlar. Gözde “Doğa ve Matematik”; Mustafa, Yücel ve Nilgün “Doğa ve Edebiyat”; Türkay “Doğa ve Yaratıcılık” oturumları; Cemal ve ben de “Doğada eğitim” konulu bir panel öneriyoruz.
Yücel, Meral ve Gözde çadırların kurulacağı ilk günün akşamı için Arslanköy’lü ödüllü yönetmen Ümmiye Koçak ve Arslanköy Kadınlar Tiyatro Topluluğu oyuncuları ile iletişime geçerek “Yün Bebek” adlı film gösterimini ve söyleşiyi programa dahil ediyorlar.
Erdemli Orman ve Deniz Okulu ile Cemal, Tarsus Orman Okulu ile Mustafa, Toroslar İl Milli Eğitim Ar-Ge’den Hatice Utaş ile Meral iletişime geçerek panel hazırlıklarına başlıyor.
Burak kampın yemek organizasyonu, Sefa film gösterimi ve kampı fotoğraflama, ilk kez Ağ’ın bir etkinliğine dahil olacak öğretmen olmanın yanı sıra doğa üzerine videolar çeken bir youtuber olan Roza ise Doğa Yürüyüşü ve kampın videolarını çekme işlerinde sorumluluk alıyorlar.
Biz bütün bunları yaparken her zaman yanımızda Kolaylaştırıcı Ekip durur mu hiç? Buket, Fulden, Yakup, Günalp kampın duyurulması, katılımcılara iletişim sağlanması, yelken ve üçgen bayraklar ve daha birçok konuda uzaktan da olsa desteklerini sundular…
Uzaktan mı? Uzak kalabilirler mi hiç! Batuhan, Buket ve Şahin de kampa geliyor!
27-28-29 Temmuz 2020
Burası Tamamen Bizim Kampı; Arslanköy, Mersin
Hikayemizde bu kısım katılımcılara bırakıldı. 2 gece 3 günlük kamp deneyimlerini dile getirmek isteyen tüm katılımcılar bu bölümde kendi deneyimlerini yazdı. Böylece kamp hikayemizi yazmanın kendisi de bir etkinliğe dönüştü.
Kamp Günlükleri
Şahin Çevik
İsmail veriye dayalı konuşmayı seviyor, bunu anladım. Ben aynı şeyi yapamayacağım. Kamp başlamadan günler önce bir telefon aldım. Numara kayıtlı değildi. Kayıtlı olmayan numaraları açarken bir tedirginlik yaşarım. Numarası silinmiş ya da bizzat sildiğim biri hal hatır sormak için arıyor olabilir sonuçta. Bu biraz utandırıcı olur bende. Dağılmıyoruz, tamam!
Neyse, İsmail kampa katılmam için beni motive etmeye çalışmış, ben de işlerim olduğu için katılamayacağımı söylemiştim. Gizliden plan da yapıyordum ama. Bir akşam (aslında son dakikada) komşum ile dostlara sürpriz yapma kararı aldık. Komşum Buket oluyor bu arada. Kamptayken hissimi söylemiştim, burada da kayıtlara geçsin. Bir yolculukta ailemle iki kere buluşmuş gibi hissettim.
Öğretmen Ağı’nda hayalini kurduğumuz şeyler artık gerçekleşiyor. Bir hayalin gerçekleşmekte olduğuna şahit olmak az şey mi?
İlk defa duyduğum ve öğrendiğim şeyler için organizasyon ekibine ve bilgilerini paylaşan dostlarıma teşekkür ederim.
Ezcümle benim için eşsiz bir fırsattı ve bunu değerlendirdiğim için mutluyum. Diğer şehirlerdeki dostlarımızın gelecek yaz yapacaklarını hayal edebiliyorum.
M. Cemal Yıldız
“İnsan özgürlüğe mahkumdur”
Jean Paul Sartre
Kamp yerine doğru yolculuğa başlarken bir yandan arabayı sürüp, diğer yandan sayısız kez geçtiğim yollardaki manzarayı yeniden hayran hayran izliyorum. Yolların her seferinde verdiği özgürlük hissi, küçük oğlumun bir fotoğrafını aklıma getiriyor. O fotoğrafın altına şunu not düşmüşüm:
“İnsan her daim özgürlüğünü arayan bir varlıktır. Çerçevelendirilmiş ve sınırlandırılmış bir yaşam, onun doğasında çözeceği bir problem olarak vardır. Yoksa Ulaş’ın arkasında 6 dönüm araziye yayılan koca bir masal park varken, neden onun tellerle çevrili duvarlarından dışarı bakıp mutlu olsun?”
Eğitim, kurallar, sınırlar, müfredat, davranışsal-duygusal sorunlar derken bir psikolojik danışman olarak doğanın ruhu iyileştiren o gücünden yararlanma isteğimi, Öğretmen Ağı’nın kapsayıcı bayrağı altında yapmaya karar veriyor ve benim gibi düşünenlerin sayısının hiç de az olmadığını bilerek düşüyorum yollara. Yanımda İsmail, kızı Evrim ve büyük oğlum Sidar. Sidar’a da bu heyecanım, hislerim yansımış olacak ki, onun da yüreğindeki kıpırtıyı hissedebiliyorum.
Kamp yerine geldiğimizde ilk işimiz barınacağımız yeri tasarlamak. Bir yandan kendi işlerimle uğraşırken, diğer yandan kampın büyük sorumluluğu altında, organizasyon ile ilgili yapılacakları planlamaya çalışıyorum. İlk iş, Arslanköylü ünlü tiyatrocu ve yönetmen Ümmiye Koçak ve ekibini kamp alanına getirmek. Ben, Gözde ve Yücel iki arabayla Arslanköy’ün merkezinde oturan bu güzel insanları kampa getirmek için yola çıkıyoruz. Ümmiye Koçak ve ekibi ile karşılaştığımızda hem onların hem bizim yüzümüzdeki o büyük gülümsemeyi, hatır bilmeyi, samimiyeti anımsıyorum. Onların öğretmene olan saygıya belenmiş sevgisiyle, bizim sanata ve emeğe hayranlığımızla kucaklaşıyoruz.
İlk akşam Ümmiye Koçak’ın senarist ve yönetmenliğini yaptığı Yün Bebek filmini izlemeden önce oğlum Sidar bilgisayarın başında gerekli teknik işleri yapıyor; ben ise herhangi bir sorunda müdahale edebilecek uzaklıktayken filmi izlemeye başlıyoruz. Film sonrası etkileyici bir sohbet, hayran bırakan mücadele ve sanat aşkı bizi derinden sarsıyor. En çok 9 yaşındaki oğlum Sidar’ın meraklı, şaşkın ve heyecanlı yüzü gözüme çarpıyor. “Çocuklar, öğrenciler neden bu gerçek hikayelerle buluşmuyor ki?” diye düşünmeden edemiyorum.
Gece oluyor ve müzik zamanı geliyor. Henüz yorgunluk yok. Ama akşam Berdan’ın o klasik gitarı eşliğinde türküler, şarkılar söylemeye başlıyoruz. Her türkü, bizi birbirimize daha da yakınlaştırıyor. Birbirimize bakışlarımız değişiyor bunu hissediyorum. Kirli duygulardan arınmış ruhlarımız birbirine daha da yakınlaşıyor. Gece çok geç saatte yatıyorum. Belki sabaha karşı. Ancak sabah 8’de kalkmak ve tekrar işe koyulmak gerek.
Günü birlikte planlıyor, programda olan tüm etkinliklerin nerede yapılacağını araştırıyor ve etkinliklerin içeriğine göre alan belirlemeye çalışıyoruz. Ceviz ağaçlarının altında, herkes kamp sandalyesini kapıp ve o kutsal yuvarlağı oluşturup paylaşarak büyüyen bilgileri dinliyoruz.
En çok aralarda geçen sohbetler aklımda kalıyor. Eğitime, sisteme dair konuşurken kuş bakışının ötesinde, adeta uzaydan bakışla yaklaşıyoruz konuya. Buket, ben, İsmail ve Batuhan bir yandan doğanın eğitimle nasıl buluştuğuna tanık olurken, diğer yandan bütün duvarların ardından daha büyük hayallerin gerçekleşmesi için ufuklara bakmaya çalışıyoruz. “Bu temel bakışa dair bir şeyler söylemeseydik bir parça hep eksik kalacaktı” diyoruz birlikte.
Gece ilerlerken ama uykular henüz gelmemişken kamptaki tüm öğretmenlerin neler hissettikleri, neler yaşadıkları üzerine bir sohbet açıyoruz. Çok güzel şeyler duymak, sadece duymak değil birlikte hissetmek gerçekten gurur verici. Daniel Klein ‘in “Filozofun Mutluluk Seyahatnamesi” kitabından bir alıntıyla bitireyim o zaman.
- “… “Parayı ne yapacağım” der ihtiyar
- Kocaman bir ev alırsın. Bir sürü uşağın olur.
- Sonra ne yapacağım
- Canın ne isterse onu yaparsın işte.
- Ha! Uzo içip gün batımını seyretmek gibi mi mesela?
Mustafa Dursun
İlk kamp deneyimim olacak, bu herhangi bir başlangıcın mutluluğu değil. Çünkü Öğretmen Ağı ile başladığım her şeyin profesyonel devamı oluyor. Ve bu başlangıç her sene bambaşka değişimlerle hayatıma ekleniyor. Bu kadar atik bir insan değilim. Kaldı ki, otuz yıla yakındır Toros dağlarının gölgesindeyim. Ama çocukluğumun orman içinde çadır gecelerine kavuşmak fikri bayağı çekici geliyor. Kızımı almalı mıyım, üşür mü derken Arslanköy’de yaylada olan Gülten Teyzem “Oğlum çadırda yatmak da nesi, böyle eğitim mi olur?” diyor. Gülten Teyzemin evi olağanüstü bir durum için aklımda ve Burak’ın arabasıyla dağları aşa aşa, yolları şaşa şaşa çıkıyoruz. Yolda Burak ile konuşuyoruz; yalnız bazı bitkilerin, ağaçların ismini bilmeyince kampta üstüne duracağım konuyu hatırlıyorum ve mırıldanıyorum: Doğaya yabancılaşmışız.
Doğadayız, Öğretmen Ağı’nın Değişim Elçileri etrafta. Herkes bir işin ucunu tutuyor. Çadırım, beklemediğim bir hızda, ben dahil hayatında hiç çadır kurmamış üç öğretmen tarafından hazırlanıyor. Motivasyonun böylesi… Akşam yemeğini, daha önce sunulan menüde gözüme kestirdiğim gibi sucuk ekmekle yapıyorum. Suyun, yaprakların sesi ile serinleyen gövdem aşağı ovanın sıcağını düşünüyor. İlk gece film gösterimi başlıyor. Sonuna doğru bitmese diyorum ama söyleşi de müjdeyi alıyoruz ikincisi geliyormuş. İlk gece söyleşinin ardından bitmiyor. Ben etrafı biraz dolaştıktan sonra çadırıma geçiyorum. Arkadaşlar derin sohbetlere giriyor. Dayanamayıp çadırdan çıkıyorum, ara ara onlara katılıyorum. Ve çadırın içi, üstümde ceviz ağacının dalları rüzgarda hışırdıyor. Gecenin kokusu, serinliğini hissediyorum. Sabah dinç uyanıyorum, burası tamamen bizim. Yoğun bir günün başlangıcı deneyim paylaşımı, doğa ve edebiyat oturumu, doğa ve matematik, doğada yaratıcı düşünme hepsi güle oynaya sürüyor. Ve ben hala Öğretmen Ağı’nın öğretmenleri karşısında elim titreyerek konuşuyorum. Onlarla paylaşım yaparken bana eşlik eden bu heyecan onları takdir edişimin işareti ve hep var olsun…
Yücel ve ailesi, Gülcan ve sevgili oğlu Erdem, İsmail ve Cemal’in sevgili çocukları kamp boyu konuştuğum, sorular sorduğum arkadaşlarım oluyor. Çadırda yatarken duyduğum en güzel canlı ses olan Meral ve oğlunun performansı kampı unutulmaz kılıyor. Kampta Buket, Batuhan ve Şahin’in varlıkları gerçek bir sürpriz oluyor. Bol bol dinliyor ve notlar alıyorum onlardan.
