Burası Tamamen Bizim Kampı 2022 Kamp Günlükleri
Yazarlar: 2022 Burası Tamamen Bizim Kampı Katılımcıları
Burası Tamamen Bizim Kampı, ilk kez 2020'de, Adana, Mersin ve Hatay’dan Değişim Elçilerinin inisiyatifi ile gerçekleşmişti. Eğitimi doğaya, doğayı eğitime taşıyan kampın üçüncüsü 8, 9, 10 Ağustos 2022 tarihlerinde, yine Değişim Elçisi öğretmenlerin inisiyatifiyle gerçekleşti. Çocuğu ve yetişkiniyle kampın tüm insanları, kampa dair duygularını ve deneyimlerini “Kamp Günlükleri”nde yazıya döktü. Keyifli okumalar! 😀
İsmail Örnek 👉Rehber Öğretmen 📍Mersin
“Birbirimize verecek ellerimiz var;
daha güzel değil hiçbir şey,
birbirimize bir orman gibi bağlanmaktan.”
Paul Eluard
Elbette iyiyiz canım efendim; elbette güzeliz, güçlüyüz, değerliyiz bir başımızayken de… bir araya gelince ama çok daha iyi, çok daha güzel, güçlü ve değerli oluyoruz. Bizimle birlikte çoğalıyor bize dair ne kadar güzel şey varsa. Ne zaman buluşsak, ne zaman birbirine değse gözlerimiz, sözlerimiz, ellerimiz; tomurcuklanıyor içimizde dışımızda ne varsa. O zaman işte bir an durup kendimize, çevremize, olan bitene bakıp “Burası tamamen bizim, burada tamamen biziz.” diyoruz.
Arslanköy Şaymana Tesisleri; Torosların zirvesinde, 1453 metre rakımlı, ormanın ve ceviz ağaçlarının içinde. Her yere kurulmuş çadırlar, kuşlar, çocuklar, ikinci gün aniden başlayan yağmur, mekanla kurduğumuz ilişki… Bu yıl da burayı bize açarken ülkedeki enflasyonu unutup önceki yıllardaki fiyatlar neyse onu veren “Burası zaten sizin değil mi?” diyen tesis sahipleri ve çalışanları.
Bu yıl üçüncüsünü yaşadık. Planlanmasından, kamp süreci ve sonrasına dek en sık duyduklarım şunlardı: “Bunu ben yaparım.”, “Şunu birkaç arkadaşla biz üstleniyoruz.”, “O gelemedi o zaman bu işi biz yapalım.”, “Hesaplanmayan bir durum çıktı ama hallettik.” Doğal bir sorumluluk duygusu, sahiplenme, inisiyatif alma. Bunun parçası olmak insanı onurlandırıyor; göneniyorum.
Çocuklara ne demeli? Atölyeleri planlarken vardılar. Kimi atölyeleri doğrudan onlar planladı, bize kolaylaştırıcılık yapmak düştü. Çocuk katılımı konusunda hepimize birer aferin ama özellikle bizi bu konuda hep dürten ve diri tutan Seval’e teşekkürler.
Öğretmen Ağı ile tanışması kampla olan sevgili Dilan. İlk yıl tanıştı, ikinci yıl karıştı, üçüncü yıl hepimizin en çalışkanı oldu. Onun hikayesini okumayı dört gözle bekliyorum çünkü aramızda Ağ ile kampı birlikte anlatabilecek en doğru isim o olacaktır.
Esin İnanç. kampa ilk katılışı, yeni gelenlere sorsanız baştan beri vardır diyeceklerdir. Her adımda var. Bir yerde bir desteğe mi ihtiyaç var? Aklınıza gelecek isimler arasında ilk sıralarda olsun. Baver ve Nazım kampı daha çok birlikte yaşadılar. Baba, oğul ve kutsal kamp ruhu ile teslih inancını da tamamladık.
Burak, Yücel, Türkay, Ayhan, Aysun… kampta bir yerden bir yere giderken yanından geçmenin bile iyi hissettirdiği güzellikler.
Tam ona ihtiyacınız olduğu anda bir anda şişeden çıkan cin gibi yanınıza ışınlanan ve şu iki sorudan birini soran Esra; “Bir şeye ihtiyacın var mı?”, “Nasılsın? Senin için ne yapabilirim?” Kaç dilek hakkım var acaba? Şimdiden ikisini kullandım.
Kocaman bir yürek, duygulandığında içli kediler gibi bakan Buket. O bilmiyor ama o Öğretmen Ağı’nın etkinliklerinde öğretmenlere bakarken, bakışlarını takip ediyorum ben bir kenardan. Hepimizi nasıl seviyor, şahitlik ederim buna.
Birinin bahçesine dalmış, yakalanmış, azar işitmişiz de kuytu bir yerde aşırdıklarımızı gömerken yanağımızda tokat izleriyle gözlerimizin içi gülerek birbirimize bakıp kahkahalar attığımız, bizim mahallenin çocuğu Şahin.
Hem Buket hem Şahin, onca yolu tepip geliyorlar her defasında. Bunu bir görevmiş gibi değil ama büyük bir istekle yaptıklarını anlıyor insan göz göze gelince. Aynı yolları tepip gelen sevgili Ayşe, Begüm sizleri tanımış olmak Ağ’ın bir hediyesi gibi oldu. Sonunda gelebilen Kenan Hoca ve Yakup. Kenan Hoca’dan daha çok hemen yanı başımızdayken “en sonunda gelebilen” Serpil.
Bu yıl gecelerimizi güzelleştiren Serdar, Bediz, Cemal. Mersin İl Ar-Ge’den değil, artık Öğretmen Ağı’ndan diye anacağım Bıyıklı Öğretmen, Kemal, Aycan. Gaziantep’ten Fatoş, Betül, İrem; Denizli’den Pınar; Adana’dan Nuri, Gülcan.
Bir de özlediklerimiz ve eksikliğini hissettiklerimiz var. Meral, Mustafa, Batuhan, Gözde, Didem, Zeynep, Sibel, Fahrettin. Sizsiz de oluyor ama siz varken başka güzel oluyor. Seneye “İki elin kanda olsa gel.” diyen telgraflar çekeceğim.
Atölyeleri yazmayı diğerlerine bırakıp insanlara temas edeyim dedim ama yazmakla bitmeyecek. Adını anamadığım herkes aklımda ve kalbimdesiniz.
Aysun Tor 👉Birinci Sınıf Öğretmeni 📍Mersin
Bu yıl mesleki anlamda on sekiz yılın en zor senesini yaşadım. Aynı köyde beşinci defa birinci sınıf okuttuğumdan mı, panik ataklarla geçen pandemi sürecinden sonra okula hiç konsantre olamayışımdan mı, ne zaman kendi kendimi gaza getirip yeni bir şey yaratma çabalarımın önüne hep bir kırmızı bayrak kaldırılmasından mı ya da aşka bu kadar inanıp kendimi hep ondan kaçmaya çalışırken bulmamdan mıdır bilmem ancak 40. yılım bana zorluklar ve yenilikler getiriyor sanırım.
Tüm bu karamsar görünen hallerin içinde tabi ki kendime kendimi gülümsetecek küçük oyunlar düzenledim. Hayatı boyunca hiç konuşamayan öğrencim ile herkesten daha çok espri yapıp gülebilme oyunu bunlardan biriydi mesela. Birçok konuşabilen insandan daha iyi kendini anlatabilen muhteşem bir beyefendidir kendisi. Neden mi beyefendi? Bir gemi kaptanı gibi sınıfı her zaman benden sonra terk edecek kadar centilmen ve sevgi dolu olduğundandır herhalde. Kapımı açmayı da unutmadan.
Sonra tam bir yıl önce yanı başında babası intihar ettiği için annesinden başka kimseyle göz teması kuramayan, asla konuşmayan bir başka öğrencimin iki ay sonra kucağımda oturması ve ilk günden itibaren sohbetini benden esirgememesi de diğer oyunlarımdan biriydi.
Biliyorum hepimizin yaşamda böylesine muhteşem küçük insanlarla karşılaştığımızı ama sanki bu sene bana bu özel çocuklardan 22 tane denk gelmesi başlangıçta çok ürkütücü sonrasında ise büyük şans gibi geldi. Tabi okuma yazma öğretmenin her zaman zor olduğunu biliyorum ancak bu yıl gerçekten de 10 yıl daha yaşlanmış hissettim kendimi. Yorgun, bıkkın, haksızlığa uğramış, hatta mesleği terk etmeye varacak kadar mutsuz.
İşte bu karmaşıklığımı tam anlamıyla ifade edebileceğimi bildiğim Burası Tamamen Bizim (BTB) Kampı’na saklamıştım kendimi. Öyle özel bir yer ki benim için tüm tatil programımı bu kampa göre düzenledim. Hatta bu satırları nihayet çıkabildiğim yolculuktan yazıyorum. Biliyordum ki tanısam da tanımasam da kampa katılan herkes beni tüm içtenliği ile sarıp sarmalayıp, yeniden ışık olacaktı. Nitekim kamp katılımcıları geldiğinde ben Şaymana’da dördüncü günümdeyim. Biraz eğlencenin yorgunluğu üzerimdeydi ama heyecanımdan hiçbir şey azalmıyordu. Sevgili dostum Murat’ı kendisine yıllardır ballandıra ballandıra anlattığım BTB Kampı’na dahil etmenin coşkusu büyüktü çünkü onun yorumları ve buradan heybesine katacakları benim için çok önemliydi. Son gün dönüş yolunda her bir katılımcıdan bahsederken gözlerimizdeki ışıltı ve heyecan bence en iyi geri bildirim oldu.
İsmail’in de dediği gibi; dostlar, yoldaşlar, Romalılar… farkında değilsiniz belki ama içinde olmaktan onur duyduğum bu Ağ’da bana katkınız çok büyük. Bir yerlerde benim gibi birilerinin olduğunu bilmek yalnızlığımı hafifletiyor. Aidiyet kavramına uzunca bir süre kafa patlatmış biri olarak; kendimi gerçek anlamda sizlerle daha da kendime ait hissediyorum.
Begüm Gökmen 👉Fen Bilimleri Öğretmeni 📍İstanbul
Öğretmen Ağı ile ilk fiziksel temasım Değişim Elçileri Yaz Buluşmasıydı. Buluşma sırasında BTB Kampı her anlatıldığında “Orada bulunmalıyım.” dedim. Samimi davetler de heyecan ve isteğimi arttırdı. Sonra Şaymana’ya geldim. Yaylaya, dağların zirvesine, Toroslara, yeniden birlikte olmaya, BTB Kampı’na…
Geldiğimdeki samimi merhabalaşmalar, güler yüzler zaten “İyi ki!” dedirtti ilk günden bana.
Eğitime dair yapılan atölyelerin, muhabbetlerin, dertleşmelerin, paylaşımların hepsi o kadar değerliydi ki yalnız olmama hissine ve birlikte güçlenebilme düşüncesine bir kere daha inandırdı beni. Seni anlayan meslektaşlarının olması ne güzel şey. 🙂
Dilan, canım Dilan… zaten bir yerlerde birleşecekmişiz de buraya denk gelmişiz gibi. Oda arkadaşım Serpil Hocam, daha nice gülümsemeli uyanışlarımıza. Canım Seval ne güzel doyurdu bizi ne güzeldi ailece enerjiniz. Cemal Hocam o nasıl Anadolu turuydu? Var ol!