Ve kampın son günü doğuyor. Sekizde uyandırıyor komşum Burak. Kahvaltıyı Gözde, Nilgün, Buket ve Türkay ile sohbet ede ede yapıyorum. Dertleştiğimiz oluyor ya da bir şiiri paylaştığımız. Orman okulları başlarken, kenarından köşesinden döndüğümüz konuya geldik diyorum. Şimdi işin ehli olanlar konuşacak, onlar konuştukça kampın hedefleri oturuyor zihnimde. İyi örneklerle baş başayız. Erdemli ve Tarsus Orman Okullarının hikayesini dinliyoruz. İki gündür onlara anlattığımız öyküye benziyor: netameli, eğlenceli ve sabır dolu.
Kendi adıma, uykusuzluğu katmazsak, üstüne daha nicelerini koyacağımdan emin olduğum kazanımlarla kamp bitiyor.
Yasemin Çakıcı
Bir pazar akşamıydı. Saat 20.00 civarı İsmail hocamız daha önce bir eğitimde kurduğu WhatsApp grubundan Öğretmen Ağı’nın böyle bir etkinliği olduğunu duyurdu. Son 8 kontenjan diyordu. İçeriğine baktım, çok güzeldi. Aile ile katılım sağlanabildiğini de okuyunca, benim gözlerimde yıldızlar parladı. Daha yeni Anamur’daki Pullu Camping’den gelmemize rağmen hemen başvurduk ve hazırlanmaya başladık. Çünkü biz zaten ailecek kampçı idik. Bize yeter ki kamp deyin😀
Öğretmen Ağı’nı daha önce İsmail ve Cemal hocadan duymuştum. Sayfasını takip ediyordum ama hiçbir etkinliğe katılmamıştım. Bu ilk oldu. İlk akşam tanışma ve film gösterimi ile güzel bir başlangıç yaptık. Gece çocuklar erken yatınca yatmak zorunda kaldık ama uyuyamadık. Acaba soğuktan mı yoksa sabaha kadar olan sohbetten mi? 🤔😀 2.gün yapılan sohbetler ve etkinlikler çok güzeldi. En güzeli de çok güzel arkadaşlarla tanışmaktı. Kampta gördüğüm herkes farklı bir renkti. O yüzden orası benim için gökkuşağı gibiydi. Orada kurduğumuz güzel arkadaşlıklar da hep devam edecek. Birbirimizden öğrendiğimiz bilgileri de cebimize doldurduk ve hep kullanacağız. Çünkü o güzel ortamda öğrendiğimiz her şey kalıcı oldu.
2.gece saza, söze, sohbete katıldığım için bu sefer çok eğlendim. Yüreğinize sağlık. Çok hoş vakit geçirdik. 3.gün, Tarsus Orman Okulu ve Erdemli Deniz ve Orman Okulu’ndan gelen hocalarımızın anlattıklarını kıskanarak, imrenerek dinledim. Bana çok hitap ediyor çünkü. 2 yıl önce Tarsus Orman Okulu’nu gezmeye yüksek lisanstan hocamız götürmüştü bizi. Bayılmıştım. Öğrencilerimi götürmek istemiştim. Başka ilçe kabul etmiyoruz dediklerinde üzülmüştüm. Ama bu sefer Tarsus Orman Okulu müdürümüzden onayı aldım. Oraya geziye gideceğiz. Müdür yardımcım bana geçen yıl 1. sınıflar “Nasıl okumaya geçtik anlamadık, o kadar gezdiler ki!” demişti. Halbuki bilse çok gezenler daha başarılı oluyor😀
Anlayacağınız arkadaşlar bu kamp etkinliği muhteşemdi. Çevremdeki herkese de anlattım. Çok kıskandılar. Bir daha ki sefere kesin sayımız daha artacak. Ben kendimi Öğretmen Ağı’na takılmış hissediyorum. Arkadaşlarımı da bu Ağ’a takacağım ve Ağ gitgide genişleyecek. Benim hikayem uzar gider arkadaşlar. Hepinizle tanıştığıma çok memnun oldum. Bir sonraki etkinlikte görüşmek üzere. Yine kamp olsun ama😀🏕️🏖️
Meral Deniz
Kamp ve ‘An’lar
Sabah erkenden Hatay ziyaretimi sonlandırıp Mersin’e dönerken, kampa geç kalma kaygısının yanında, günler öncesinden hazırladığım kamp malzemelerimi arabaya attığım gibi Şaymana’ya ulaşmanın hesabını yapıyordum. Sefa’yı alıp Arslanköy yolunda ilerlerken eksik bir şey var mı acaba diye tedarikçi ruhumun beni sürekli dürtmesi heyecanımı daha da artırıyordu.
Şaymana’ya vardığımızda merdivenlerden inerken Gözde, Nilgün, İsmail ve Cemal’i masa başında çalışırken gördüm. Bir de ilk anımızı kayda alan Roza… Hemen işe koyulup film gösterimi yapacağımız yeri hazırladık. Çınar ağaçlarında çamlara, çamlardan cevizlere Öğretmen Ağı bayraklarını asmayı bitirdiğimiz an Buket ve Şahin’in geldiklerini gördüm. Şaşkınlıkla ben onlara bakarken, Buket’in o ortamı gördüğünde gözlerinden çıkan kalpleri somut olarak gördüğümü iddia edebilirim.
Alacakaranlıkta Savaş’ın tanışma ve ısınma etkinliğinin ardından ‘’Yün Bebek’’ film gösterimi ve Ümmiye Koçak ile söyleşi çok etkileyici geçti. ‘Anadolu Kadını’ işte budur diye gururlandım tüm kadınlar adına. Sonrasında kamp ateşi etrafında söylediğimiz türküler, sohbetler, Ağ’ımıza yeni katılan öğretmenlerle paylaşımlarımız birbirimizi tanıma, çoğalma ve çoğaltma çabalarımız sabaha dek sürdü. Evet hepimiz çok az uyuduk o gece.
Kısa uykunun ardından dinç bir şekilde uyanmamız doğanın bize olan armağanı. Gün boyu süren atölyelerde sorumluluk alan ‘’Ağ İnsanları’’ Mustafa, Nilgün, Yücel, Gözde, Türkay enerjilerini bize ve çocuklarımıza aktarırken uykusuzluktan eser yoktu gözlerinde. Doğanın sağaltıcı gücünü ‘’ Ağ Çocukları’’ bir aradayken de gördüm. Bu kampta hiçbir çocuktan ‘sıkıldım’ dediklerini duymadım. Kamp alanının şirin köpeği Şila ile geliştirdikleri ilişki ve oyunlarında Şila’nın da yer alması, aslında kampın tam da özeti oldu benim için. Doğa bize bu kadar yakınken, biz de ona daha yakın olmalıyız diye düşündüm.
Gün sonu geldiğinde, kamp ateşi yakmakta olan Cemal’in bağlamasını da ateşe atacağından şüphe ederek, hemen çocukları seferber edip yakacağımızı sağladık ve ikinci gecemize başladık. Ateşin rengi, müziğin sesi, sohbetlerimize ve değerlendirmelerimize eşlik etti.
Son gün; aslen çemberin dışından olup, çemberin etrafında, orman okulları ve Toroslar İlçe MEM ile okul dışı öğrenme ortamları üzerine panelimiz gerçekleşti. Bir arada olmak, birlikte üretmek, birlikte paylaşmak, birlikte başarmak buydu.
Burası Öğretmen Ağı’ydı, burası çemberin dışıydı, ‘’Burası Tamamen Bizim’’di.
Bahar Sisligün
“Hep Bahar Gibi” — 05.08.2020
Bir hayal geçmişti içimden, gerçek olacağını bilmeden.. Birkaç gün önce arkadaşım Bekir’e, nam-ı diğer bıyıklı öğretmen, bir eğitim olursa beni mutlaka yönlendir katılacağım demiştim. O değil ama yeri bende ayrı olan canım dostum Betül imdadıma yetişmişti bunun için. Öğretmen Ağı “Burası Tamamen Bizim” Kampı’nın duyurusunu paylaştı benimle. İçeriğine baktım, hayalimin de ötesinde bir etkinlikti bu. Betül’e,”Gidelim!” demeden önce, çoktan başvurmuştum bile.
Doğa, kamp, yeni insanlar, anılar, deneyimler, paylaşımlar, hayatlara dokunmalar, ilham verme, ilham almalar, kendini bulmalar… daha neler neler barındıracaktı içinde kimbilir.
İnsanın hayatında dönüm noktaları vardır ve o dönüm noktalarında kurtarıcı bir el, bir ışık, yol gösteren bir levha, bir kapı arar durursun. Ben öyle bir yerdeyim ki, tam olarak böyle bir yerde. Bazen bir şey olur, senin kontrolün dışında; seni çoktan o yola koymuştur bile. Bu etkinliğe katıldığımda bunu bilmiyordum, bilemez ve hissedemezdim. Evet bana iyi geleceğini biliyordum ama bu kadarını tahmin etmiyordum.
Şaymana’ya vardığımızda çok sıcak karşılandık, hiç ama hiç yabancılık çekmedik. Çoktan “biz” olmuştuk bile. Bu öyle eşsiz bir duygu ki! Bazen bir şey yapmanıza gerek yoktur kendiliğinden hissedersiniz doğru yerde olduğunuzu. Benimsemiş ve benimsenmiş olmak…
Akşam olduğunda çok lezzetli bir tınının içinde kaybolurken, biz olduğumuzu bir kez daha hatırlıyoruz ve bu bizi inanılmaz güçlü kılıyor. Düğüm atıyoruz ruhlarımıza adeta, her birimiz bir düğüm; konuşlanıp gitmesek hep o anda kalsak diye… Yaşam doğanın ta kendisi, duymak isteyene görmek isteyene mucizeler veriyor ve ben bu mucizeyi burada buldum. O mucizeyi büyütüp etrafıma da yayabilmeyi çok istiyorum. Dönüm noktamda bana, güneşin ta kendisi oldugumu hissettiren bu Ağ’a, hep bağlı kalmak istiyorum. Her birinizi gönlüme kazıdım, biz dediğim bir yere. Umarım tekrar hepbirlikte ısınır ve ısıtırız.
Dilan Özdemir
“Eğitim sistemini sen mi kurtaracaksın ?”
“Değmez Hocam, uğraşma.”
“Dersime girer çıkarım. Parama bakarım.”
“Ders kitabında ne varsa onu göster gitsin işte.”
Mesleğin başlarında olan bir öğretmen olarak, şu an yazdıklarımı okuyan tüm arkadaşlarım gibi, ben de defalarca işittim bu cümleleri. İşte tam bizleri bir araya getiren şey, bu cümleleri söyleyen değil, işiten taraf olmaktı. Evet biz değiştireceğiz bir şeyleri. Eğitimde bir şeyler yerine oturacaksa bizim oynattığımız taşlarla oturacaktı. İşte bu yüzden bir şekilde yollarımız kesişti böyle düşünenler olarak.