Yol arkadaşlarım, yoldaşlarım Yakup, Aişe, Buket ve Kenan Hocam çok güzeldik. İsmail Hocam, Aslı Hocam, Şahin Hocam, Türkay Hocam ve Mislina! Onlarla beraber adını sayamadığım herkes dokundu hayatıma…
Çocuklar, canım çocuklar. Sizler olmasanız olmazmış hepinizi gözlerinizden teker teker öpüyorum. Kelimelere sığdıramayacağım daha başka hislerle dolu, birlikte umuda bir adım daha yaklaşmış olarak muhteşem doğanın huzuru ve sizlerin gülümseyen yüzlerinizle dönüyorum.
Her şey için teşekkür ederim.
Kucak dolusu sevgiler…
“Orası Tamamen Bizimdi.”
Tayfun Oğuz 📍Mersin
Cemal Hoca’nın paylaşımında, Burası Tamamen Bizim Kampı etkinliğinin tanıtımını gördüğüm de “Cemal hayatı eğlenceli hale getirmeyi başarıyor.” deyip hiç üstünde durmadım. İki ya da üç gün sonra bir akşam yemeği bulaşığını yıkarken birden bire; “Ben neden Cemal’i arayıp bu kampa katılıp katılamayacağımı sormuyorum ki? Hem ne olmuş öğretmen değilsek? Fakülteyi yarıda bırakmasaydık, şimdiye mühendis olacaktık. Bizde kendimizi yetiştirmek için elimizden geleni yaptık.” diye düşündüm.
“Sorsam Cemal Hoca ağzımıza vuracak değil ya!” diyerek aradığımda Cemal’in o içten sesi ile “Normalde bu konulara sıcak bakmıyoruz ama bildiğimiz tanıdığımız dostlarımızı da dahil edebiliyoruz.” dediğinde ne kadar sevindiğimi anlatamam. Ancak bir taraftanda 11 yaşında ki titiz ve konforuna düşkün bir çocukla 2 gece kamp yapılıp yapılamayacağını düşünmedim değil.
Her şeyi göze alarak depodan tüm kamp malzemelerini çıkardım. Kendi günlük hayatımda kullandığım çantanın yanı sıra, 3 koca çanta hazırladım. Ağustos ayı sıcağında Torosların eteğinde yaz ortasında üşüyeceğimizi bilmenin keyfi ile yüklendik çantaları. Siteden çıkışında görevli arkadaş “Hayırdır Tayfun Bey, memleketimi terk ediyorsunuz?” dediğinde, “Yok daha neler Burası Tamamen Bizim.” deyiverdim. İşte o an anladım ki, doğru yoldayım. Bunca hazırlıklarıma ve girdiğim riske kesinlikle değeceğini hissettim çünkü onlar memleketi güzelleştirmek için kendilerini daha donanımlı hale getirmeye çabalayan öğretmenlerdi. Güzel olacaktı, inanıyordum.
Deniz, tanımadığımız insanlarla kampa gitmenin doğru bir hareket olmadığını savunsa da; “Onlar öğretmen, bu insanlarla gitmeyeceğiz de kiminle gideceğiz evlat?” sözümün ilk buluşma noktasında boşa çıkmadığını, “Baba insanlar kibar, bence güzel olacak.” dediğinde anladım. Birer ikişer insanlar buluşma noktasına geldikçe artık iyice emin olmuştum her şeyin güzel ve burasının tamamen bizim olacağına. Çünkü her gelen dost; çadırından, çantasından daha büyük bir gülümseme taşıyordu yüzünde ve kimsede eğreti durmuyordu. Biraz zaman sonra; aynı koca gülümsemeli, sevecen, aydın yürekli başka dostların olduğu otobüs bizi almak için geldi. Otobüs geldiğinde içindeki insanların inip bekleyenlere yardım etmeye çalışmaları artık her şeyi apaçık ortaya koymuştu. Mutluydum ve artık iç huzurumu da yakalamıştım.
Tanışma etkinliğinde kocaman bir çember oluşturduk. Bir anda şunu fark ettim. Çocuklar çocuktular, biz onlara özendik. Seval Hoca ve Cemal Hoca güzel bir tanışma etkinliği ile insanların birbirleri ile tanışmasını sağladı. İlk önce dairedeki herkes ismini tek tek söyledi ve bu hızlanarak 3 tur devam etti, çok keyifliydi. Daha sonra insanların ilk etapta birbirlerini tanımak ve sohbet edebilmelerini sağlamak için, konu başlığı sayılacak üç sıralı cevap oyunu başladı. Sorular demokratik şekilde herkesin fikir beyanı ile ortak kararlar doğrultusunda hazırlandı. Üçer soru ile üç set yapıldı. Birinci zil çaldığında çember orta alanda dağılıyor ve kiminle karşılaşırsan ilk sorunun cevabını verip baş parmakları birbirine yapıştırıyorsun. Sonra ikinci sorunun cevabı ve işaret parmağı, sonra üçüncü soru ve orta parmağı. İsim, nerelisin ve branş.
İkinci zile kadar kaç kişi ile denk gelirsen bu yöntem ile temel tanışmayı sağlıyorsun. İkinci zil çalınca; yeniden daire olup birinci soru, yani isim sabit kalmak şartı ile diğer iki soruyu değiştirdik. Yine katılımcı fikirleri ile elbette. Bu sefer sorular; isim, en son hangi kitabı okudun ve en sevdiğin yemek. Ben yemek konusunda kebap ve lahmacun arasında kaldıysam da bazen kebap bazen de lahmacun dedim.
Tanışma etkinliği biterken aramızdaki çocukların da birer birey olduklarının göz ardı edilmeyeceğinden kuşkuları olmadıklarını ama yine hatırlatmak istediklerini söyledi yanlış hatırlamıyorsam Seval Hoca. Çünkü Deniz’in etkinlik sonunda Seval Hoca’ya teşekkür ederken ve Seval Hoca ile birbirlerine sarılırlarken gördüm. Deniz’in çocukların da bir birey olduğunu annesi hanımefendi ve benim söylemlerim dışında çok nadir zamanlarda duyduğu için ve buna en çokta bu ortamda ihtiyaçları olduğu için teşekkür etmiş olduğunu düşünüyorum.
Tanışma etkinliğinin ardından 20.30’da yapılacak ilk atölye vaktine kadar herkes serbestti. Yürüyüş yapmak isteyenler yürüyüş yaptılar, karınlarını doyurmak isteyenler yemeklerini yediler. Çay, kahve, sohbet, çocuklarla küçük küçük sohbetler. Her şey o kadar doğal ve güzel ilerledi ki.
İlk akşam atölyesi fotoğraf çekimi detayları üzerine güzel bir bilgilendirme atölyesiydi. Gerekli tertibat alanın büyük şadırvanın altına hazırlanmıştı ve projeksiyon cihazının yardımı ve değerli Nuri Hoca’nın güzel anlatımı ve yüksek bilgileri ile güzel bir atölye oldu.
Bir saatlik bu çalışmanın ardından, kampın konser alanında harikulade bir “Şarkılaşmış Şiirler” gecesi yapıldı ki; şiirlerle şarkılarla, insanların gözleri gecenin kara gömleğinin içinde ışıl ışıl parlıyordu.
Neredeyse 1400 metre yükseklikteki bu temiz havada insanların çok az uyuyarak kaliteli bir uyku almaları sabah uyanma endişesini yok ediyor. Onun için dostlar neredeyse sabahın ilk ışıklarına kadar türküler çektiler ciğerlerine, şiirler bölüşüp içtiler mısra mısra. Ben elbette Deniz ile birlikte güven, huzur ve keyif içinde çadırımda uykuya dalmıştım bile. Bana Gaziantep’ten gelen Fatma Hocam söyledi neredeyse sabaha kadar kaldıklarını konser alanında. Onların eğlenmelerine; benimse Deniz ile ilk kampımın böyle huzurla geçmesine çok sevindim.
İlk gün sabah her şeyden önce keyifli bir kahve içtim herkes uyurken. Zaten saat 08.00’de herkes uyanmış ve gülümseyen seslerle günaydınlar vardı. Kelebeğin kanadında, serçenin gagasında, daldan sarkan cevizin kabuğunda. Gülümseyen insan sesleri yapışmış, aydınlık gün dilekleri vardı her yanda. Atölyeler kahvaltıdan sonra yapılıyor, boşluklar oluyor, insanlar vakit geçirip gülüp sohbet edip gönüllerince çay içiyorlardı.
Doğada matematik, okuma becerileri ve okumayı zorlaştıran unsurlar, ve daha birçok atölye. Çocuklarla birlikte atölyeler, oyunlar. Anlayacağın Burası Tamamen Bizim idi. Bu arada birçok değerli insan tanıdım. Şimdi sana birçoklarının ismini sayamayacağım ama yakın çadır komşularım, birlikte sohbet ettiğim insanlar. Daha önceden tanışmış olduğum dostlar ve daha birçokları. Deniz de yeni arkadaşlar edindi. Hatta birde, Deniz ile birbirlerine çok benzeyen bir çocuk daha vardı. Dostlar karıştırıyorlardı bile zaman zaman.
Bu güzel dostluklar ve arkadaşlıklar hep olsun. İnsanlar hep buradaki gibi ışıl ışıl ve güzel yürekli olsun.
Şahin Çevik 👉Sınıf Öğretmeni 📍İstanbul
Bu kampın da güzel geçeceğini çoktan biliyorduk.
Herkes kendi kelimeleriyle, kendi duygusuyla ve de hayalleriyle yazıyor. Ben malumunuz biraz dolaşan bir kardeşinizim. Son 3 yılda bir sürü şey yaşadım. Bir çok insana denk geldim. Her türden duyguyu tattım. Heyecanı Mersin’e ayırdım.
İsim isim yazasım var lakin Mersin’de tanıdığım insanların rafine hallerini ifade edecek kadar kelimem yok. Bir düğüne hazırlanır gibi emek harcayan dostlara minnettarım. Halayda yer bulmak hoş.
Dilan Özdemir 👉Matematik Öğretmeni 📍Adana
İsmail’in bana atıfta bulunduğu yerden alıp başlıyorum. Tanışmak karışmak ve en çalışkan olmak, artık üretiyor olmak yani. 2 senelik Öğretmen Ağı serüvenim Burası Tamamen Bizim Kampı ile başladı. BTB Kampı hep özel kalacak bende. Bu serüvene biraz değineceğim çünkü bu sene aramıza katılan; parlayan gözleriyle, cıvıl cıvıl yeni yüzler vardı epey.
İlk sene yazdığım kamp günlüğünü okudum. Şöyle bir cümle kurmuşum: “Matematik ve eğitime dair söylediklerimde Gözde’nin gözlerini açıp beni heyecanla dinlemesi cesaret aldığım ilk andı.” 2 sene önce matematikle ilgili bir şeyler yapma konusunda yalnız, çaresiz ve alansız hissederken BTB Kampı 2022’de Matematik ve Doğa üzerine çok keyifli bir atölye yaptım. Öğretmen Ağı’nın adhokratik topluluklarından biri olan Matematik Öğretmenleri Topluluğunu inşa edenlerden biri oldum ve yine Değişim Elçileri Yaz Buluşması’nda bu topluluğa dair bir atölye yapma imkanı buldum.
İlk kampta eğitimde toplumsal cinsiyet eşitliği ile ilgili çokça muhabbet ettiğimizi hatırlıyorum. kamptan hemen sonra Ağ’ın sosyal medya hesabında Mor Sertifika Programını gördüm, başvurdum ve kabul edildim. Proje yazdım ve ödül aldım. Projeleri değerlendiren jüri üyelerinden biri de çok sevgili Kenan Hoca idi. Yaz Buluşması’nda bir araya gelme fırsatı bulamadığım Kenan Hoca ile bir araya gelip projemi, Ağ’ı, kampı, eğitimi her şeyi konuşma fırsatını bana yine BTB Kampı sundu.
Kapanış çemberinde de söylediğim gibi bunları anlatmamın sebebi “Ben ne yaptım?” değil “BTB Kampı beni nerelere götürdü?”, “Bana nasıl alan açtı?” sorularının cevabını göstermek. Uzun uzun konuşulacak bir süreç ve çokça şey var ama ben artık bu seneye dair bir şeyler yazmaya geçmek istiyorum. Dilerim ki BTB Kampı ile aramıza katılan arkadaşlara ucundan kıyısından ilham olur. 🙂
Merve, İkram, Ümran ve ilk kamptan tanıdığım canım Dilan. Cıvıl cıvıl ne güzel renk kattınız. Enerjiniz, muhabbetiniz çok güzeldi.
Fatma Hocam, Buket ile neler konuştunuz çok merak ediyorum. Çok etkilenmişti. Adana’da buluşup dinlemek için çok heyecanlıyım.
Fatoş Hocam Gaziantep’ten kalkıp Adana’da aksiyonlu yolculuğumuza dahil olması çok büyük inisiyatif. Mardin’de denk gelememek üzdü.
Seval’im, canım dostum. İlk karşılaştığımızda uçuk çıkıyor diye kimseye sarılmayan ama 2 saat sonra dayanamayıp herkese sarılan Seval’im. Bu sene bazı kıymetli deneyimleri beraber yaşadık. Ama en güzel şey katıklı yemekti.
Serpil, Gülcan, Esra ile aksiyonlu yolumuza iç dökerek başlıyoruz. Türkay‘ın dediği gibi sempatik şoförümüzle. Esra demişken Adana Büyükşehir Belediyesi’nden araba ayarlanırken kritik, kurtarıcı katkısı için çok minnettarım. Yolda şoförle iletişim sorunu yaşadığımızda Murat Hoca ve Tayfun Hoca’nın iletişim becerilerine, sabrına, nezaketine hayran kaldım.
Burcu, Duygu, Merve, Mislina, Gülcan dönüşte aksiyonlu bir tren yolculuğuna ortaklık ettik. Duygu’nun kendini aşırı Adanalı hisseden bir Trakyalı olması sebebiyle iner inmez kendimizi Adana kebap yerken bulduk ve Duygu için hayat bir Adana dürüm miktarınca durdu.
Aslı, canım Aslı. Yaz Buluşması’nda aramızda oluşan sevgi kampta ne kadar pekişti. Matematik ve Doğa Atölyesi’nde bana her türlü desteği sunması harikaydı. İyi ki varsın!
Aslı diyorsak ve tabi ki Barış diyoruz. Mizahıyla, cevaplarıyla, bilgisiyle ve tüm sempatikliğiyle hayran bıraktı. Podcastlerde herkesi soru yağmuruna tutan Yakup, Barış’ı 3 sorudan fazla yanında tutamıyor, tavlayamıyor. Yakup bizim toprak. Kıymetli sohbetler ettik, ne iyi ettin geldin.
Öğretmen Ağı Kolaylaştırıcı Ekip’ten Aişe oryantasyonu BTB Kampı’nda sonlandırmıştır herhalde. “Neden Olmasın?” atölyesinde Satı Hoca ile desteğin için teşekkürler. İyi ki varsın.
Elif Naz’ın inisiyatif alma, planlama, organize etme becerisine hayran kaldım. Moderatörlüğünü yaptığı gruba müdahale edince “Burada kaç moderatör var?” deyip “Burası benim alanım.” mesajı vermesi…
Begüm ile Yaz Buluşması’nda birbirimizi aşırı sevmemizin özel sebeplerini, BTB Kampı’nın kişisel paylaşımlar yapma fırsatı da sunmasıyla, çok iyi anladık.
Canım Buket. Ne yazsam ki sana! Çok şey var. Birbirimizin iyileşmesine bu kadar katkı sunmak çok çok özeldi. Yine iyi geldik, yine.
Ayhan, iyi ki daha da kaynaştık. Hüseyin Deniz, Ahmet. Varlığı çok güzel bir aile.
Cemal’le her kampta paylaşmayı en sevdiğim an “Her şeyi yakıyorum”” söylemek oluyor sanırım; hep bir ağızdan.
Yücel ve Eylem huzur veren ve çözümcül sakinliklerini seviyorum. Tabi bir de ikisine de çok çok hayranlık duyduğum ikizleri Ekin ve Beren. Seval’in atölyesindeki konuşmaları harikaydı.
Nuri seneye bu işi Pozantı’ya çekelim. Fotoğraf üzerine katkıların tüm kampı sardı, emeğine sağlık.
Bu sene aramızda olmayan ama organizasyon sürecine katılan Gözde ve Meral. Gözde’nin atölyeden sonra hemen mesaj atıp nasıl geçti demesi ruhen yanımızda olduğunu nasıl gösteriyor. Meral’in güzel sesini dinleyemedik bu sene ama gönderdiği meşrubatları içtik.
Seyyah öğretmenimiz Şahin yine Gezi Notları ile nokta atışı bilgiler aktardı. Akşamları acımasız mizahım için kusura bakma.
Çiğdem Hoca’nın tiyatrosu, güzel sesi. Bu işi gerçekten nasıl içten yaptığını görmek mutluluk vericiydi. İyi ki renk kattın.
Esin paralel atölye mağduru oldum. Atölyeni kaçırdığım için çok üzgünüm. Nazım Deniz’in tiyatroya kattığı komiklikleri de unutmayacağım.
Adını sayamadığım herkes iyi ki beraber yaşadık bu güzel deneyimleri. Nice kamplara.
Ve kampın kritik anlarının kurtarıcısı Nebi. Asla eğlence alanını terk etmeyen. Onun fotoğrafı ile sonlandırıyorum bu uzun yazımı.
Mehmet Cemal Yıldız 👉Psikolojik Danışman 📍Mersin
Benim yazım biraz kampın eğitimsel-ruhsal dokusu üzerine olacak. Her bir atölye, çalışma, emek çok kıymetliydi. Her katılımcıya ve dostuma sonsuz teşekkür ederim. Aşağıda yazacağım tabloyu ilmik ilmik dokudukları için.
Eğitim nerede başlar? Doğa içerisinde giriştiğimiz hayatta kalma mücadelesinde edindiğimiz deneyimlerin sistematik bir biçimde aktarılması ile başlamıştır diyebilir miyiz? Eğer öyleyse bu kamp bizim en arkaik sahnelerde yer almamızı sağlamış ve bizim Carl Gustav Jung’ın da ortaya koyduğu gibi arketipsel bilinç dışımızla anlamlı bir bağlantı kurmamızı sağlamış olabilir mi? Belki de bu deneyim, kampın en başında gördüğüm o endişeli, şaşkın, yeni ilişki kurmanın utanma ile savunma arasında gidip gelen ruh hallerimizi nasıl da değiştirip dönüştürdüğünü, derin bağlar kurarak ve yüzümüzden eksik olmayan o mutlu olma halimize dönüşümümüzü iki gün içerisinde sağlamıştır.
Biraz fazla mı yüceltiyorum ne? Ama gözlemlerim, kurduğum bağlar, vücut dilleri, her türlü fiziksel olumsuzluğa rağmen devam edişlerimiz, şikâyet kültürünün içinden gelip, şikayet etmek yerine hep birbirimize atölyelerin, kampın, güzelliklerinden bahsedişimiz… ya derin bir trans halinde olmak ya da gerçekten mutluluğun, anlamla buluştuğu o derin iyi oluş halimizde olmak gerekiyor ortaya çıkan bu tabloyu açıklamak için.
Hadi bakalım hodri meydan. Bırakalım da eğitim programlarının en azından bir kısmını kendileri oluştursun çocuklar. Bakın biz yaptık işte. Seval ve çocuklar kampın çocuklarla ilgili kısımlarında ve hatta yetişkinlerle ilgili bazı kısımlarında kendi programlarını çıkardılar. Bu deneyimin, bu yaratıcılıkla özgüvenin birleştiği muhteşem çocuk bilgeliğinin eserini hayran hayran izledik işte. Ama biraz sıkılmalarına da izin vermek mi gerekiyor ne? Nitekim Prof. Spacks “Eğer modernlik öncesi çağda hayat hiçbir zaman sıkıcı değildiyse, heyecan verici ve coşku verici de değildi.” diyor. Bunu da bir çocuk dile getirmiş, “Kamp çok güzeldi, etkinliklerimiz çok güzeldi ama geçen sene daha eğlenceli şeyler de yapmıştık.” demiş. Bakın onlardan daha neler öğreneceğiz? Tabi bazen çocuklar da arayışta olabiliyor ve bitmek bilmez öğrenme yolculuklarına devam ediyor. En kıymetlisi ise bu değerlendirebilme özgürlüğünü onlara sunabilmek.
Birçok bilimsel çalışma yapılıyor, öğretmen tükenmişliğini önlemek, azaltmak gibi. Ancak benim gördüğüm kadarıyla öğretmen bir nesne olarak başka bir öznenin onun üzerinde oluşturduğu etki yerine, kendi etkisini yaratarak bu tükenmişlikten çıkıyor. İşte bunun adıdır Öğretmen Ağı ve Burası Tamamen Bizim Kampı. İnisiyatif almak, kapsayıcı davranmak, hak temelli bir bakış açısıyla derin bir empati kurarak ilişkiler yaratmak, tartışmaktan kaçınmamak ancak etkili iletişimin en güzel örneklerini vererek bu çatışmaları çözerek ilerlemek. Yaşçılıktan, yetişkincilikten, sağlamcılıktan, etno merkezcilikten, her türlü empati karşıtı, eşitlik karşıtı yaklaşımdan uzak bir yapıyı kurmak.