Çok büyük bir heyecan duymadığım bir etkinlikti başlarda. Merak ediyordum elbette ama bir şeyleri dönüştürüp ilerleteceğimize dair umudum sönümlenmek üzereydi. Fakat etkinlik sonunda her şey çok farklıydı. İnanılmaz bir heyecanla ayrıldım. Çünkü artık bir şeyler yapabiliriz cesareti vardı.
Kampın 2. gecesi, yeni katılanlar olarak görüş belirtirken, matematik ve eğitime dair söylediklerimde sevgili Gözde Hocam’ın gözlerini heyecanla açıp beni dinlemesi, cesareti aldığım ilk andı sanırım. Çünkü matematikle ilgili bir şeyler yapmaktan bahsediyorum ve kimse bana dönüp “ama hocam bu çocuklar sınava girecek” demiyor. Üzerine bir de İsmail Hocam “Öğretmen Ağı’nda sizler de matematikle ilgili yeni bir şeyler yaparsınız belki” diyor. Kimse baltalamıyor, heyecanımı kırmıyor ve üstüne destekliyor, yol gösteriyor. Burası Tamamen Bizim Kampı’nın mesleki yanıydı bu.
Tabii ki birbirinden özel olduğunu düşündüğüm insanlarla vakit geçirmek, tanışmak büyük zevkti. Kampın ilk günü çok yorgun olduğum için erkenden uyudum. Uykumun bölünmesinden hiç hoşlanmayan ben; en sevdiğim, büyüdüğüm türkülerle uyandığım için inanılmaz mutluydum. Hep bir ağızdan aynı şeylere eşlik edebilmenin verdiği aidiyet hissi muazzamdı. Yıllardır aynı ortamı paylaşıyormuş gibi sıcacık ve samimiydi her şey. Bir de unutmadan; gerçekten çok özel, güzel, yetenekli, bilinç düzeyi yüksek gençleri, çocukları tanımak beni çok sevindirdi. Umut vaad ediyorlar gerçekten. Doğa ve eğitimin hep içe içe olması dileğiyle 😄
Seval Binici
Ne yazsam az kalacak… Biz çocuklarla erkenden çıkmıştık yola. Tesise de çok erken vardık haliyle. Ben çok heyecanlıydım. Bütün hafta kafamda neler olacağını hayal ettim. Herkese anlatıyordum. Etkinliğe başvurmuştum ama bunun etkinliğe kesin olarak katılabileceğim anlamına geldiğini bilmiyordum. Ailemle gideceğimi yazmıştım mail olarak. Cevap da gelmişti ama bir mail daha gelmesi gerekiyordu. Ben hayaller kuruyor, hazırlık yapıyordum ama çok tedirgindim. Pazar sabahı dayanamayıp Mustafa hocaya mesaj yazdım. Onu Adana’daki ‘Müzede Drama’ etkinliğinden tanıyordum. Her sorumu yanıtladı. İçim de rahatlamış oldu. Kesin hazırlıklarımı böylece yaptım.
Aslında ben Kamp’ın ilk duyurusunu Değişim Öğretmenle uygulamasında gördüm. İsmail’e uygulama üzerinden mesaj attım, nasıl başvuracağım diye. Ama aradan günler geçmesine rağmen cevap gelmemişti. Olmayacak sanıyordum. Aslında Kolaylaştırıcı Ekip’ten birilerini arayabilirdim. Nedense tatilde olduğumuz için aramamam gerektiğine inandım. Sonra sosyal medyada gördüm etkinliği. Bu etkinliğin uygulamada olan etkinlikle aynı olduğunu anlamadan başvurdum. Aynı etkinlik olduğunu anladığımda çok mutlu oldum. Bu kadar ayrıntıyı verme sebebim, bu buluşmaya katılmanın beni ne kadar heyecanlandırdığını anlatmak istemem. Heyecandan ne yaptığımı bilemedim hem de günlerce.
Beni böyle heyecanlandıran neydi? Peki heyecan nedir? Bence umuttur. Ben çoğu zaman öğretmenler odasına girer ve Öğretmen Ağı’nın etkinliklerini ya da ERG’nin Eğitimde İyi Örnekler Konferansı’nı izlerim, okurum.
Kendi sanal öğretmenler odamdır onlar benim… güç kaynağımdır, ‘yapabilirsin’imdir, ‘yapabiliriz’dir. Sözlüğümdür, not defterimdir…
Kampa çok erken vardık. Çocuklar etrafta kimseleri görmeyince tedirgin oldular. Bir şekilde zaman geçirdik. Sonra İsmail aradı. Tesisten haber vermişler geldiğimizi. İçim rahatladı. Akşamüzeri herkes gelmeye başladı. Sıcak, samimi, içten, güleryüzlü, çalışkan bir ekip. Ben heyecandan kalkıp kimsenin yanına gidemedim. İsmail bize doğru geldiğinde bir adım atamadım. Ne yapacağımı şaşırdım. Ama sonunda bir şekilde kaynaştık. Çocukları bir işin ucundan tutmuş gördüm. Filmi izleyeceğimiz alanın hazırlanmasına yardım ediyorlardı. O anda kanatlarımı gören oldu mu acaba?
Yazacak çok şey var. Ruhumun beslendiği, yüreğimin ferahladığı bir kamp oldu. İyi ki varsınız. İyi ki biz bunu yapalım dediniz. İyi ki yaptınız. Buket, bana Öğretmen Ağı’nın çantasını hediye etti. Ağladık ve sarıldık, konuştuk ve sustuk…
Herkesin ismini tek tek yazmayacağım, kısacık sürede hayatımızda kıymetli izler bıraktınız. Bugün hayatımın en güzel günü anne! Hüseyin Deniz’in (küçük oğlum) özeti de bu.
Nebi Burak Ay
Yazıya nereden başlayacağımı bilemiyorum. Kafamda uçuşan sözler, anılar o kadar fazla ve dağınık ki, bir araya gelmekten imtina ediyorlar. Bunun da en büyük sebebi bu kamp fikrinin bir anda pat diye ortaya çıkmaması. Diğer arkadaşlarımın yazılarında bahsi geçen ”Kabile” grubu olarak ne zaman bir araya gelsek sohbet ilerledikçe bu kamp fikri daima gündeme geliyor, üzerinde biraz konuşuyoruz ve konu kendi zamanını kollar gibi birden değişiyordu. Hayat belki de ‘daha değil’ diyordu.
Son 1 yıldır bu fikir fazla dile gelmeye oturduğumuz masalarda daha çok yer kaplamaya başlamıştı. Haziran’da o restoranda artık ok yaya girmişti. Önceki konuşmalardaki o gerçekleşme ihtimalindeki uzaklık hissi giderek kayboluyor ve yaklaştığını hissetmeye başlamıştım. Açıkçası biraz da tedirgin oluyordum. Konfor alanından çıkmayı sevmeyen birisi olarak, kamp fikrinin bendeki tek cazip noktası birlikte olmaktan çok keyif aldığım insanlarla olacak olmasıydı.
Birden Cemal ve İsmail’in harlamalarıyla konuşmalarımız sıklaşmış, artık bundan başka bir şey konuşmaz olmuştuk Whatsapp grubumuzda. Günler planlanıyor, çerçeve plan yapılıyor, içi kendiliğinden doluyor, her şey hızlıca gerçekleşiyordu. Kamp günü yaklaştıkça heyecanım giderek artıyordu. Sevdiğim ‘Kabile’ üyeleri ve Öğretmen Ağı’yla geçecek zamanın güzel olmama ihtimali yoktu.
Kamp günü yol arkadaşım Mustafa’yı da alarak yola koyulduk. Onun da dediği gibi şaşa şaşa, dolaşa dolaşa Torosları aştık, kamp alanına ulaştık. Alana girince Öğretmen Ağı’ndan arkadaşlarımı uzaktan gördüğümde sanki çok eski bir dostumu uzun zaman sonra görmüşüm gibi içimi bir huzur ve rahatlık kapladı. Hemen görüştük ve hasret giderdik. Farkettim ki, herkesin yüzünde birbirini görünce bir gülümseme oluşuyordu. Bu Ağ’ın pozitif enerjisiydi. Çadırlarımızı kuruyor, yardım istemeden herkes birbirine yardım ediyor, işler kolaylaşıyordu. Yerleşme bitince herkes uzman olduğu konuda sorumluluk alıyordu. Ben de haliyle yemek işine giriştim. Yemek organizasyonu bendeydi. Restoranla pazarlık yapıyor, alternatifli ve uygun menüler ayarlıyor, kampa dönüp tek tek kim ne yemek istiyorsa onu listeliyordum. Kamptakilerin midesi bana emanetti. Restoran-kamp arasında mekik dokumuş olsam da, bu işi de aradan çıkarmıştım.
Akşam Ümmiye Koçak’ı dinlerken Torosların tepesinde bir köy kadınının aslında toplumun tam kalbinde olduğunu hissettim. Olayları, kişileri ne kadar güzel okuduğunu gördüm.
Sabaha doğru uyuduk ama 8’de ayaktaydık. Yayla havası ile Öğretmen Ağı motivasyonu birleşince, vücut direkt kendisini toparlıyordu. Her etkinlikte bir şeyler öğreniyor, farklı bir bakış açısı kazanıyorum.
“Doğada Matematik” ve “Doğada Edebiyat” atölyelerinde doğa içinde ne kadar yabancı olduğumuzu fark ettim. Böyle bir nimetten ne kadar az faydalandığımı anladım.
Akşam oldu ve kamp ateşi etrafında zamanın durduğu bir gece yaşadık. Güldük, eğlendik, şarkılar söyledik, duygulandık hislendik, bazen de ağladık. Ağdakilerle aramızdaki bağı güçlendirdik. Çünkü bildiğim bir şey var ki, o da bağ kurmadan ağ kurulamıyor.
Sabah kalktık ve son oturumumuzu gerçekleştirdik. “Orman Okulları Paneli” ile doğanın en büyük okul olduğunu bir kez daha anladım. Doğa kendi kendine yetebiliyordu, aynı Öğretmen Ağı gibi. Kendi öz kaynaklarından besleniyor ve besliyor.
Artık veda vakti geldi. Bunun bir son değil başlangıç olduğunu biliyorum. Sırtımızda yeni yükler. Aldığımız yeni kararlar ile ayrılıyoruz buradan. Buradaki yeni tanıştığım güzel insanları asla unutmayacağım. Mutlaka bir gün tekrardan buluşacağız. İçim rahat, çünkü önceki etkinlikler bana gösterdi ki Ağ’a takılanlar bir gün mutlaka tekrardan buluşur.
Aysun Tor
Yıllardır birçok İnternet sitesinden eğitimin doğada yapılması ile ilgili okumalar yaparken, hep kıskanmıştım bu işi yapan ülkeleri. Derken; Erdemli’de, hem de benim çalıştığım yerde😮, Deniz ve Orman Okulu’nun açıldığını duyunca, heyecandan (müdür yardımcısını sandalyesinden kaldırıp masasına kurularak 🙈) nasıl başvurduğumu hatırlamıyorum🙄. Kabul edilmemin ardından iki günlük eğitimden sonra, oranın bir öğretmeni olmuştum.
Cemal ve İsmail ile bir eğitimde bu konuyu konuşmamızın ardından birgün Cemal beni arayıp; Burası Tamamen Bizim Kampı’ndan, orada deniz ve orman okuluyla ilgili paylaşımlarda bulunabileceğimizden bahsetti. O esnada Fahrettin’le nerede kamp yapsak diye konuşuyor olmamız da ‘tesadüfün böylesi’ dedirtti. Kendi adıma pandemiden ötürü doğadan bu kadar uzak kalmak beni kendimden uzaklaştırmaya başlamışken, bu çok iyi bir fırsat olur diye düşündük ve hemen kabul ettik.