Bu sene çemberin dışında kalmış gibi görünen ama hep çemberin içinde olan, orda olamadan da desteğini hissettiğimiz dostlar. Hep yanı başımızdalar gibi. Türkü söylerken, matematik konuşurken, edebiyat ve kitaplardan bahsederken; ama yine de onların boşluğunu aratmamaya çalışan öğretmenler inisiyatif alırken. Ne güzeldir bu içten gelen, yürekten gelen o derin, görünmez ama somut bağı gözlemlemek. Bu da bana nasip oldu demek.
Serdar’ın o muhteşem ezgi ile süslediği, Hasan Hüseyin şiiriyle bitirmek istiyorum. Biraz da yutkunarak, göğüs geçirerek.
…Islıkla dalmamışsan gurbet türkülerine
Akasya mor akasya ak akasya sarı sarı sarkmış da bahar mavilerinden
Yaşamak ne güzel şey diye ağlamamışsan
Çocuklar birdirbir oynuyorlar da çöplük arsada
Dikilip yanı başlarına göğüs geçirmemişsen…
Sende iş yok be kardeşim
Sen artık hapı yutmuşsun
Borçlusun sen ağaçlara kuşlara
Borçlusun sen trenlere otobüslere
Yağan kara esen yele borçlusun
Borçlusun sen herşeye
Gözdeki ışıltıya
Alındaki çizgiye
Eldeki şaşkınlığa
Borçlusun herşeye
Kardeşim
Yaşamın kendisine…
Bahar Sobacı 👉Okul Öncesi Öğretmeni 📍Adana
Sarılmak.
Nasıl özel bir kelime, nasıl güçlü, nasıl içli, nasıl samimi, nasıl vicdanlı, nasıl iyileştirici. Bir düşünsenize? Bu kampı en çok bununla özetleyebilirim; en derinimden hakkıyla hisseden biri olarak.
Bu sene, bilenler bilir, çok zor süreçler atlattım, hala da etkileri devam ediyor ve buraya sadece şifalanmaya geldim bu kez, ruhen ve bedenen kendimi bulmaya çünkü biliyordum ki burası en doğru yerdi bunun için. Bu ailenin içinde kendi yerinin her zaman olduğunu bilmekti.
Ben de öyle yaptım; ait olduğumu hissettiğim yere geldim. Beslendim, iyileştim, zenginleştim, güçlendim, şifa buldum ağın en küçüğünden en büyüğüne her bir parçasıyla. Ne kadar şanslı olduğumu tekrar tekrar hatırladım ve bunu haykırdım kendi içime. Sizinle her defasında güçleniyorum; lütfen daha çok daha çok sımsıkı sarılalım birbirimize ertelemeden.
Hepinize sevgiyle en derinimden sarılıyorum.
İyi ki varsınız güzel ailem, iyi ki.
Murat Cengiz Durmaz 👉Robotik Kodlama Öğretmeni 📍Mersin
Daha uyanmamalıydık masallardan. Ne zaman bitti o eşsiz ormanlar, yollar? Ne zaman ayrıldı yolları Şehzade ile İpek Kızın? Ve ne zaman vazgeçti Yakışıklı Prens yüzyıl Uyuyan Güzeli uyandırmaktan? Ne zaman yoruldu Aladdin sihirli lambasını ovmaktan? İyilik perileri, sevimli cinler şimdi neredeler?
Bu soruyu sorarken İclal Aydın, ben iyilik perileri ve o sevimli cinler ile gizemli bir ormanda buluşuvermişim.
Yolculuğun en başında henüz kimseyi tanımıyorken hissettiğim heyecanda neyin nesiydi? Hemen cevabını vereyim; tam düşüncelerimle yalnız kaldığımı hissettiğim anda yine benzer düşüncelerle yalnız bırakılan meslektaşlarıma kavuşmanın heyecanıydı bu. Demek ki emekçiler tamamen yok olmamış düşüncesiyle heyecanla düştüm yola.
Aysun dostum seninle “iyi ki”lerimiz yıllar geçtikçe artıyor ve bu “iyi ki”lerimiz arttırabileceğim bir gruba beni yönlendirdiğin için sana çok teşekkür ederim.
İlk gün hatasını bir türlü kabul edemeyen kaptan ile otobüs yolculuğumuzu ekstradan yazmak istemedim ama yıllar geçse de unutulmayacak türden olduğunu söyleyebilirim. Serpil, Mislina ve Dilan ön tarafta bayağı çile çektik.
İsmail’i bu yeni masal dünyamın Anka Kuşu olarak ifade edeceğim.
Birden bire gelmeyen arkadaşları arama isteğinde bulunup “Neden gelmediniz?” diye sormanın içtenliğiydi çünkü burası tamamen bizimdi ve gelemeyen bizleri de tanımayı çok istiyordum.
Çocukların da birey olduğunu vurgulayan o eşsiz kamp masalımda ilk gün yapılan tanışma etkinliği kadar eğlendiğim bir etkinlik daha görmemiştim ama sadece bununla da kalmayacaktı. Bunu zaten biliyorduk.
Fotoğraf Kompozisyonu sunumu çok iyiydi. Emeklerine sağlık Nuri. Sayende daha güzel fotoğraf koleksiyonum olmaya başladı bile. İyi ki varsın.
Cemal, sazın ve sesinin etkisi ile hala orada söylediğimiz türküler ile geçiyor günlerim…
Akşam Bediz’in insanı inanılmaz büyüleyen şiirleri, Serdar Keskin’in müzik ziyafeti… 10 tabak makarna yesem bu kadar mutlu olamazdım belki.
İlk gördüğümde ve sesini ilk duyduğumda kesin Beden Eğitimi Öğretmeni dediğim Türkay, harika bilgilerin sayende yine okulda farklılıklar yaratacağıma emin olabilirsin. Çok keyif aldım. Atalık tohumları sunumu da gayet verimli geçti.
Nebi, masal dünyası gibi gelen bu kampta bizlere masal yazdırman harika bir histi. Takım arkadaşlarımla bağlamdan kopmanın tadına varmak harika…
Bu arada çocuklarımı getiremedim diye çok üzülüyordum ki, kızlarını görüntü arayarak tiyatronu izletirken buldum kendimi. Çiğdem, emeklerine sağlık. Sayende kızlarımı da işin içine katmanın mutluluğunu yaşadım.
Serpil, atölyede görev almak çok kutsaldı benim için. İyi ki varsın. Seninle uzun uzun konuşmak, sohbet etmek harikaydı. Şimdiden çok özledim.
Diğer atölyelerde mutlaka çok güzel geçecekti. Saat çalışmaları belki diğer buluşmada revize edilebilir. Hepsine katılmak istiyor insan.
Birlikte son gün kahvaltısı yaptığımız alan arkadaşlarım, hepinizin emeklerine sağlık. Bol domatesli olan kahvaltı masasında ki sohbetlerimiz ve kahkahalarımızı hala duyuyorum.
Birbirini hiç tanımayan ama bir o kadar da aynı anda aile olabileceğin bir grup yoktur. Bunu biliyoruz. İsmini sayamadığım, yazamadığım harika insanlar sizleri iyi ki tanıdım. Seneye daha aktif bir şekilde görev alarak masal kampında olmak ümidiyle. Aişe’ye duyurulur.
Nasıl özlüyoruz geçmişi. Neden özler ki insan? Hele birde mutsuz bir çocuksanız.
Merve Yanık 👉Fen Bilimleri Öğretmeni
Anlatmalara doyamayacağım kadar güzeldi.
Güneş Derinalp 👉Psikolojik Danışman 📍İstanbul
Geçen sene, pandemi döneminde evlere kapandığımızda; olayların buraya kadar geleceğini tahmin etmiyordum. Şöyle söyleyeyim, Mert Fırat’ı takip etmemle başlayıp Instagram hikayesindeki paylaşımı görünce “Bu Öğretmen Ağı ne ola ki?” diyerek tıklayıp geçen sene online katıldığım festivalin beni buralara getireceğini bilemezdim.
Bir merakla tıkladığım hikaye gönderisi, yine beni bir merakla, Öğretmen Ağı ile beraber kampa kadar getirdi. Bu bağlantıları inanılmaz derecede heyecanlı buluyorum. O bir tık ile bir sürü insan ile aynı zamanda aynı yerde olmak etkileyici evet. Ama daha da etkileyicisi; duygusal olarak da orada birlikte olabilmek, duygudaşlık. Memuriyet sebebiyle bir yere tam yerleşmeden konar göçer bir hayat ile yaşadığımı düşünürdüm. Yaklaşık 10 yıldır sırtımda çantam ile “burada misafirim” düşüncesi ile bir köşede hissederdim kendimi. Bu kampta beni şaşırtan şey misafir olmaktan ziyade ev sahibi gibi hissetmemdi, bu duyguyu özlediğimi fark ettim.
7. senem olmasına ve 2 kere şehir/ kademe değiştirmeme rağmen tekrar tuşuna bağlı bir hayatım olmasını istemediğimi fark edip bu sene tekrar tayin istemiştim. Hayatta da denemediğim görmediğim ne varsa görüp öğreneyim sabırsızlığım insanları bezdirse de bu kampa geldiğimde “Bir yerlerde benim gibi düşünen insanlar da varmış, başka yerlerde başka hayatlar da varmış” oldu. Bezdirici biri değil yenilikçi biriyim diye kendimi avuttum bir süre. Burada görüyorum ki farklılıklar zenginlik ve kapsayıcı olarak görülüyor. O zaman buraya hoş buldum. Bu beni, hayata karşı motive eden bir durum. kamptaki arkadaşlıklar, kendi aramızdaki temaslar da bir o kadar beni etkileyen şeyler arasında. Kendi iç dünyamda yarattığım karakter ile (Hemingway, Kahin/Medyum, Sanatçı, ilkyardımcı, trekking arkadaşı, keşifçi ve bir sürü şey) yeni arkadaşlarla ortaklaşmak çok özeldi. Biliyorum bir yerde hepimiz yalnızız ama kısa da olsa bu platform sayesinde yalnız olmadığımızı birbirimize hatırlattığımız için iyi ki varız.
Fatoş Gürcüoğlu 👉Matematik Öğretmeni 📍Gaziantep
Formu 3 kez doldurduğumdan da anlaşılıyordur değil mi kampa ne kadar katılmak istediğim? Ben her zaman yeni şeyler öğrenmek ve etkileyici şeyler keşfetmek istemişimdir. İnsan yeni deneyimlere açık olursa içinde etrafı keşfetme arzusu olur sanırım. Beni Öğretmen Ağı’na çeken şey ise bir keşif yolculuğuydu. Huzur, güçlü olan ve çok beğenilen bir şey karşısında duyulan hayranlık ve saygıdan gelir. Kimseyi tanımıyordum orada ve yalnız başıma katılmıştım ama o kadar sıcakkanlı insanlar vardı ki ben kendimi yalnız hissetmedim.
Sohbetlerinden ve birlikte zaman geçirmekten keyif aldığım sürekli espriler yapıp, güldüğümüz arkadaşlarıma gerçekten çok teşekkür ederim. Atölyeler gerçekten çocuklarla ayrı bir önem kazandı Barış benim favorimdi. Ayrıca tiyatro sırasındaki gülüşleri ayrıca harikaydı.