Kamp alanının her yıl gittiğim, bildiğim bir yer olmasının rahatlığı ile en sevdiğim köşelerinden birine çadırımızı kurduk. Ağaç altında olmak köklerimi yeniden hissetmemi, akan suyun sesi kendimi yeniden duymamı sağlamış olacak ki, erkenden uyuyarak kendimizi doğa ananın huzurlu kollarına bıraktık.
Sabah erkenden uyanıp yürüyüşümüzü yaptıktan sonra deneyim paylaşımı için bir araya gelene kadar Öğretmen Ağı’nın benim için ne kadar flu bir görüntüsünün olduğunu fark etmemiştim. Bir sis bulutu gibiydi. Paylaşımlar arttıkça anladım ki, kendini öğretmenler odasında yalnız hisseden öğretmenleri bir araya getiren, üretmek, öğrenmek, yeni işler yapmak isteyen ve benim için en önemlisi içeriden, yani kendiliğinden oluşan bir çatı imiş. Heyecanlandığımı ve umudumun yeşerdiğini farkettim. Oradaki herkesin yakınlığını, samimiyetini duyumsamaya başladım. Mesleki anlamda o kadar yalnız kalmaya alışmışım ki, orada bulunduğum her dakika şaşkınlıkla geçmeye başladı.
Orman Okullarını birçok arkadaşımın ilgiyle dinlemek istediğini, doğada eğitim ile ilgili sorularının olduğunu farketmek bile benim kişisel dönütüm için yeterli oldu. Artık kendimi bu Ağ’ın bir parçası hissediyorum ve kampı bitirdiğimizden beri şunu söylüyorum:
“Birlikte olunca her şey çok güzel ☺️”
Fahrettin Sunav
Doğada zaman geçirmeyi seven, doğada yapılan etkinlikleri kaçırmayan ve doğada eğitim veren biri olarak, böyle bir etkinliği duymak heyecanlandırdı beni. Bu davetin tam da Aysun’la bu yıl Şaymana’daki festivale katılmamaya karar verip, nerede kamp kuralım diye düşünürken gelmiş olması bir işaret diye düşündüm. Cemal ve İsmail hariç daha önce hiç tanımadığımız insanlarla zaman geçireceğimizi düşünürken, hiç yabancılık cekmediğimiz, sanki uzun zamandır üyesi oldugumuz bir grup içerisinde bulduk kendimizi. Kampa gitmeden önce Öğretmen Ağı benim için anlamasam da kulağıma hoş gelen, dinlemeye doyamadığım, İtalyanca bir arya gibiydi. Ortam ise muhteşem bir açık hava sahnesi. İçine girince anladım ki, Öğretmen Ağı kendi başına hayata melodiler katmaya çalışan insanların bir araya gelerek muhteşem bir senfoni oluşturdukları bir yer.
İlk akşamı doğada uyumayı özlemiş olduğumuzdan olsa gerek, temiz hava ve su seslerinin de etkisiyle uyuyarak geçirsek de, her anı dolu dolu, çok güzel bir etkinlikti.
Son gün Aysun’la birlikte parçası olduğum Deniz ve Orman Okulu’nu anlatırken dinleyenlerin bakışları, dikkatleri ve soruları inanılmaz keyifliydi. Thomas Stearns Eliot, “Her şeye şaşırıyorsan ve merak ediyorsan bilgelik yolundasın. Elindekilerle mutlu olmayı başarıyorsan özgürlük yolundasın.” der. Bilgelik ve özgürlük yolunda birlikte yürüdüğümüz unutulmaz bir kamptı.
M. Yücel Özmen
Her şey sosyal medyada Öğretmen Ağı’nın Yaratıcı Problem Çözme, kısa adı YPÇ olan Programı’na başvuru yapmamla başladı. Akran zorbalığının ele alınacağı atölye, Mersin’de gerçekleşecekti. Sonrasında program aracılığıyla Öğretmen Ağı’na dahil olan öğretmenlerle tanışmam ve “onların bir şeyler yapabiliriz ve yapmalıyız” sözünü ilke edindiklerini görmemle devam etti. Bu sene pandemiden dolayı dijitalde gerçekleşen Öğretmen Ağı Yaz Kavuştayı ile Öğretmen Ağı aidiyetim daha da arttı.
İsmail, Cemal ve Gözde’nin Yaz Kampı fikrini ortaya atmalarıyla bu kampta ben de olmalıyım, dedim. Hem bu sayede nicedir düşlediğim doğa ile başbaşa kamp fikrim hayata geçecekti. Kamp için gerçekleşen dijital buluşmalar sırasında en büyük kaygım tarihi kendime uydurabilecek miyim, çadır sorununu nasıl halledeceğim, çocuklarla katılmak nasıl olur gibi bir yığın sorunun kafamda olması idi. Sonrasında Ümmiye Koçak’la bağlantı kurmak, söyleşinin moderatörlüğü görevi ve kamp alanına getirmek işleri de üzerime kalınca, dahil olmaktan kaçmak olmazdı. Ayrıca sevgili Mustafa Hocamın kampta edebiyat alanında bizlerin de kelamı olmalı söylemi ile Nilgün Hocamızı da yanımıza alıp “Doğa ve Edebiyat” üzerine atölye görevi artık bu kampa katılımı zorunlu kıldı. Tabii ki bu arada çocuklarla mı gitmeliyim düşüncesi son ana kadar yanıtlanmamıştı. Velhasıl kelam, eşim ve çocuklarımla bir yığın soru da kafamda (acaba çocuklar uyum sağlayacak mı, katılım nasıl olacak? vb.) yola çıktık.
Şaymana’yı duymuştum ama o güne kadar görmemiştim. Şaymana ve Arslanköy hakkında düşüncelerle yolculuğu sürdürdük. Şaymana’ya vardığımızda bizden önce bazı arkadaşların geldiğini ve çadır kurma işine soyunduğu gördük. Bizlerde güç bela çadırımızı bir ceviz ağacının altına konumlandırdık. Akşam etkinliği için Cemal ve Gözde Hocam ile Arslanköylü Tiyatro oyuncuları ile Yün Bebek Filmi senaristi ve yönetmeni Ümmiye Koçak’ı Arslanköy’den alıp Şaymana’ya getirdik. Film gösterimi ve sonrasında söyleşi gecenin ilerleyen vaktine kadar devam etti.
Bizler ilk günün yol ve etkinliğin yorgunluğu ile yatma hazırlığı yapmışken müzik ziyafeti olduğunu duyduk. Dahil olamasak da dışarıdaki müzik seslerini çadırın içinden dinleyerek uykuya daldık.
Sabah erken kalkan kızım Beren ile doğa yürüyüşü yaptık. Yürüyüşümüze kampın maskotu olan ve çocuklarla güzel bir diyalog kuran Şila isimli köpek de eşlik etti. İkinci gün bizim de dahil olduğumuz atölye çalışmaları ve Roza’nın rehberlik ettiği doğa yürüyüşü ile geçti. Bizler ve çocuklar eğlendik, bilgilendik heybemize yeni şeyler ekledik. Bu gece erkenden uyumayıp saza ve söze eşlik edeceğiz dedik. Bağlamada Cemal ve gitarda Berdan’ın ustalıkları ve Meral Hocamın sesleri geceye, Toroslar’a ve yakılan kamp ateşine eşlik ediyordu. Biz çocuklarla daha fazla eşlik etmek istedik ama uyku galip geldi ve dinlenmek için çadırımıza çekildik. Son gün sabah çadırımızı toplayıp eşyalarımızı araca yerleştirdik. Tarsus ve Erdemli Orman Okulları hakkında öğretmenlerimizden bilgiler edindik. Başka bir eğitimin; yani doğada, doğa ile eğitimin mümkün olduğunu öğrenip bilgilendik. Kapanış etkinliğimiz ne umduk ne bulduk sorularımız ve yanıtlarımızla oldukça güzel sona erdi. Öğretmen Ağı kamp ekibi ile toplu fotoğraf çekimi ve vedalaşma ile Öğretmen Ağı “Burası Tamamen Bizim” kampımız sona erdi. Kampta daha önceleri tanıdığım, Ağ aracılığıyla yakınlaştığım bir kısmı ile de yeni tanıştığım arkadaşlar: Cemal, İsmail, Gözde, Savaş, Şahin, Türkay, Buket, Gülcan, Burak, Sefa, Meral, Yasemin, Ergin, Batuhan, Roza, Dilan, Nilgün, Seval, Bahar, Aysun, Fahrettin, Sercay ve ismini unuttuğum, sayamadığım nice dostlara katılımları, katkıları ve emekleri için teşekkür ediyorum. Sağ olun, var olun…
Bu arada Şaymana’dan dönerken Sunturas Şelalesi’ni de görme imkanımız oldu. Görmeyen arkadaşlara mutlaka görün derim. Kamp sonrası geriye dönüp düşündüğümde iyi ki Ağ’a katılmışım,iyi ki bu kamp hayali gerçekleşmiş, iyi ki bu kampa dahil olmuşum diyorum.
Ne güzel anlar ve anılar biriktirdik. Bir başka Öğretmen Ağı etkinliğinde yine sizlerle hep beraber olmak, şarkılar söylemek ve güneşe gülümsemek dileğiyle.
Buket Sönmez
Öncesi
Öğretmen Ağı Yaz Kavuştayı günü İsmail’in benimle de paylaştığı “Burası Tamamen Bizim” kamp görselini gördüğümde ne yalan söyleyeyim, bu yıl olacağına ihtimal vermedim. Sonrasında İsmail harekete geçtiklerini söylediğinde de inanılmaz bir mutluluk ama biraz organizasyon sorumlusu refleksi ile yaklaştım. Oysa ki simdi bakınca hissettiklerimle o gün İsmail’e yazdıklarımın bir alakası yokmuş. Sanırım hala bir hayalin gerçekleştiğini algılamamışım. Günler geçti, çağrı metinleri hazırlandı ve Kolaylaştırıcı Ekip olarak büyük bir heyecan ve mutlulukla süreci takip ettik. Tüm süreç tam da Ağ’ın felsefesine uygun olarak, öğretmenin öğretmenle beraber inisiyatif almasının en somut hali idi. Batuhan’ın katılmaya karar vermesi beni mutlu etti ancak ben nedense harekete geçmekte tereddütler yaşadım. Ama içim içime de sığmıyordu bir yandan da. Gitme konusunda gelgitler yaşarken Şahin’in de gitme isteğini duymam ve yola çıkma kararını almamız sanırım sadece dakikalar aldı.
Yol
Mersin Arslanlıköy’e doğru yoldayız sonunda. Yol durakları belirsiz ama varacağımız yer “Burası Tamamen Bizim Kampı”. Fonda güneye her gidişimde yolda dinlediğim Bulutsuzluk Özlemi şarkısı!
“Yolda güneş yükseliyordu
Güneye giderkeeen!”
Yol boyunca hepimizin kavuşacağı o anı hayal ediyoruz, bu hayale Ağ’a dair hayalleri katarak yol kısalıyor. Her zaman olduğu gibi koşullar ne olursa olsun içimizde barınan umudun eyleme dönüşmesinin parçası olacağımı biliyorum.
Şaymana tesislerine doğru tırmanıyoruz. Yolun zorluğu ve güzelliği her zaman olduğu gibi birbiri ile yarışıyor. Çiçeklere, ağaçlara, kelebeklere, çeşmeden akan soğuk sulara selam vererek ve göğe bakma duraklarında* nefeslenerek ulaşıyoruz kampa.
Kamp
Kavuştuk. Çadırlar kuruldu. Herkeste tedirgin bir heyecan. Akşamüstü film gösterimi alanının hazırlıklarını gördüm uzaktan. Öğretmen Ağı bayraklarının asılışı, teknik malzemeleri hazırlayan harika çocukların işi ciddiyetle ele alışı, gördüğüm en büyük Öğretmen Ağı görselleri, kalıpları kırma videosunun sesi. O alanın ortasında sadece etrafını seyretmenin anlatılmaz mutluluğunu yaşayan ben.
Sonra Ümmiye Koçak ve arkadaşlarının aramıza katılması, film gösterimi ve yüzüme tokat gibi çarpan film kareleri. Yol boyu özellikle son dönemdeki şiddet olayları ile ilgili yaptığımız sohbetler geliyor aklıma film başladığında. Kafam karışık ve sorularım var. Kafamdaki soruları çöpe atıp, yenilerini sorduran ve sorgulatan bir deneyim. Yapabilirim diyen insanların mücadeleleri ile sunulan bir armağan Yün Bebek. Yeni film haberi ve bir takım güzel hayaller.
Kendisi binlerce kilometre uzakta olsa da aklı ve hayalleri hep Ağ’da olan bir yol arkadaşı ile uzun bir aradan sonra tekrar kavuşma.
Akşam şarkılarla konuşmak, türkülerle eşitlemek kalpleri. Hepimiz ne kadar farklıyız ve bu bizi ne güzel yapıyor hissimi kafama not etmem. İçselleştirdiğimizden olsa gerek, Ağ’ın değerlerinin söze gelmeden bizi birleştirdiğinin farkındalığı. Beraber hem büyük sorularımıza hem küçük adımlarla iyileştirebileceğimiz konulara kafa yormamızın beni güçlü hissettirmesi. Dahil olduğum, kulak misafiri olduğum sohbetlerde ortak dertler, umutlar ve planlar var. Kimse bizden bir şey olmaz demiyor burada. Kimse “müdür izin vermez, olmaz bu iş” demiyor. Kimse “ben mi kurtaracağım memleketi?” demiyor. Kimse büyük iddialar peşinde değil burada. Küçük adımlarla büyük yollar kat edileceğine inanmış bir avuç insanız.
İkinci gün oturumları deneyim paylaşımı ile başlıyor. Gözde’nin heyecanını anlıyorum. Arkasında ısrar var, sabır var, artık yalnız değilim hissi var. Birimiz yorulsa diğerimiz burada güveni cepte. Herkes katkı sunuyor. Soru soruyor. Ağ ile yeni tanışan öğretmenlerimizin gözlerine bakıyorum. Nasıl hissettiklerini, ne düşündüklerini merak ediyorum. Gülümsüyorlar. Burada olup bitenin onlara da geçtiğini gözlemlemek iyi geliyor.
Kamp süresince, belki de Öğretmen Ağı’nda ilk kez katılımcı olmanın hafifliği ile gerçekleştirilen tüm oturumlarda konuya odaklanabiliyorum. Öğreniyorum. Notlar alıyorum. Ağ’da sıkça başıma gelen yine oluyor. “Keşke bu öğretmenlerin sınıflarına yavaşça süzülsem” diye geçiriyorum içimden. Öğretmene inanan bir Ağ’ın parçası olup, öğretmenin etki alanı olan okuldan uzak olmamın zaman zaman yarattığı boşluk, bu anlarda bir nebze doluyor.
Batuhan ile ara ara göz göze geliyoruz. Hayal etmiştik ama bu kadarını hayal etmiş miydik diye birbirimizi yokluyoruz. Ülkenin dört bir yanında Ağ’ın pek çok gönüllüsü var. Burada kaç kişi olduğumuzun, toplamda kaç kişi olduğumuzun önemi yok. Biz çok kalabalığız. Kurduğumuz her bağ bizi birken on yapıyor. Burada ürettiklerimiz sahiplerini bulana kadar dönüp dolaşıyor elden ele ve çoğalıyor. Bu kamp sözle anlattıklarımızın uygulanmış hali. En güzeli de burası tamamen buraya sahip çıkanların.
Teşekkür
Ez cümle, tanımaktan çok mutlu olduğum ve gidip kapısını çalacağım arkadaşlarım var artık. Üç gün boyunca hayranlık duyduğum bana neşe veren, bir an bile şikayet ettiklerini duymadığım, aksine her ortamda dahil olup meraklı gözlerle yanımızda olan çocukların yaşattığı o tarifsiz güzel hissi özleyeceğim. Tüm süreci harika yürüten arkadaşlarım sayesinde (İsimlerini özellikle tek tek söylemiyorum çünkü bir orkestra gibi ahenkli idiler gerçekten) harika bir deneyimle ayrılıyorum. İçimdeki tek burukluk, Ağ’ın Ağ olmasını mümkün kılan ve emeğini koyanların burada olamayışı idi. Ama bu günlük sayesinde bunu herkesle paylaşmamız mümkün olacağı için bunu düşünen aklınıza sağlık. Unutmadan son bir ekleme, kapanış çemberinde benim sesim titredi ama yazdıklarınızı okuyunca ben meğer sizin titreyen kalplerinizin sesi olmuşum. İçim rahatladı :)
Gözde Uysal
Tek başıma çıktığım bir yolculuk vardı. Doğduğum şehirde yalnız hissettiğim için ben olmayı öğrendiğim şehre düzenli olarak gittiğim ve çoğaldığım; bu çoğalma, bu güzellik, kendi memleketimde olamaz mı dediğim. Şaymana’da yaşanan kamp bunun mümkün olabileceğini kanıtladı. Herkesin bahsettiği o akşam; Cemal’in “hadi yapalım mı?” demesi, benim bir heyecanla kabul edişim, sonrasında aklım başıma geldiğinde salgının geçmemiş olduğunu hatırlamam ve birkaç zorluk çıkartışım, hiçbir şeye engel olamadı. İsmail’in dalgacı gamzelerine, Cemal’in vakur ve empatik tavrıyla ve bir çocuğu kandırırcasına söylediği “Gözde çadırını en uzağa kurarız, yanına kimseleri yaklaştırmayız” sözleri eklenirken kimsenin hayaline engel olmak gibi bir hakkım olmadığını hatırlayıp coşkularına ben de katıldım. Hep beraber çevrimiçi toplantılar düzenledik, herkes kendi deneyimi ölçüsünde neler yapabileceğini anlatırken dolu dolu bir kamp programı oluşturduk.
İlk akşam için Nilgün, benle Roza’yı evlerimizden aldı. Alışverişimizi yapıp yola koyulduk. Yolda bir yandan ilçe zümre toplantısında okulumdaki uzaktan eğitimle ilgili rapor verirken, bir yandan şoförümüzü besliyor, diğer yandan da Roza’ya mı poz versem yoksa yolun güzelliğini mi çeksem ikilemini yaşıyordum. Bunları düşünürken yol su gibi akıp gitti ve kamp alanımıza vardık. Kabilemizin otağını kuracağımız yeri belirleyip çadırlarımızı kurmaya başladık. Yapılacak çok iş vardı. Film gösterimi ve diğer etkinlikler için yapılacak yerleri belirlemek, bir yandan da katılımcıları karşılamak gerekiyordu. Derken, hiç beklemediğim Buket’le Şahin merdivenlerden indi. Yine kör olası salgını unutup onlara sarılırken buldum kendimi. O esnada gözlerim hep Meral’i aradı durdu, o gelince her şey tamam olurdu. Sonunda Sefa ile birlikte geldiler. Teknik ekip de tamamlanmıştı. Hemen Sefa ile film gösterimini yapacağımız yere gittik, projeksiyonun kurulacağı yer vs. belirlendi. Bu esnada Burak yemek listesi yapıyordu derken vakit gelmişti, Arslanköylü kadınları yani akşam göstereceğimiz “Yün Bebek” adlı filmin yönetmen ve oyuncu ekibini köyden almamız, alana getirmemiz gerekiyordu. Yücel ve Cemal’le gidip aldık. Filmden önce Savaş ufak bir tanışma, ısınma etkinliği yaptırdı ve filmi izlemek üzere sandalyelerimizi kapıp alana koştuk. Filmdeki küçük çocukta kendi küçüklüğüm geldi gözlerimin önüne, o sert kadın anneannemi hatırlattı ve bir şeyler düğümlendi boğazımda. Tam da İstanbul Sözleşmesi tartışılırken ve biz kadınlar siyah beyaz fotoğraflarımızı paylaşmaya başlamışken ve erkeğin kadına şiddetinden bahsederken, Ümmiye Koçak filminde hiç erkek oyuncuya yer vermemesinin sebebini kadının kadına şiddetine dikkat çekmek amacıyla yaptığını açıklamış ve farkını tekrar ortaya koymuştu. Sonrasında film ve öğretmenler üzerine yapılan güzel söyleşinin ardından, misafirlerimizi evlerine bırakıp döndüğümüzde Öğretmen Ağı’nın olmazsa olmazı akşam eğlencemiz başlamalıydı. İnsanlar muhteşem müzik eşliğinde zaman zaman şarkılara eşlik ediyor zaman zaman da koyu sohbetlere dalıyordu. O gece saat 5:00 de yatıp 5:50 de uyandım. Uyandığımda altımdaki şişme yatak çoktan sönmüştü. Biraz Nilgün’ü rahatsız edeyim dedim, olmadı çıktım çadırdan. Meral’le birlikte temizliğe giriştik. Kahvaltımızı yapıp o günkü 1. Etkinlik için toplandık. Öğretmen Ağı hikayemizi anlatmaya başladı Batuhan, o anlatırken ince detayları düzeltti Buket, ardından konuşmak isteyen herkes kendi deneyimini paylaştı. Böylelikle yeni gelenlerin aklında da bir şeyler somutlaşmaya başladı. Ben uykusuzum, konuşmamın ortasında uyur kalır mıyım, dilim dolaşır mı diye düşünürken anlatmaya başladığımda o düşüncelerimden hiç eser kalmamıştı çünkü Ağ hikayesi bana hep güç verirdi.
Sonra ardı arkasına etkinliklerimiz gayet güzel aktı gitti, herkes bir arada bir şeyler yapabilmenin mutluluğuyla etrafa gülücükler dağıtıyordu. Söylemeden geçemeyeceğim “Doğa ve Matematik Atölyesinde” herkesin içindeki, “Escher”ı görmek ve aşık olduğum bu adamı başkalarıyla paylaşıp beraberce bir şeyler üretebilmekten aldıkları hazzı duyumsamak benim için tarif edilemez derecede güzel bir duyguydu. (Eserlerinizi saklayacağım). Türkay’ın atölyesinde canla başla çalışırken parmağımın mermerin altında kalmasından hiç canım yanmadı. Yok yok kırılmadı, sağlam! “Doğa ve Edebiyat” panelinde Nilgün, Mustafa ve Yücel’in paylaşımları, sonrasında oluşturduğumuz müthiş hikaye, hala kulaklarımda.
Gelelim son günümüze… Orman Okullarımızla arada yaptığımız sohbetlerle heyecanlanıp müthiş bir paylaşım olacak diye içimden geçirmiştim ve etkinlik bittikten sonra da yanılmadığımı gördüm. Sercay, Nalan, Fahrettin ve Aysun hocalarımızdan orman okullarının işleyişiyle ilgili aldığımız bilgiler de çok kıymetliydi. Tamam, bitiriyorum çok uzattım. Beni en çok heyecanlandıran kısım değerlendirme kısmı ne umduk, ne bulduk kısmıydı. O kısımda herkesin güzel duygularından ve mutlu yüzlerinden anladığım kadarıyla bu Ağ devam edecek, büyüyecek, kocaman olacak. Hayallerimize yeni hayaller eklenecek ve eminim sizin gibi güzel insanlarla gerçek olacak. Hatta kampın bitmesinin ardından Yasemin’in yanıma gelip “hocam, bir dahaki sefere doğa ve müzik yapabiliriz” demesi bile bunun bir göstergesi. Bu arada Dilan, her zaman yanındayım. Olmaz diyenleri hiç ciddiye alma, her şey zamanı gelince elbet olur. Sanırım vedalaşırken Buket’e fazla sarılmışım. Gözyaşları bende kalmış.