“Ne zaman bir köy türküsü duysam, şairliğimden utanırım.” Bağlamanın telleri bana ayrıca bir huzur verir. O gece de muhteşemdi sazınıza sözünüze sağlık.
Hamak, unutulmuş çorap, şiir gecesi, samimi arkadaşlıklar için tekrar teşekkür ederim.
Gül gecenin şavkında
Gündüzün aydınlığında
Gül yamru-yumru
Gokaklarında adanın,
Gül sana sevdalanmış
Şu ipe-sapa gelmez adamın bakışında,
Ama ben gözlerimi açtığımda
Ve de kapadığımda onları,
Ve ayaklarım götürüp
Geri getirdiğinde beni
Al benden ekmeği, havayı,
Işığı, baharı,
Ama mahrum etme
Gülüşünden beni
İşte o zaman ölürüm gayri.
Pablo Neruda
Her şey için teşekkür ederim, artık üvey evlat değilim. Buket’in bana dediği gibi sanki aranızda daha önce tanıyormuşum dediğim insanlara denk gelmek çok huzur verici.
Mehmet Yücel Özmen 👉Türk Dili Ve Edebiyatı Öğretmeni 📍Mersin
“Umutsuzlukta haklı çıkacağımıza umutta yanılalım.”
Amin Maalof-Doğudan Uzakta, s.329
Öğretmen Ağı Değişim Elçileri Yaz Buluşması’nda #BirliktenUmutDoğar diyerek Ağ’daki birlikteliğin umudu doğurduğunu dile getirmiştik. Hatta Yaz Buluşması’nda Edip Cansever’in çok sevdiğim dizelerini etkinlik duvarına yazarak paylaşmış, “Umudu dürt, umutsuzluğu yatıştır.” demiştim. İki senedir yaptığımız ve artık geleneksel hale getirdiğimiz Burası Tamamen Bizim Kampı’mızın üçüncüsünü yapmayı İstanbul’da bir araya geldiğimiz Değişim Elçisi arkadaşlar büyük bir istekle dile getirdiler. Hatta Mersin, Adana ve Hatay’daki Değişim Elçileriyle yola çıktığımız #BurasıTamamenBizim Kampı’mızın Türkiye’nin farklı illerinden gelen Değişim Elçilerinin de dilinde olduğunu ve bu sene yapılırsa katılabileceklerini belirtmeleri bizleri daha da yüreklendirdi ve aynı zamanda sorumlu kıldı. Yaz Buluşması sonrası kısa sürede bir araya gelerek ağustos ayında yapmayı düşündüğümüz Burası Bizim Kampı’nın üçüncüsü için hazırlıklara ve planlamalara başladık. Bu arada Seval’in hazırlıklar aşamasında çocuklarında düzenleyici olarak katılıp planlamalara ve iş bölümüne dahil olmaları gerektiği fikri herkesçe kabul görüyor, bu sayede planlama toplantılarına, atölye fikirlerine çocuklar da dahil oluyorlardı.
Burası Tamamen Bizim Kampı’nın ilkini planlarken hiçbirimiz bu maceranın nereye evrileceğini, bazılarımızın hayatına ne denli dokunacağını, derin izler bırakacağını, bizlere mesleki birikim kazandıracağını, hele de pandemi döneminin ilk yılında yalnızlığımıza iyi geleceğini ve bizleri güçlendireceğini bilmiyorduk. Aklımızda sadece doğada birlikte olmanın, mesleki paylaşımların, bu günleri birlikte atlatmanın güzelliği vardı. “Elimizde kalan bir yarım umudu, karanlıkları delmek için” kullanacağımıza dair inancımızla yola çıktık. Tabii ki sevgili İsmail, Cemal, Gözde, Meral ve diğer dostların önderliği ve yol açıcılığıyla.
Ülkü Tamer’in “Kar altında deniz düşü kuranlara selam olsun.” dizelerini şiar edinerek çıktığımız yolda varılacak yerden ziyade yolculuğun değerli olduğunun bilinciyle, burası tamamen bizim diyerek Torosların yükseltilerine sığındık.
Mersin-Arslanköy Şaymana’da iki kez düzenlediğimiz kampın üçüncüsünü de yine aynı yerde yapma fikri hazırlık toplantılarında benimsendikten sonra bizler de atölye önerileri ve atölye programı sonrasında gerekli hazırlıkları yapıp 8–9–10 Ağustos 2022 tarihlerini kamp tarihi olarak belirledik.
Kamp günü gelip çattı ve kamp malzemelerini arabaya yükleyip Mersin’den hareket edip Arslanköy yol ayrımından yolumuza devam ederken yavaş yavaş şehirdeki nemden uzaklaştığımızı ve çam ormanlarının havasını soluduğumuzu fark ettik. Evet, yola çıkmak ve yolda olmak duygusu iyi geliyor bizlere.
Şaymana Tesisleri’ne geldiğimizde gözümüze kestirdiğimiz alana çadırımızı kurup gelenlerle hasbihale başlıyoruz. Az sonra Buluşma-Tanışma etkinliğinde tanımadığımız canlarla tanışıp kaynaşıyoruz. Fotoğraf Kompozisyonu atölyesinde fotoğrafa dair bilgilenip sonrasında “Şiirlerden Şarkılara” etkinliğinde Bediz Hoca ve Serdar Keskin’in performanslarıyla şiirlere, şarkılara doyup her yöreden türkülerle gece yarısına kadar devam ediyor duygudaşlığımız. İlk gece ceviz ağaçları altına kurduğumuz çadırlarımızda doğa ile iç içe tertemiz ve sağlam bir uyku çekiyoruz.
İkinci gün Okula Uyum Atölyesi, Matematik ve Doğa, İğne Deliğinden Dünya, Gıda Krizine Karşı Ekolojik Alternatif: Atalık Tohumlar, Eleştirel Dijital Okuryazarlığı Masallarla Okula Taşımak atölyeleriyle zenginleşiyor; sonrasında Seval’in moderatörlüğü ve konuşmacı olarak benim ve kızlarım Ekin ve Beren’in katılımıyla, “Okumanın Doğasına Aykırı Olan Ne?” atölyemizde “Okuma zevkimiz nelerden etkileniyor? Okuma tadımızı kaçıran şeyler neler?” sorularına yanıtlar arıyoruz.
Akşam, Çiğdem Hocamızın “Şenay ve Vırak Kurbağa” adlı kitabından uyarladığı çocuk oyunu ve sonrasında kitabını imzalamasıyla devam ediyor. Oyun sırasında çocukların dikkati ve mutluluğu gerçekten her türlü takdire değer. Bu gece de gecemizi güzelleştiren beraber türkülere, şarkılara ve şiirlere eşlik ettiğimiz sevgili Serdar Keskin ve Cemal’in sesleri, enstrümanları sessizliğe ve doğaya karışıyor. Gece kamp ateşi etrafında şafak sökene kadar devam ediyor. Geç saatte yatmamıza rağmen üç dört saatlik uyku ile sabah uyanıp kampın son gününe hazırlanıyoruz. Üçüncü gün Doğada Sanat, Neden Olmasın, Oryantiring atölyeleri ile devam ediyor. Kapanışı uzaklardan kampımıza katılıp bizimle olan sevgili Şahin, Kenan Hocamız ve Öğretmen Ağı Genel Koordinatörü Buket Sönmez ile yapıyoruz. Kapanış çemberinde kampa katılan herkes Burası Tamamen Bizim Kampı’nda olmaktan duyduğu mutluluğu ve seneye yine bir arada olma isteğini dile getiriyor. Bir kez daha anlıyorum ki doğada bir arada olmak hepimize iyi geliyor. İçinde bulunduğumuz, yaşadığımız hayat bakidir ve herkesten bir ses, nefes kalır geriye.
Kampta beraber olmaktan mutlu olduğumuz dostlar yanında, gözlerimizin aradığı, bu yıl mazeretleri nedeniyle aramızda olamayan Meral, Mustafa, Gözde, Batuhan, Savaş, Zeynep, Didem ve adlarını sayamadığım nice dostları da anıyor, bir sonraki kampta yine beraber olmayı diliyoruz.
Dönüş yolunda yaşadığımız araç arızası ve hızır gibi yardıma yetişen sevgili Nebi Burak’ın varlığı kampa dair unutamayacağımız anılardan.
Umudu ve yarının mutlu günlerine dair özlemi dile getirdiğim yazıma Turgut Uyar’ın tüm zamanlara uyarlanan bizlerin de özlemini dile getiren gelecek günlere dair “Umut gelsin bütün gümbürtüsüyle” dizeleri ile sonlandırmak istiyorum.
Bu arada unutmadan kampa katılan tüm güzel insanlara selam olsun, sevgi ve muhabbetimiz her daim sürsün. Kalın sağlıcakla…
Dilan Karakoyun 👉Sosyal Bilgiler Öğretmeni 📍Mersin
Herkesin muhteşem duygularını okuduktan sonra yazmaya başlamak tatlı bir heyecan uyandırdı bende. İlk yapılan kamptan tanıdığım insanlarla yeniden karşılaşmak beni çok mutlu etti. Yeni insanlarla tanışmak, beklentisizce-örtük öğrendiğim bilgiler, onları dinlerken gözlerimi kocaman açıp her zerresini pekiştirme istediğim hala devam ediyor desem… insanın her yaşta bilgiye aç olduğunun en güzel örneklerinden biriyim sanırım.
İlk kamp demişken, 2020’de oraya varışım hiç aklımdan çıkmayan sahnelerden. Ailem beni kampa bırakıp dönecekti ve ben çadırımı kurarken bi anda endişelenip “Nasıl 2 gece kalacaksın?” dediler. Tam o anda Cemal Hoca geldi ve ailem biraz sohbet edince tüm endişeleri geçti hatta döndükten sonra bizde mi kalsaydık bile demişlerdi. O yüzden bu kez geldiğimde gelmekten keyif alacaklarına emin olduğum sevdiklerimi de beraberimde getirdim. Kız kardeşimin “Öğretmen değilim ama kendimi yalnız hissetmedim.” demesi, arkadaşlarımın bana teşekkürü benim kendi içimde var olan BTB ruhumu bana hissettirdi.
Kampa vardığımızda çadırları kurarken yaşadığımız sorun sonrası durumumuzu görenlerin çadırını bizimle paylaşmayı teklif etmesi BTB ruhunun ve enerjisinin muhteşemliğini bir kez daha hissettirdi. Tekrardan beni çadırda misafir ettiği için Bahar’a kocaman teşekkürlerimi ve sevgilerimi iletiyorum.
Tanışma çemberinde kendimizi tanıtırken sevdiğimiz şeylerden bahsetmek ve üyelerimizden de bunları öğrenmek samimiyetin başladığı diğer bir noktaydı. Sanki herkes o anı bekliyormuş gibi heyecanla birbirimizin gözlerine bakıp “Haydi tanışalım!” heyecanını hissetmek akıllardan çıkmayacak diğer güzel anlardan biriydi. Herkesin içten olduğu, hiyerarşisiz, beklentisiz ama içinden gelerek emek veren, her şeyi da güzelleştirmeye çalışan kıymetli insanlarla dolu dolu geçen üç gün. Her saniyesini “İyi ki.” diyerek geçiriyorum.
Atölyeler birbirinden güzel ve keyifliydi. En çok aklımda kalan Seval’in moderatörlüğünü yaptığı “Okuma Zevkimizi Engelleyen Şeyler” oldu. Daha önce kimsenin bana ilk okuduğum kitabı sormaması fikriyle aydınladığım ve “Acaba ilk okuduğum kitap neydi?” sorusuyla geçmişe gitmem tebessüm uyandırdı. İyi ki böyle bir soruyla karşılaştım ve geçmişe küçük bir yolculuk yaptım.
Çocukların katılımından bahsetmeden bitirmek haksızlık olur sanırım. Çocukların enerjisi bu sene kıpır kıpır hissettirdi. Onlarla takım olmak, fikirlerini öğrenmek, onların kendilerini ifade ederken ki halleri beni kendilerine hayran bıraktırdı. Onlar ne güzel çocuklardı öyle! Eğitimin ne muhteşem bir şey olduğunu bizim çocuklarımızda yeniden deneyimledim bu kampta. İyi ki varsınız çocuklar!
Çiğdem Dengiz 👉Sınıf Öğretmeni 📍Mersin
Bu yıl kampa ilk katılımımızdı. Planımız, sabah eşimin bizi otobüse ulaştırması ve işe dönmesiydi ancak plan değişti. Bu kadar eşyayla, çocuklarla bizi bırakmaya kıyamadı. “Sizi Şaymana’ya götürüp geri döneyim.” dedi. Hiç gitmediğimiz bir yoldu. Yol boyunca “Doğru mu gidiyoruz?” sorusunu defalarca sorduk. Vardığımızda her yerin yemyeşil, binlerce ceviz ağacının olduğu, tam bir doğa harikası olan alanı gördük. Eşim “Sizi yerleştirip döneyim.” dedi. O arada arkadaşı aradı. “Ben bir gece kalabilirim,” dedi. Çocuklarla birbirimize bakıp tebessüm ettik. Tarsus’tan gelen Tuğba Hoca ve ailesi ile yan yana konakladık. Sanki uzun yıllar dost gibiydik. Canım Gülcan ile hasret giderdik. Eşim bir kez daha dönmekle ilgili hiç konu açmadı. Atölyeler muhteşemdi. Kızım Seher çok eğlendi. Oğlum Okyanus biz evde ısrar edince gitarı zorla çalar. “Anne seneye kampa gelecek misin?” dedi. Geleceğimi söyledim. “Ben gitarımı gitarımı getireceğim, akşamları çalacağım.” dedi. Şaşırdım.
Akşam “Şenay ve Vırak Kurbağa” oyununu oynadım. Çocukların ilgisi ve tiyatro boyunca gülen küçük tatlı seyirci, beni oyuna daha çok odakladı. Yeni dostluklar, paylaşımlar, yine her Öğretmen Ağı etkinliğinde olduğu gibi yalnız olmadığını bilme duygusu mükemmeldi. Kenan Hoca, Buket ve Şahin’i görmek mutluluk vericiydi.
Akşam Serdar Keskin’in bizi uzaklara götüren müzikleri, çok kıymetli Cemal’in bağlaması, sesi muhteşemdi. Organizasyon ekibinin hepsine ayrı ayrı teşekkür ediyorum, minnettarım.
Kamptan iki gün sonra eşimin yorumu: “Ben seneye Ritim Atölyesi yapabilirim, çok güzel olur.” oldu. Bir anda tüm düşünceleri değişti.
Tüm Öğretmen Ağı ekibine sevgi ve selamlarımla.
Fatma Ersöz 👉Psikolojik Danışman 📍Adana
Bu Kamp ile yollarımın kesişmesi Güneş’in bana gönderdiği bir Instagram hikayesi ile başladı. Beklentimin ne olduğunu bilmiyordum. Gelmek için belki tam anlamıyla motive değildim. Bir şekilde çıktığım bu yol ceviz ağaçlarının altında gülen yüzler ile karşılaşınca “Güzel şeyler olacak galiba.” düşüncesi ile bambaşka bir hal aldı.
Atölye içeriklerine bakmak beni heyecanlandırıyordu çünkü öğrenmek her zaman bir macera olmuştur benim için. Ama size bahsetmek istediğim atölye çalışmalarının içeriği olmayacak. Kendimi ait hissettiğim ortamı anlatmak istiyorum.
Kardeşim Güneş ile 3 günlüğüne evimiz olan çadırımız, Gaziantep’ten tek başına yola çıkan Fatoş, çadır komşumuz “Ya biz ….yi unutmuşuz” dediğimiz anda ellerinde ne varsa bizimle paylaşan ve aşırı hazırlıklı gelen Tayfun ve Deniz, aralarda keşfettiğimiz yabani elma, erik ağaçları, herkesin birbirine yardımsever ve paylaşımcı davranması, beraberce mücadele ettiğimiz arılar ve sinekler, dileklerin jet hızıyla kabul olması ve buna benzeyen belki de unuttuğum daha bir sürü olay.
Benim için bu kamp içerisinde yaşadığım en önemli kırılma anlarından birisi, çalıştığım kurumdan dolayı uzun zamandır içinde hissettiğim derin yalnızlığı ve çaresizlik duygularını kamp ateşinin başında Buket ile paylaşmam oldu. Kendimi o an o kadar ait ve güçlü hissettim ki. Problemler var ama ben üstesinden gelebilirim düşüncesiyle doldum. “Olmayacak, yapamam”dan “Nasıl yapabilirim, bir yolu olmalı, ben yalnız değilim.” düşüncesine geçiş yaptım.
Beni çok güzel dinledi, her hücresiyle duygularımı paylaştı ve daha tanışalı bir kaç saat olmuştu. Evet dedim gerçekten burası tamamen bizim. Ben burada var olmak istiyorum. İyi ki Öğretmen Ağı. Tanıştığımıza ancak bu kadar memnun olabilirdim.
Kenan Çayır 👉Öğretmen Ağı Kolaylaştırıcı Ekip 📍İstanbul
“Bu parçalanmış dünyada eşzamanlı olarak, hatta benzer biçimde yaşıyor olabiliriz ama ‘dostlarla birlikte’ yaşamak başka bir şeydir. ‘Akranlarımızla birlikte olmaktan, kamusal alanda onlarla birlikte eylemekten ve görünmekten, kendimizi söz ve eylem ile dünyaya sokmaktan doğan sevinç ve memnuniyet’ gerçekten de benzersiz bir duygudur. Bu, aynı zamanda kendi kişisel kimliğimizi [kim olduğumuzu] oluşturmanın ve sürdürmenin ve yeni bir şeyler başlatmanın yoludur” (F. Berktay, Düşünme Etiği, s. 30)
İki yıldır sevgili Batuhan Aydagül’ün ve Buket Sönmez’in büyülenerek döndükleri ve “mutlaka gitmelisin” dedikleri Burası Tamamen Bizim Kampı’na nihayet bu yıl katılabildim. Kamp boyunca Fatmagül Berktay’ın Hannah Arendt’ten aktardığı, yukarıda alıntıladığım sözler kafamda döndü durdu. Bu yazı için tekrar tekrar okuyunca, bu sözlerin kamp ile ilgili meramımı ve duygularımı ne kadar iyi anlattığını düşündüm.
Kamp sırasında ve sonrasında hissettiğim, hakikaten de eşsiz bir sevinç duygusuydu. Arendt, bunu sağlayan şeyin dostlarla, akranlarla birlikte olmak olduğunu söylüyor. Öğretmen meslektaşlarımla bir arada olmanın ve paylaşmanın verdiği haz bambaşkaydı. Ama Kamp öğretmenlerin inisiyatifinin de ötesine geçmişti. Meslektaşlarımın yanında kampı planlayan ekipte yer alan çocuklarla, kampa destek veren müzisyen, akademisyen, sivil toplumcu dostlarla ve bağımızı hatırladığımız doğa ile birlikte eylemekten “doğan sevinç ve memnuniyet” benim için eşsiz bir deneyimdi.
Arendt, “Kötülüğün Sıradanlığı”na karşı söz üretmiş bir siyaset felsefecisi. Bu parçalanmış dünyada çıkış yolları arayan bir düşünür. Ona göre dünyanın parçalanmasının sebeplerinden biri de kendi tekil deneyimlerimize hapsolmamız. Yalnızlaşmamız.
Yüzbinlerce üyeden oluşan bir meslek grubu olmalarına rağmen öğretmenler de hep ne kadar yalnız olduklarını dile getirirler. Bazıları bireysel bazda sorunlara çözüm üretmeye çalışırlar. Ancak böyle bir dünyaya tekil çabalarla söz üretmeye çalışmak da bu yalnızlık duygusunu gidermez. İçeriği boş, değerler zemini zayıf bir araya gelişler de yaraya pansuman olmaz.
Kampın hepimizde doğurduğu coşku, sanırım değerler açısından çok sağlam bir zemine oturmasına bağlıydı. Birinci adımdan itibaren kapsayıcıydı. Böyle olması için gerektiği zaman birbirimize yardım ettik, birbirimizi uyardık. Bu yüzden fotoğraf atölyesiyle bana yeni ufuklar açan Nuri Hocam her fotoğrafı betimlemeye çalıştı. Sevgili Pınar ve Aslı hocalarımızın İğne Deliğinden Dünya atölyesindeki yönlendirmeleriyle sesli betimlemenin inceliklerini deneyimledik.
Çocuk katılımı okullarda çokça yapıldığı gibi göstermelik değildi. Birçok atölye birlikte tasarlanmıştı ve öğretmenlerle birlikte yürütüldü. Hatta Ekin (12 yaş), Beren (12 yaş), Seval ve Yücel hocaların birlikte yürüttükleri “Okumanın Doğasına Aykırı Olan Ne?” atölyesinde, öğretmenler (Şahin Hocamın ifadesiyle) “başları önde” çocukların öğretmenlere yönelik eleştirilerini dinlediler. Toplumsal cinsiyet odaklı oyunu Elif Naz’ın yardımıyla Dilan öğretmenimiz uyguladı. Aynı şekilde Hüseyin Deniz (10 yaş) ve Serpil hocamın işbirliği en zevkli etkinliklerden Oryantiring atölyesini doğurmuştu. Katılımcı çocukların varlığı da öyle öğreticiydi ki… benim bulunduğum bir küçük grup çalışmasında Deniz (11 yaş) hiçbirimizin bilmediği Zigurat’ı bize açıkladı, görevimizi tamamlamamıza yardımcı oldu, grubumuzun kıymetlisi oldu, hepimizi kendisine hayran bıraktı. En önemlisi -öğretmenler olarak sıkça düştüğümüz- “yetişkinci” tavrımızı sorgulattı bize.