Hatice Utaş
Bir Öğretmen Ağı klasiği diyebilirim.. Gözde Uysal sayesinde tanıştığım Öğretmen Ağı’nın yine çok keyifli geçen etkinliğiydi. Son gün katılabilmiş olmanın verdiği kıskançlığı hala içimde yaşıyorum.. Keşke daha erken gidebilsem ve daha uzun süre orada kalabilseydim. Oradaki herkesin birbirine bir şeyler kattığı, huzurlu ve keyifli bir etkinlik olmuş çünkü. Meral beni aradığında, katılabileceğimden emin değildim. Ancak Öğretmen Ağı, zaman ayırmayı hak eden bir topluluk. Kısa da olsa zaman ayırmalı ve katılmalıyım diye düşündüm.
İki çocuğumla, adını daha önce defalarca duyduğum ama hiç gitmediğim Arslanköy’e doğru çıktık. Ve tabi ki yanlış yola girdik. Ama o yanlış yolun sonunda ‘herkes kısmetini yer’ diyerek bizi karşılayan ve yaptıkları ‘bazlama’dan bize de veren Arslanköylü bir teyze, o günün unutamayacağım ilk hatırası oldu.
Sonunda kamp yerine ulaştığımda ise, hem daha önceden tanıştığım, hem hiç tanımadığım, hem de tanışmak isteyip de fırsat bulamadığım insanların ortak amaç için bir araya geldiği bir ortama girdik. Çocuklarım yeni arkadaşlarının ve doğanın keyfini çıkarırken, ben panelde okul dışı eğitimle ilgili çalışmalarımdan ve projemden bahsetme fırsatı buldum. Herkesin diğerlerine öğreteceği çok şey olduğuna inanıyorum. Ben de bu kampta geçirdiğim sürede ‘öğrendim’. Bu da kampla ilgili unutamayacağım şeylerden birisi oldu..
Nihai cümleler; iyi ki zaman ayırdım, iyi ki gittim, iyi ki öğrendim.. Tekrarını ısrarla istiyorum ve bekliyorum. Teşekkürler Öğretmen Ağı şemsiyesi altında buluşanlara..
Roza Arduçluoğlu
Öğretmen Ağı; Sevgili arkadaşım Nilgün’den duymadan önce tanıdığım, bildiğim bir oluşum değildi. Bir gün bir an da deyiverdi Nilgün: Haftaya Öğretmen Ağı’nın Şaymana’da kampı var, sen de gelsene. Hem iyidir, hoştur bizim etkinlikler ve arkadaşlar diye de iliştiriverdi ayrıca. “Güzel bir doğada güzel insanlarla birkaç gün vakit geçirmek; hımm neden olmasın ki” dedim kendime☺️ Yola koyulduğumuz gün kamptan bağımsız olarak bir sürü telaş, karmaşa ve can sıkıntısı ile boğuşuyordum aslında. Hatta yolun başında bir yerlerde “Vaz mı geçsem?” diye şöyle bi yokladım kendimi. Yol boyunca sevgili Nilgün’ün bana hep iyi hissettiren enerjisi, o gün tanıştığım sevgili Gözde’nin pozitif enerjisi. Yolu yarılamışken tam da önümüzde seyreden İsmail ve Cemal’in bulunduğu arabadan Evrim ve Sidar ile şöyle bir selamlaşmak. Gitsen iyi olacak dedi içimin sesi. Orda bir karar verdim işte: “Bırakıver şu can sıkıntılarını bir yere ve gittiğin yerde bir şekilde insanları izle, sohbet et, iletişim kur, becerebilirsen bir şeyler çek ve içinde bulunduğun güzelim doğanın hakkını vererek birkaç gün geçir. Döndüğünde yine zamanın olacak can sıkmaya”. Neyse efendim kamp alanına girer girmez arkadaşların keyifli neşeli halleri, çocukların sevecenliği, güzel insanlar falan derken o üç gün nasıl geçip gitti anlamadım açıkcası. Yok yani üstüne bir de film yapmışız bizim çocuklarla, daha ne isteyeyim. Çokça şanslı hissettim. Her şeyden önce müzik bir harikaydı. Meral o ne güzel bir ses, tını.. Sevgili Cemal bağlama çalsın ben saatlerce dinlerim; ki salt bağlamayı öyle uzun uzun dinlemişliğim yoktur. İsmail ve Berdan’ın (Berdan’ın ismini de bi doğru söyleyemedim ya; yanarım yanarım ona yanarım) bağlama ve gitar ile yaptıkları. Yani bence iki gece de gayet yüksek kalitede bir müzik vardı. Sağolun var olun arkadaşlar. Sevgili Nilgün bu bölümde sana yer veremiyorum. Lakin sesin ile ilgili yorumları kampta yapmıştım 🙈🙈
Etkinlikler süresince elinde bir kamera ortalıkta dolanan bir kadın olarak; şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki; gayet keyifli ve öğretici etkinliklerdi. Sunumlarda ya da etkinliklerde arkadaşların hem olumlu tavırları hem meselelerine hakim oluşları takdire şayan. İsim hafızası yeterince iyi olmayan biri olarak nasıl şu an bazılarınızın ismini bilmiyorsam ve bildiklerimi de bir süre sonra unutacak olsam da; yüzleriniz ve duygularınız bende güvende☺️ Yaşadığım durumlar, sohbetler ya da sadece tanışlıkların bende yarattığı değişim ya da ne bileyim nerelere temas ettiğine önem veren biri olarak; kamp kesinlikle beni keyiflendirmenin yanı sıra umutlandırdı. Böylesi nitelikli, kaliteli bir grubun benim meslek alanımda olduğunu bilmek kesinlikle umutlandırıcı 😇 Ha bir de çok uzatmak istemiyorum fakat değinmeden de geçmek istemiyorum; onlar ne güzel çocuklar öyle yaa🎈 Aferim hepsine… Sonuçta insanlar öyle ya da böyle; bir inanç, bir genetik faktör ya da benzerlikler üzerinden bir araya gelip bir topluluk oluşturuyor. Ki topluluk olma fikri benim açımdan iyi bir şey olmanın yanı sıra kaygı da verici aynı zamanda. Çünkü gruba dahil olunca riskli şeyler ya da sorumluluklarda yaşamanız kaçınılmaz oluyor. Şöyle bir düşünüyorum da, benim Evrim, Taylan, Sidar, İpek, Hüseyin, Erdem yaşlarında yeğenlerim, öğrencilerim, komşu çocuklarım var. Ve benim temas ettiğim tüm çocuklar o kamp ortamında tanıştığım güzelim çocuklarla karşılaşacaklarsa kaygılanmama hiç gerek yok. Mesela 16 yaşında ve yeni tanıştığım bir genç adamla ne güzel bir sohbet ettik ateş başında ya da 13 yaşında bir genç kadın hayatın başka başka noktalarını da görmemi sağladı. Yeterince kaliteli espriler olmasa da 😇 yüzümü güldürmeyi başaran, gözlerindeki aydınlıkla içimi ısıtan genç adamlar kadınlar tanıdım ne mutlu bana 🌺
Günler sonra eve dönüp görüntüleri ilk izlediğimde hissettiğim duygudan yola çıkarak biraz da aslında, yıllar sonra da olsa dönüp kendimize bakabileceğimiz, güleceğimiz, yer yer eleştireceğimiz belki anlarımızın kayıt altında ve bir arada olması da kesinlikle kampın bonusu oldu benim için. Hissettim mi ettim; değiştim de elbet… Sağolun var olun hepiniz 🦋🍀🎈
Nilgün Karayılan
Öğretmen Ağı’nın hem eskisi hem yenisiyim. Şöyle oluyor; Ağ’ın Mersin ayağını oluşturan ilk toplantılarda vardım. Hem canım burçdaşım ve arkadaşım Gözde’ye destek olmak, hem de bizim Kabiledeki güzel insanlar bir işe el atıyorsa orada güzel şeyler yaratılacağından emin olduğum için. Böylece Öğretmen Ağı ile de tanışmış, birbirimizden hoşlanmıştık. Ancak kader ağlarını ördü ve artan iş yoğunluğum beni sonraki çalışmalardan ayırdı.
Bir süre sonra da bulunduğum whatsapp grubunda kamp fikri konuşulmaya başlandı. Ben tabii Ağ’a dahil olmadığımı düşündüğüm için hiç üzerime alınmadım yapılan iş bölümü yazışmalarını. Kendi tembel ve küçük dünyamda mutlu mesut yatıp yuvarlanırken Cemal’in ölümcül sorusu beni tatlı rüyalarımdan uyandırdı: “Nilgün, sen nasıl katkı sunabilirsin bize?” Yani bir katkı sunacağım kesindi de ne yapacağıma karar vermem gerekiyordu. Bilenler bilir, Cemal’in dünyasında demokrasinin tanımı biraz değişiktir. Orada herkes kendi hür iradesiyle Cemal’in istediklerini yapar. Karizmatik ses tonundan sanırım, kendimi bir anda etkinliğimi planlarken buldum. Yeniden ağa takılmıştım.
Sonrası çorap söküğü gibi geldi. Önce sevgili arkadaşım Roza’nın Ağ’a dahil olmasını önerdim (onun kim olduğunu yazmayayım artık isterseniz, herkesin malumu), sonra da hazırlıklarımızı tamamlayıp yola çıktık. Önde Cemal, İsmail ve çocukların bulunduğu araba; arkada ben, Gözde ve Roza. Aslında sırf yol hallerimizi anlatsam, içinde sıcak, ter, gözyaşı, gerginlik, kahkaha ve Hande Yener bulunan bir yol filmi çıkardı ortaya (iyi fikir, bu bir kenarda dursun).
Kampa vardık, tecrübeli kampçılar İsmail, Cemal ve çekirdekten yetme kampçı çocukları Evrim ve Sidar’ın yardımlarıyla çadırları kurarak işe başladık. İlk gün için her şey tamam gibiydi ama bir şey de eksikti sanki. Eksikten çok bir yoksunluk hali. Sonra Meral harika çocukları Berdan ve Taylan’la çıkıp geldi. Meral’in sessiz ama etkili dokunuşlarıyla, bir anda her şey tamamına erdi. Hatta çocuklarıyla çadırını kurarken bir şarkıda geçen mısradan yola çıkarak yorumlar bile yaptık, felsefeyi de aradan çıkardık diyeyim, gerisini siz anlayın.
Saatler ilerledikçe hem Kabilemiz hasret gideriyor hem de yeni arkadaşlarımızla usul usul kaynaşıyorduk. Ne yalan söyleyeyim, birbirini tanımayan bu kadar insanın ilk kez doğa ortamında bir araya gelmesinde kesin bir aksilik çıkacak, tadımız kaçacak diyordum, olmadı. Doğanın kendi düzenine dahil olmak bizi de sakinleştirdi sanki, gördüğüm duyduğum kadarıyla hiç kimse –çocuklar da dahil- en ufak bir pürüz çıkarmadan zorluğu da keyfi de yaşadı. Yemek sonrası ilk akşamın etkinlikleri birer birer yapılırken, benim de dahil olduğum yarınki etkinliğin gerginliğini yavaş yavaş hissetmeye başladım. Anlatacaklarımı kafamda planlamış, yeni tanıdığım zümre arkadaşlarım Mustafa ve Yücel hocalarımla da üzerinden geçmiştik ama..