Kamptaki diğer tüm etkinlikler de umuda, etkin oluşa bir davet niteliğindeydi. Türkay Hocamın uyum etkinliklerinin arkasındaki felsefeyi açıklayışı, Esin Hocamın “doğa ve sanat” karşıtlığını bozuşu bundan sonraki eyleyişlerimizde iz bırakan nitelikteydi. Cemal Hocam ne güzel ifade etmiş günlük yazısında; onun ifadeleriyle kampımız “Yaşçılıktan, yetişkincilikten, sağlamcılıktan, etno merkezcilikten, her türlü empati karşıtı, eşitlik karşıtı yaklaşımdan uzak bir yapıyı” kurma arayışıydı.
Tüm bunları düşününce sanırım yaşadığımız coşku yine Arendt’in deyişiyle “kendimizi söz ve eylem ile dünyaya sokmaktan” doğan bir duyguydu. Bu deneyimi “yaylada üç gün kamp yaptık” sözü özetleyemez, bence aynı zamanda etkisi okullara, çevremize uzanacak kamusal söz ürettik!
Kamp için önerdiğim konuşmamın başlığı da “Zor Zamanlarda Öğretmenlik Yapmak ve Söz Üretmek” idi. kampta etkin bir söz üretildi ki benim çok şey söylememe gerek kalmadı. Orada da ifade ettim: Yaptığımız, bu zor zamanlarda yeni bir şeyler başlatmaktı. Ancak yeniyi sadece yeni ile yaratamayız. Geçmişle bağımızı nasıl kuracağımız da önemli. “Geçmişi içererek aşmak” diye çevirebileceğimiz Aufhebung kavramını gündeme getirdim.
Sanırım yaptığımız tam da buydu. İsmail Hocamın aracılığıyla Ankara’dan kalkıp günübirliğine gelip Ata tohumlarını anlatan (yanında bize bir sürü tohum da getiren) sevgili Beyazıt Ekiz geçmişle nasıl yeniden bağ kurabileceğimizi gösterdi.
Serdar Keskin’in şarkıları ve Bediz Yılmaz’ın şiirleriyle 1940’ların, 50’lerin, 70’lerin hafızasını bugüne taşıdık. Ayrılırken “sen bir ozansın” dediğim Cemal Hocamın sazıyla ve sesiyle şafak sökene kadar farklı dillere, farklı tınılara, farklı duygulara yelken açtık. Ortam böyle olunca, aramızda nice hanende ve sazende olduğunu da keşfettik. Çiğdem, Esra, Serpil, Aysun ve adını burada sıralayamayacağım nice dostların sesi de hafızama kazındı. Aramızda ne cevherler varmış da haberim yokmuş:)
Çadırlarının önünden her geçişimde beni durdurup Hatay usulü hrisi başta olmak üzere çeşitli sulu ve katı ikramlarla beni besleyen Ayhan ve Seval Hocalarımın da geçmişle ve kültürle bağ kurmamdaki yardımlarını unutamam. Zengin nevaleyi görünce bir süre sonra kasten çadırlarının önünden geçmeye başladığımı da itiraf edeyim. 🙂
Benim için kampın bir güzelliği de Öğretmen Ağı Kolaylaştırıcı Ekip rolünden uzak olmamdı. Malum, bazı toplantıları kolaylaştırırken kaygılı olabiliyoruz. Ama burada kampı organize eden ekip başta olmak üzere tüm katılımcılar o kadar eşitlikçi biçimde ellerini taşın altına koydular ki, her şey o kadar güzel aktı ki, ben kendimi rahatça akışa bıraktım. Hiçbir şeyden endişe etmeye gerek yoktu. Öyle ki şarkı söylenen mikrofonun pili bitince, Nebi hocamın cebinde pil ile hazırlıklı olduğunu gördük.
Kamp günlüğümü daha fazla sulandırmadan son bir teorik alıntı ile toparlayayım.
Fatmagül Hoca (Berktay), Arendt’in pozisyonunu şöyle açıklar: “Sorunlarımıza hazır çözümler, etkili reçeteler aramak boşuna. Ona göre hiçbir sorunun hazır reçetesi olmadığı gibi, çözümleri de uzmanlar değil ancak düşünen ve zihinsel yargılama yetisini kullanabilen sıradan insanların kendileri, kamusal tartışma yoluyla bulabilir” s. 35.
Kamptan tam da burada ifade edilen kamusal tartışma alanlarının çoğalması umuduyla ayrıldım. Yanımda derinleşmiş dostluklarla, yeni dostlarla, atalık tohumlarımla ve tabii ki umutla döndüm evime.
Canan Aktaş 👉Türkçe Öğretmeni 📍Adana
Her tanışma bir şaşırmadır belki de. Şaşkın bir kız çocuğu gibi başladı yolculuğum. İl dışı tercih yapacağım o sene bu sene derken, “Kamp zamanı uymaz, formu doldursam mı bilemedim.” düşüncelerindeyken umut ve denemek fikri öyle güzel gelmiş olmalı ki “İyi ki.” dediğim bir alandaydım. Seyre daldım doğayı, doğanın içindeki sesler yankılandı kulağımda. Her dağın bir de ardı vardı. Yola düşmeden görülmüyor, duyulmuyor, anlaşılmıyordu.
İlk gün bir arı sokması ile başladı yolculuğum. Gülümsedim içimden kendime. Alışık olduğum bir haldi. Yalnız yaylada bir çadır başı gelen bu tatlı misafir beni aldı İnderesi’ne götürdü. Bir çadırda ilk kalış, minik bir kız çocuğu, ailece Çukurova’nın sıcağından kaçmışlar yaylaya. Ağlayan küçük bir kız biraz korkmuş biraz da şaşkın. Sonra defalarca arıların misafirliğine alışmış. Arı sokmasına çamur sürüldüğünü Şaymana’da öğrenmiş. Şimdi elinin üstündeki minnacık kızarıklığa gülümsüyor ve arıların var olduğu yerde yaşamın da var olduğunu biliyor.
“Çemberdeyiz.” Çemberde olmak… meğer ne çok özlemişim çemberi, çemberde olmayı. Oyunlarla ne de güzel dönüyor dünya. Çemberde toplaşan çocuklar, öğretmenler… belki de içindeki çocuğu dışarı salmaktı, özgürlük.
Zor bir senenin ardına gelen tazelik “Öğretmen Ağı” oluşumu. Sanırım bu fikri Burası Tamamen Bizim Kampı’nda pekiştirdim. “Böyle gelmiş böyle gider, gidiyor”ların içinde boğulurken bir nefes oldu. Ferahlattı gönlümü ve bir kez daha inançla “Umut hep var.” düşüncesine sımsıkı sarıldım. Biraz mesafeli, biraz gözlemci, biraz da heyecanlı ve meraklıydım. Nasıl bir dönüşüm olacak bilmiyorum ama oldukça merak ediyorum.
Atölyeler, açık havada tiyatro izlemek çok keyifliydi. Bir de itiraf edeyim bazen atölye saatlerini sorduğumda “Daha çok var.” diye duymak istemiyor da değildim. Durup kendimi dinleme ve anlama ihtiyacımdan olsa gerek. Sonra çocukların sesinin yükselmesi, kendilerini ifade edebiliyor olmalarını görmek çok kıymetliydi.
Öğretmen iken gazeteci olmaya karar vermiş biri anlatıyordu, ışıldayan gözlerde kaygıyı görmek beni üzmedi desem yalan olur. Toprağın sahibi tohumlardan bahsediyordu. İnsanın toprağı sahiplenme şekli ilginçti. Öyle anlatıyordu. Şifa olsun diye insanın toprağa döktüğü zehirleri anlatırken. Anlattığı atalık tohumlar, benimse zihnimin bir köşesinde kök salmış gazeteci olma hayali bir liseli kız aklı… gazeteci olma fikri yine tatlı tatlı dürtüyordu beni. Neden olmasın diye diye… gazeteci ol(ma) fikri düş aklımdan.
Ya da bir gün onuncu köy de bulunabilir belki. Kim bilir, neden olmasın?
Esra İçtüzer Şener 👉Sınıf Öğretmeni 📍Adana
Kampın ardından sürekli kampla ilgili anlar canlanıyor zihnimde, dilimde de kampta söylediğimiz şarkılardan ezgiler. Sarılmalar, kucaklaşmalar, yeni tanışmalar, yardımlaşmalar, 24 saatin 20’sini belki daha fazlasını birbirimize değerek, konuşarak, türküler söyleyerek dinleyerek geçirmemiz geliyor. Normalde doğada keşif yapmayı seven ben, hiçbir şey kaçırmamak çabasıyla kamp alanından hiç ayrılmadım çünkü her köşede başka etkileşimler, başka çabalar, başka konular dönüyordu.
Kampa gelirken mesela, otobüs şoförünün kafası karışık aksiliğini hepimiz öyle iyi yönettik ki, Deniz’in söylediği yerden “kibar insanlar(dık) ve kamp güzel geçecek(ti)” Şoförün yanlış yol dediği o yolda henüz Arslanköy’e girmeden, kutsal sedir ormanına denk gelmek de ayrıca büyülüydü. Sedir deyince Gılgamış geliyordu akla. Çadırları kurarken ceviz ağacı gölgesinde uyumak… gibi bir düşünce geçti aklımdan. Gördüm ki ceviz ağacı altında uyumak güzel bir şeymiş.
Bütün atölyelerin bir derdi, bir sorusu vardı. Fotoğraf kompozisyonunda gözden kaçırdıklarımız, Okula Uyum atölyesinde oyunların kazanımlarla ilişkilendirilmesi ve gruba uygunluk, kapsayıcılık önemliydi. Gıda Krizine Karşı Ekolojik Alternatif: Atalık Tohumlar atölyesini soluksuz, bildiklerim ve yapabileceklerimizin heyecanıyla dinledim. İklim krizini önlemeye dair ortak çaba ancak buradan doğru bir şekilde yükselir inancı oluştu bende. Belki önümüzdeki senelerde kaçınılmaz olarak daha çok konuşuyor olacağız, konuşmalıyız da.
Her anda ve atölyelerde çocuklarla birlikte olmak, onların sesini, sözünü duymak, coşkularına tanıklık etmek, göz hizasında bulunmak çok güzel bir deneyimdi. Mesela Ekin, Beren, Yücel ve Seval’in yürüttüğü “Okumanın Doğasına Aykırı Olan Ne?” atölyesinde kişisel okuma tarihimizi birlikte kazmak, okuma deneyimlerimizi konuşmak dinlemek ne kadar kıymetliydi. Sidar’ın Deniz’in Barış’ın, Hüseyin Deniz’in, Ekin’in, Beren’in okuma serüvenlerini yine konuşmak isterim aslında, devamı gelsin. Tam atölye sırasında yağmurun yağması da yıllar sonra unutulmayacak şiirsel bir atmosfer yarattı. Çocukların kamp değerlendirmelerini dinlemek de çok öğreticiydi. Kendilerini çok net ifade etmeleri bende hayranlık uyandırdı.