İlk günün etkinlikleri bitince, o çok özlediğimiz kamp ateşimizi yaktık ve hem bir arada olmanın hem de bol yıldızlı gökyüzü ve yayla serinliğinin tadını çıkarmaya başladık. Çaldık, söyledik, kahkahayı da bir türkünün peşine takılıp gelen efkarı da paylaştık. Ceviz ağacının yaprakları tatlı bir esintiyle kıpırdıyor, yıldızlar bize bakıyordu. Geceydi, uyumak lazımdı.
Ertesi günkü etkinlikler göz açıp kapayıncaya kadar geçti desem, yalan olmaz. Kimi etkinliklerde öğrenci olduk, kiminde organizasyona yardımcı, kiminde anlatıcı. Evet, Doğa ve Edebiyat etkinliği geldi çattı. Tanımakla mesut ve bahtiyar olduğum birer beyefendi Mustafa hocam ve Yücel hocam kendi bölümünü tamamladığında sıra benim anlatacaklarıma gelmişti. Buraya kadar okuduysanız anlamışsınızdır ki, ben hiçbir şeyi kısa ve öz olarak anlatamıyorum. Bu yüzden ciddi ciddi süreyi aşma tedirginliği yaşadım. Ama korktuğum olmadı. Ufak bir sarkmayla anlatımımı tamamladım, dinleyicilerin beden dili ve sonradan yanıma gelen arkadaşlarımdan da anladığım kadarıyla iyi bir sunum oldu. Sıkılmadan ve eğlenerek dinlediklerini söylemeleri beni mutlu etti. Bilirsiniz, öğretmen camiasına bir şeyler anlatmak pek kolay değildir. Hem de kıymetli Kabilem, madem ki benden bir şey istemiş, o yüzden ortaya güzel bir iş çıkarmalıydım. Dönütlerin hepsi iyiydi, Kabilemizin nazlısı İsmail bile olumsuz bir değerlendirme yapmadığına göre, görevimi başarıyla başarmıştım.
İkinci gün bizim etkinlikten başka sabah Gözde’nin moderatörlüğünü yaptığı deneyim paylaşımında İstanbul’dan gelen misafirlerimiz Batuhan ve Buket’ten Öğretmen Ağı’nın ortaya çıkışını, Gözde ve diğer paylaşımcı arkadaşlardan Mersin’deki gelişme sürecini dinledik. Öğretmen Ağı’nın ne olduğunu ve olmadığını zaten biliyordum ama tarihçesini; daha doğrusu bir umut, bir hayal peşine takılan insanların giderek büyüyen bir öğretmen ailesine dönüştüğünü izlemek iyi geldi. Ben de burdan kendi umut ve hayallerim hakkında biraz kopya çekmiş olabilirim.
Gözde’nin Doğa ve Matematik atölyesinde onun Matematik benim resim dediğim birtakım şeyler yaptık. Şaka bir yana doğadaki Matematiğin estetiğe dönüşümü üzerinde düşünmek, hele de koca koca insanların çocuklar gibi ve çocuklarıyla birlikte kesme, yapıştırma, çizme ve boyama yapmaları ruhumuzun gün görmemiş yanlarını ortaya çıkardı. Ben hariç. Çevremdeki herkes harika çizimler ortaya çıkarırken ben anca kendi karikatürümü yapabildim. “Bayan Ananas Kafa”. Böylelikle resim konusunda ne kadar yeteneksiz olduğum bir kez daha anlaşılmış oldu. Ama Gözde’nin bile hayranlığını kazanmış olan Escher’i tanımış olmak kârdır yine de. Ortamlarda “oo çok iyi bilirim” derim kim bilecek ;)
Türkay’ın Doğada Yaratıcı Düşünme atölyesi başlarda beni biraz zorladı. Demek ki pek de yaratıcı biri değilmişim diyerek kaytarmaya çalışsam da tüm katılımcılar o kadar neşeli ve istekliydi ki aradan sıvışamadım. Sonuçta bütün takımlar ortaya çok eğlenceli sunumlar çıkardılar. Anlaşılan yaratıcılık sınırlarımı zorlamak böyle neşeli anlara da sebep olabiliyormuş. Aslında bu etkinlikten bende en çok kalan şu oldu: Zaten bildiğim konularda konuşmak, üretmek kolay da tamamen yabancısı olduğum alanlarda bir şeyler yapmaya zorlandığımda hissettiğim çaresizlik ve olumsuz duyguları belki benim derslerimde de hisseden öğrencilerim vardı. “Bu anlarını unutma Nilgün,” dedim kendime, “sınıfta gözlerini daha da aç bundan sonra, belki dersin bitmesini iple çeken umutsuz bir öğrenci vardır oralarda, gör onu..”
Gezerek çeken, çekerken çiçek toplayan, ceplerinden lavanta taşan Roza’cığımın doğa yürüyüşü ve doğadan çiçek, bitki aparma etkinliğine katılamadım çünkü gün boyu değişen rollerden kaynaklanan psikolojik yorgunluk, ateş başında çalıp söylemekten yorgun düşen beden ve bizi bekleyen bir güzel kamp akşamı daha. Biraz enerji toplamam lazımdı, çadırıma usulca sızdım. Geri dönenlerin mutlu yüz ifadelerini ve daha sonra etkinlikte çekilmiş fotoları görünce azıcık kıskanıp pişman olmadım desem yalan olur ama…
Son gün Meral ve Gözde’nin moderatörlüğünde yapılan Orman Okulları tanıtımı galiba en çok yararlandığım, zihnime çağ atlatan bir etkinlik oldu. Bu tip öğrenme ortamlarının ülkemizde de olduğunu hiç bilmiyordum, hem de çok yakınımdaymış. Daha çok küçük yaş grupları ile çalıştıklarını öğrenmekle yaşadığım hayal kırıklığı, benim yaş grubu öğrencileri de götürebileceğim etkinlikler de olduğunu duyunca heyecana dönüştü. Gerçekten sabırsızlanıyorum ve zamane çocuklarını bazen kıskanıyorum galiba.
Daha anlatılabilecek pek çok şey var ama yazılmış olabilir, tekrara düşmek istemem. Zaten canım ciğerim Roza her şeyi kayda aldı. Harika bir BTB kamp belgeseli bizi bekliyor. Ama ben kendi adıma kamp günlerime dönüp baktığımda hayatımdaki yerini iyice sağlamlaştıran sevgili arkadaşlarımla hayatıma yeni giren güzel insanlar görüyorum. Yaptığından daha fazlasını yapabileceğini bilen, bunu nasıl ve kimlerle yapabileceğine kafa yoran; daha iyisini, daha güzelini ortaya çıkarmak için yeri geldiğinde öğrenci olmaktan geri durmayan güzel öğretmenler. İsimleriniz değil belki ama yüzleriniz, heyecanınız aklımda. Hayatın türlü çeşitli numaralarına karşı Haldun Taner ustanın “insandan ümit kesilmez” sözünü hep hatırlayıp iyimser yanını korumuş biri olarak, hem de bu salgın günlerinde böyle insanlarla aynı ortamı paylaşmak çok iyi geldi. O kadar da yalnız değilmişiz, Zeki Müren de bizi görüyormuş mesela.
Gülcan Demirkeser
Aslında hiçbir şeyin sahibi olmadığımızı anlamaya ve uygulamaya giden yolculuğumda bir kavramı olabildiğince sahiplenmek, ona sımsıkı sarılmak ve bundan beslenmek… İşte bu Öğretmen Ağı!
Öğretmen Ağı’na inancım güvenim o kadar yüksek ki onunla ilişkili herşeye varım. Ağ’ın ruhunun en temel vurgusu sanırım benzer enerjilerin benzer enerjileri çekmesi; duyguların aynılığı. Ve kamp vesilesiyle oğlum Erdem’in buna şahitlik etmesi ile Ağ ruhunun ona da üflenmesi.
Kamp anlatılmaz yaşanır değil; nitekim anlatımlar müthiş. Benim kısaca aktarabileceklerim planlı, düzenli, ihtiyaçları karşılayan bir kamptı; öylesine ayakları yere basan. İyi ki varsınız, iyi ki varım… Nicelerine sevgiyle hep birlikte:))
Türkay Tol
Çocukluğumda yaz ayları çadır kamplarında geçti diyebilirim. Ama bu çok uzun yıllar önceydi, üzerinden asır geçmiş gibi yani. “Güneyde yerel kavuştay yapalım mı?” sorusuna “hatta kamp şeklinde doğada olsun ne güzel olur” diye cevap verileceğini hiç tahmin etmemiştim.
Pek ciddiye de almadım zaten kamp teklifini ama gel gör ki malum süreçler, bizim kavuştay ötelendi ötelenmesine de bizim kamp çılgınları boş durmadılar tabi. Uzun zamandır kamp planını uygulamak için fırsat kolluyorlarmış.
Pandemi ne yaptıysa bana “gerginimsi bir heyecanla” tamam dedim kamp fikrine. İyi ki de tamam demişim çok keyifli bir ortamda güzel insanlarla geçmişi geleceği konuşmak, doğayı doğalı yaşamak, atölyelere katılmak, yemeğini paylaşmak, şarkı söylemek, gülmek eğlenmek, burası tamamen bizim demek, bana çok iyi geldi. İstanbul’dan Hatay’dan Amerika’dan ve tabi ki Adana-Mersin’den (ayıramıyorum bu 2 şehri) dostlarla kavuşmak yazıma neşe kattı. İyi ki varsınız.
Sefa Avcı
Her şey bir yaz gecesi başladı; kamp fikrini ilk duyduğumda çok sevindim çünkü kamp gece boyunca uyumasam da yıldızları izlesem diye düşünceler geçti aklımdan, genelde kamp olunca çadırı kurarım ama uyumam. Meral hadi gidelim dedikçe içim içimi yedi ama bir yandan çok istediğim şeylerde hep bir aksilik çıkar olmazdı. Bu yüzden son ana kadar gidip gidemeyeceğim belli bile değildi, gideceğim gün son dakikasına kadar hazırlandım ancak. Ve yola çıktık. Yol yabancı değildi ama heyecan insana her bildiğini unutturuyormuş bunu daha iyi anladım yolda.
Kamp yerine geldiğimizde çadır yeri için çok düşündüm ve çadırı kurmadan sinema için hazırlıklara geçtik. Her gelen arkadaşla yeni bir şekil verildi ve en sonunda tam istediğimiz güzel bir yer ayarladık. Bu ara herkesten uzak bir yere kurdum çadırımı kimseyi rahatsız etmeyeyim diyerekten. Ümmiye teyze geldi, her zamanki güleryüzlü tavrıyla. İlk defa orda karşılaştım ama sanki yıllardır tanıyor gibiydim. Filmden ve söyleşiden sonra toplu fotoğraflar çekildi. Genelde fotoğraf çekenler toplu fotoğraflarda olmaz malum ben de genelde foto çektiğim için Ümmiye teyzeyi bir anda yanımda buldum dedim bari birlikte bir foto çekilelim. Tabii ki selfie olmadan olmaz kuzum dedi sarıldı ve o an kamp farklı bir anlam kazandı diyebilirim. Kampta hiç görmediğim insanlar da vardı daha önce karşılaştığım insanlar da, ama hepsi de sıcak ve samimi, sanki yıllardır tanıyorum, ismini bilmesem de yardıma gidilip hep birlikte yapıldı etkinlikler.
Akşam müzik şöleni tabii ki hep birlikteyiz on yıldır birlikte çalıştığım ama sesini ilk defa duyduğum arkadaşım beni her şeyden çok şaşırttı. Neden daha önce böyle bir ortam olmamıştı demek ki öğretmen ağının farkı burda ortaya çıkıyordu. Çok yakınımda olduğu halde uzakmışım ama bu sayede hem yakınımı görme fırsatım hem de çoook uzaklardan gelen değerli insanları tanıdım. Ayrıca ateş başında Şahin hocamın iyi ki kampa gelmişim sözlerini unutmayacağım. Kamp notlarım çok çok fazla çünkü her deneyim benim için ayrı bir anlam kazanıyor. Her öğretmenin deneyimlerini dinlemek ve gerektiğinde fikirleri rahatça kesilmeden söylemek benim için çok önemliydi.
Her güzel şey gibi kamp da çok çabuk geçti anlayamadım bile, keşke daha fazla kalabilseydik. Son gün yola çıkacağımız için toparlandık ve deniz ve orman okulları ile ilgili deneyimleri ayrıca Hatice hocamın projesini dinledik ve bana yeni fikirler üretmeme sebep oldu tabii ki. Öğretmen Ağı’na katılma sebebim Meral Deniz’e ayrıca teşekkür ederim, iyi ki kamp için ısrar etmiş yoksa çok pişman olacaktım buna eminim..
Dilan Karakoyun
Güneşli ve Mersin’de sıcağın kendini hissettirdiği bir pazartesi günüydü. Günler öncesinden heyecanla başvurduğum ve arkadaşlarımın da katılmasını istediğim bir programdı. Ne yazık ki kampa hevesli olan arkadaş sayım az bu yüzden iş başa düştü deyip hazırlanmaya başladım. Yollar benim için pek de güzel geçmedi açıkçası. Yolların bozuk olduğu bir yerden geldim. Aklımdaki düşünce şuydu: “Acaba herkes bu yoldan geçti mi?”
Kamp alanına varınca, çadır kuran, koşuşturan, dinlenen insanları görünce rahatladım doğrusu, hem yolların kötü olmasına değdiğini hem de tek katıldığım ilk kamp programı olması dolayısıyla tedirginliğimi atmama yardımcı oldu. Sercay hocamın çadırımı kurarken yardım teklif etmesi, kollektif yaşanacak birkaç günün habercisiydi. Burası herkesin gelip bir işin ucundan tutmayı istediği, kendinde olanı paylaştığı ve bunu yaparken mutlu olduğu bir yerdi.
Ertesi gün programımız devam etti. Nereye gitsem, neye katılsam her zaman en değer verdiğim, insana katkısının sınırsız olduğunu düşündüğüm şeylerden biri deneyim paylaşımıdır. Öğretmen Ağı’nda deneyim paylaşımları da hep bir başka oluyor. Ben onların deneyimlerini dinlerken sanki onlarla o anlara geri dönüyorum gibi hissediyorum.
Gün içerisinde aslında katıldığımız doğa ve matematik, doğa ve edebiyat, doğada yaratıcı düşünme atölyeleri, yaşadığımız yüzyılda doğadan nasıl kopuk yaşadığımızı ancak doğadan geldiğimizi ve doğaya döneceğimizi hatırlatırcasına her zaman her yerde olduğunu hissettirdi. Akşam ateşin başında geçirdiğimiz vakitlerde yine herkes bir arada. Birbirini tanımayan insanlar, aslında birbirini en çok anlayan, tanıyan insanlarmış. Herkes mutlu herkes umutlu, kimse yaşanan anların bitmesini istemiyordu. Söylenen müziklerin bile ruhu beslediği, eğitime ve hayata dair umutların sönmesini engelleyecek müziklerdi.
Son güne geldik artık, burada bir hüzün kaplıyor beni… Aslında herkesi. Çünkü iki günde herkes birbirine çok alıştı. Çalıştığımız okullarda yaşadığımız yalnızlığı geçirdi. Ben kamptaki insanlarla aynı okulda çalışmayı, öğrencilerin hayatına beraber dokunabilmeyi hayal ettim. Çünkü herkesin birbirine katacağı çok şey var.
Öğretmen Ağı’nı tanıdığım için çok mutluyum. İyi ki varsın Öğretmen Ağı, İyi ki varsınız burada tanıdığım tüm insanlar :)
Savaş Keskin
Adana ve Mersin Öğretmen Ağı grubu olarak birlikte kamp yapalım fikri atıldı. Birkaç kişi arasında epeyce konuşulup tartışıldığını sonradan öğrendiğim kamp fikrinin olgunlaşması biraz zaman aldı. Yapılan toplantılarda güzel bir etkinlik olacağını düşündüğüm Öğretmen Ağı kampına yaratıcı drama ile katkıda bulunmak istedim.
Kamp günü tesislere gelince kampa katılan insanların sıcak ve samimi tavırları ile karşılaştım. Kamp süresi boyunca herkesin artarak devam eden samimiyetleri gerçekten görülmeye değerdi.
Tanışma, iletişim ve doğa konulu bir Yaratıcı Drama atölyesi hazırlamıştım. Kamp hazırlıkları, gecikme, toparlanma derken atölyenin sadece tanışma kısmına süremiz yetmişti. Çünkü ardından film gösterimi başlayacaktı. Ümmiye Koçak’ın yazıp yönettiği ve Arslanköy kadınlarının oynadığı ‘’Yün Bebek’’ filmini hayranlıkla izledim.
Kamp ateşi etrafında harika bir müzik ziyafeti ile birlikte çok güzel bir ortam oluşmuştu. Asıl tanışmanın burada olduğunu söylemek yanlış olmaz sanırım. Müzik ve sohbet sabahın dördüne kadar devam etti. Sabah kahvaltıdan sonra herkes eğitime hazır gibiydi. Deneyim paylaşımı, atölyeler derken her etkinlikte olduğu gibi biraz daha beslendik ve ceplerimizi doldurduk.
Güzel bir doğa yürüyüşü yaptıktan sonra kampın en eğlenceli bölümü olan müzik ziyafeti, güler yüzlü dostlarla taçlanmıştı.
Son gün, Orman Okullarından gelen dostlarımızla söyleşi sohbet havasında geçti. Kampın sonuna gelinmiş toplu resimler ile vedalaşmalar başlamıştı. Herkes 20 senelik arkadaşıyla vedalaşır gibiydi. Her yönüyle hafızamda yer edinen bu kampın fikir babaları ve Öğretmen Ağı başta olmak üzere emeği geçen ve kampa katılan tüm dostlara sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum. İyi ki varsınız.
Betül Eker
Öğretmen Ağı etkinliklerini görünce istemsizce heyecanlanıyor ve “Neler yapıyorlar acaba?” diye de meraklanıyordum. Etkinliği ilk gördüğümde çadır kampı olduğunu bilmeden, hemen Bahar’a gönderdim. Sabah uyandığımda Bahar benden önce başvurmuş, gecikmeden ben de başvurumu yaptım.
Kamp alanına geldiğimde Ağ’a dahil olduğumu hissettim. Aradığım buydu, eğitimi konuşan öğretmenler. Eğitim sürecinde karşılaşılan sorunlara çözümle yaklaşmaları, çözümleri eğlenceli bir şekilde sunmaları, öğretmenin ruh halini göz önünde bulundurmaları, sorumluluk almaktan kaçmamaları ve daha niceleri Öğretmen Ağı kampındaki öğretmenlerde mevcuttu.
Gece ateş başında söylenen türküler ve gülümseten sohbetimiz bir yıllık terapi ihtiyacımı karşıladı, 2021 için hemen bir kamp planı yapılmalı :)
Emeği geçen herkese çok teşekkür ediyorum. Bir dahaki buluşmada sadece katılımcı değil, emeği çokça geçen kişi olmak istiyorum 🤗 Bu arada hala içimde heyecan ve merak var… “Neler yapacağız acaba?”.
Batuhan Aydagül
Değişim Elçisi öğretmenlerin Toroslar’da yaz kampı düzenlendiğini duyduğumda içimden gelen ilk ses “ben de gitmeliyim” oldu. Geçen yılki Yaz Buluşması’ndan bu yana öğretmenlerle bir araya gelmemiştim ve çevrimiçi gerçekleştirdiğimiz buluşmalar özlediğimiz fiziksel kavuşmanın yerini almamıştı. Üstelik Ağ’ın kendi başına yürümeyi öğrendiği ve yol aldığı bir dönemde onu gözlerimle görmek benim için önemliydi. Sonradan düşündüğümde içimdeki özlem duygusunu fark ettim, hem Ağ insanlarını hem de Anadolu’yu özlemiştim ve kamp hasretimi gidermek için sürpriz ve değerli bir fırsat olarak karşıma çıkmıştı.
Mesleği öğretmenlik olsun ya da olmasın Öğretmen Ağı’nda ortak bir amaç ve değerler etrafında bir araya gelen herkesi “Öğretmen Ağı insanları” diye konumluyorum ben. İki gün boyunca Şaymana Tesisleri’nde hem eski dostlarla hasret giderdik, hem yeni insanlar tanıdık. Hele öğretmenlerin çocuklarının orada olması ve onların da kendi aralarında kurdukları samimi ilişkilere tanık olmak bana çok keyif verdi. Öğretmenin ailesinin de Öğretmen Ağı deneyimine katılma ve hikayesine katkı yapma olasılığı geçmişte hiç aklımıza gelmemişti. Bu, tam da benimsediğimiz ve öğretmenlerin “burası tamamen bizim” diye tanımladığı felsefenin öğretmenler tarafından yerelde uygulanmasıyla ortaya çıkan bir değerdi.
Toros Dağlarında bir kampta benzer şekilde işin başında ya da sürecin içinde aklımıza gelmeyen ama öğretmenlerin inisiyatifiyle ve yaratıcılığıyla hayata geçen bir gelişme olmuştu. Bu örnekler bize öğretmenlere güvenmenin ve öğretmenlerle beraber yolda olmanın vaad ettiği gelecek tahayyülüne dair ipuçları veriyor. Hayallerimizin sınırı kolektif aklımızın ve Öğretmen Ağı etosunun uyumla var olmasıyla ilintili. Öğretmen Ağı insanlarının sayısı arttıkça ve beraber topluluklar oluşturdukça, yeni hayalleri kendimize hedef koyacağımıza ve onları beraber gerçekleştireceğimize dair inancım tam. Şaymana’da geçirdiğimiz iki gün bu inancıma daha da çok ateş attı.
Dağdan mutlu ve tatmin olmuş olarak döndüm. Ağ’ın bir halini, bu halini uygulamada yaşamak bana başka türlü edinmemin zor olacağı içgörüler kazandırdı, bunların üzerine düşünüyorum. Ağ insanlarıyla, Anadolu’yla hasret giderdim. Bir kere daha her ikisinin de bilgeliği karşısında kendimi öğrenciliğin bitmek tükenmek bitmeyen merakı ve heyecanıyla dolup taşarken buldum. Öğretmen Ağı’nın yeni bir Anadolu hikayesi olarak tekrar doğuşuna tanıklık ettim. O başından sonuna kadar olumlu ve yapıcı kamp deneyiminin altında öğretmene merkeziyetçi, tepeden inmeci, tektipleştirici ve sınırlayıcı bakış açısına itirazın alevlerini hissettim. Bir itiraz böyle mi nazik ve usturuplu dile getirilir, sade bir eleştiri olmaktan öte iyi örneğini de nasıl özenle hayata geçirir… hayran kaldım, saygı duydum.
Ağustos 2020
Mersin’de bir balkon
Şimdi denizin tuzu ve kokusunu taşıyan rüzgarla çayımı yudumlarken daha iyi anlıyorum ki; bu süreç “Burası Tamamen Bizim” mottosunun ne kadar iyi anlaşıldığını, öğretmenlerin kendilerini ait hissettiklerinde ve kendilerine ait hissettiklerinde ne denli sorumlu ve güçlü olabileceklerini gösterdi bize. Daha fazlası için, artık daha inanmış ve güçlüyüz; çünkü:
Değişim öğretmenle başlar ve birlikte yapabiliriz.
İsmail Örnek.