Serdar Keskin ile başlayan ve Cemal’in Anadolu’nun her yöresine selam gönderen ezgilerini sabahlara kadar dinlemek ne büyük şanstı. Kampta kendi varlığımı ötekinin yansımasında görmek, ortak özelliklerimizin çokluğuna birlikte şaşırmak ne güzeldi. Fırsat bulamamaktan, biraz da çekinmekten konuşamadıklarımızla da bakışlarımızla bağ kurduk. Aslında kampta bir arada olmak varlığımın sarmalanışı, böylelikle birlikte daha güçlü ve mutlu olmaktı, biz olmaktı. Birlikte bir anlam oluşturma çabasıydı. Burası tamamen bizimdi, biz Ağ insanlarının… şimdi dilimde bandistadan şarkı var “Dostların arasındayız, rumbara rumbara rumbamba… güneşin sofrasındayız, rumbara rumbara rumbamba…”
Güneşin Sofrasında
Dalgaları karşılayan gemiler gibi,
gövdelerimizle karanlıkları yara yara
çıktık, rüzgarları en serin
uçurumları en derin
havaları en ışıklı sıra dağlara.
Arkamızda bir düşman gözü gibi karanlığın yolu.
Önümüzde bakır taslar güneş dolu.
Dostların arasındayız!
Güneşin sofrasındayız!
Dağlarda gölgeniz göklere vursun,
göz göze
yan yana
durun çocuklar.
Tasları birbirine vurun çocuklar.
Doldurun çocuklar,
Doldurun
doldurun
doldur içelim.
Başları
göklere
atalım
serden geçelim…
Heeey, nerden geçelim?
Yalnayak
koşarak
devlerin
geçtiği
yerden geçelim.
Heeey
hop
Heeeey
hep
birden geçelim
Doldurun çocuklar,
Doldurun
doldurun
doldur içelim.
Dostların arasındayız!
Güneşin sofrasındayız!
Nazım Hikmet
Türkay Tol 👉Matematik öğretmeni 📍Adana
Az idik çoğaldık. Birer ikişer arttı sayımız; şimdi bakınca yüzlere dayandık. Kim bilir kaç kişi olacağız yakında.
Dert edindik sorunları, kendinizce çözümler üretmeye çabaladık ve paylaştık çözümlerimizi; sorunlar azalsın diye, insanlar feyz alsın diye, insanlar umutsuzluğa kapılmasın kapılmasın ki motive olsun, üretsin; üretsin ki hepimiz feyz alalım diye. Escher’in birbirlerini çizen elleri misali.
Benim için Öğretmen Ağı böyle bir şey galiba; yalnız hissettiğinde, umutsuzluğa kapıldığında, karşında beliriveren, “Biz buradayız.” diyen, “Bak neler yapıyoruz.” diyen, “Sen de yapabilirsin! Hadi katıl bize.” diyen bir yapı. Ağ insanları, birileri okulunda kendi halinde çalışmalar yaparken “Ne duruyorsun gel bizimle paylaş hep beraber çoğalalım, üretelim.” diyen insanlar topluluğu.
Ve Burası Tamamen Bizim Kampı… bu fikirlerin vücut bulmuş hali gibi.
2022 BTB Kampı denildiğinde aklıma gelenler: Zoom görüşmeleri (mangalı bırakıp görüşmeye katılmışlığım var. Artık beni mangala çağırmazlar herhalde), atölye planlamaları, formlar, whatsapp grubu, telefon görüşmeleri, hayal etme, planlama yapma, ihtiyaç listesi çıkarma, heyecan…ve kamp.
Kampın üçüncü yılında, amatörce başlayan bir fikrin ne kadar profesyonelleştiğini görme imkanı buldum. Artık belediyeler ulaşımı sağlıyorlar ve kampın yapılabileceği mekanları sağlamayı teklif edip, kampın bir parçası olmak istiyorlar. Çocuklar planlamanın içerisinde daha fazla yer alıyorlar (belki de gelecek kampların organizasyon komiteleri ilk tecrübelerini yaşıyorlar). Katılımcıların geldikleri il sayısı çeşitleniyor. Atölyeler artık daha detaylı kriterlerle seçiliyor. Ne mutlu ve ne yazık ki bazı atölyelere yer bulunamıyor; bir sonraki sene için planlamaya alınıyor.
Sanat, BTB Kampı’nın çok önemsediği bir alan olmaya devam ediyor. Kampımızda resim okumaları, fotoğraf eğitimi, doğayı, matematiği, edebiyatı, sinemayı sanatla harmanlayan atölyeler hiç eksik olmuyor. Dostların kendi yazdıkları oyunları bize sergiliyor olmaları müthiş bir kazanç, müthiş bir keyif. Bu oyunların kitaplaşıyor olması, büyük mü küçük mü bilemem ama edebiyat dünyamız açısından önemli adımlar. Ve bilet bulmakta zorlanacağın konserleri, gece dinleme fırsatı kampın önemli güzelliklerinden. Yüreği, sesi ,enstrümanı bu kadar güzel insanları bir araya getirmek kolay bir şey olmasa gerek.
Akademisyenler, il milli eğitim temsilcileri, yaşamın farklı alanlarından kurumlar oluşumlar kampın parçası oluyorlar; olmuşlar.
Dışardan bakmaya çalışıyorum ve ne kadar şanslıyım diyorum. Güzel ve özel insanlarla her yıl 3 gün paylaşıyorum. Öğreniyorum, eğleniyorum, hasret gideriyorum, umutlanıyorum. Ve kamp biter bitmez özlemeye başlıyorum. Sahi seneye ne zaman ve nerede buluşuyoruz?
Yakup Yıldırım 👉Öğretmen Ağı Kolaylaştırıcı Ekip 📍İstanbul
Memleketin, dünyanın, mesleğin dertle hercümerç olduğu bir dönemde Burası Tamamen Bizim Kampı gibi ferahlatıcı bir organizasyonun içinde yer almak önemli bir ayrıcalık gibi geliyor bana. BTB Kampı’nı birçok açıdan öğretici bulmakla birlikte, enerjiyi tazeleyen, kişiyi silkeleyip kendine getiren ve soluğunu uzun soluklu kılan yanını daha ön planda tutuyorum sanırım.
BTB Kampı biricik bir iş. Aynı Yaz Buluşması, aynı öğretmenlerin içinde olduğu diğer işler gibi. Bu biriciklik, büyük mikrofonlara ihtiyaç duymadan sözlerini etkili söylemenin de bir yolunu açıyor, ideal formun ne olabileceğini iddiada bulunmadan kısık ama etkili bir tonla ifade etmeye sebep oluyor. Sanıyorum bu yüzden ortaya çıkan iş daha değerli, uzun soluklu ve cazip hale geliyor. Kapanışta yaptığım benzetmeyi tekrar paylaşmak istiyorum. BTB Kampı, atalık tohum gibi. İyiyi, değer arz edeni ve uzun ömürlü olanı ortaya koymakla kalmıyor, katılımcılarıyla ve yarattığı kültürle de bunu iyi performe ediyor. Dahası bir kültür dönüşümüne vesile oluyor.
Arslanköy’ün şeftalisinin meşhur olduğunu yolculuğumuz boyunca Kenan Hoca’dan dinledik. Bu benzetme biraz oraya dönük olsun. Neruda, J. Cortazar okumamış olmayı şeftali yememeye benzetir. Acep, hiç BTB Kampı’na katılmamış olmak da böyle bir duygu mudur?
Muhabbetle…
Nebi Burak Ay 👉Özel Eğitim Öğretmeni 📍Mersin
“Dostlar ırmak gibidir.
Kiminin suyu az kiminin çok.
Kiminde elleriniz ıslanır yalnızca,
kiminde ruhunuz yıkanır boydan boya.“
Can Yücel
Yine ruhumuzun boydan boya yıkandığı bir kampı geride bıraktık. Kamp bizim için bir araç aslında. Bize iyi hissettiren insanlarla bir arada olmamızı sağlayan bir araç. Bu yüzden ismi Burası Tamamen Bizim Kampı çünkü aynı derdi paylaştığımız, iyi hissettiren insanlarla mekandan ve zamandan bağımsız olarak nerede bir araya gelirsek orası tamamen bizim oluveriyor. Bu sene bu aracı yine çok verimli kullandık.
Kamp günlükleri benim için kampın en güzel yanlarından biri çünkü o koşturmaca içerisinde bazen bazı noktaları kaçırdığımı fark ediyorum. Bu günlükler sayesinde geriye dönüp bakma fırsatı yakalıyorum. Ayrıca diğer katılımcıların gözünden kampa bakmak, 100 katlı bir binanın her bir katından aynı manzarayı farklı açılarla görmek gibi. Her yazılana ayrı bir heyecanla okuyorum.
Kampa gelecek olursak, ilk gün daha çadırımı kurmadan açılış ve tanışma çemberimde buldum kendimi. Çembere baktım ve yine her seneki gibi katılımcıların yarısını tanımıyordum. Bu beni çok mutlu etti ve kampın güzel geçeceğinin bir işaretiydi çünkü Öğretmen Ağı bana hiç tanımadığın insanlarla çok kısa bir sürede ne kadar samimi olabileceğini öğretmişti. Hemen tanıştık ve kaynaştık. Ardından çadırımı kurdum ve akşamki Fotoğraf Kompozisyonu Atölyesine geçtik. Nuri’nin güzel sunumuyla ufkumuz bir kat daha açıldı. Çektiklerimin fotoğraf olmadığına kanaat getirdim ve bu atölyenin etkisini tüm Kamp boyunca hissettim. Herkes fotoğraf çekerken bazı detaylara dikkat etmeye başlamıştı. Bunu paylaşılan fotoğraflardan anlayabiliyordum. Akşamında ise Serdar Keskin ve Bediz Yılmaz bizi şiirler ve şarkılar ile mest ettiler.
Kampın en güzel zamanı ateş başında şarkılar söylediğimiz akşamlarıdır çünkü şarkılar insanı kaynaştırır. Kamp ateşiyle beraber yapılan sohbetler ısıtır içimizi. “Aynı dili konuşanlar değil aynı duyguları paylaşanlar anlaşır.” derler. Öğretmen Ağı’nda bizler aynı dertleri, aynı duyguları, aynı amaçları paylaşıyoruz. Öyleyse bizden daha iyi kim anlaşabilir?
Kampın ikinci günü Türkay’ın uzun zamandır bahsettiği Okula Uyum Atölyesiyle başladı. Çok güzel, çok faydalı bilgiler kattı bana. Tüm öğretmenlerin bunu deneyimlemesi gerekiyor. Ardından İğne Deliğinden Dünya Atölyesinde Aslı ve Pınar sayesinde keyifli dakikalar geçirdik. İstasyon istasyon gezerek birbirimizi tamamladık.
Atalık Tohum ve Agroekoloji oturumu, bilgi dolu bir oturumdu ve bu konu öyle 1–2 saate sığmazmış onu anladım. Bize dağıtılan atalık tohumları ekmeyi sabırsızlıkla bekliyorum.
Günün son oturumu benim modere ettiğim “Eleştirel Dijital Okuryazarlığı Masallar ile Okula Taşımak” idi. Atölye esnasında ve sonrasında gelen dönütler ile aslında ne denli güzel bir iş yaptığımızı duymak çok güzel hissettirdi.
Akşam olunca kamp ateşi yakıldı. Cemal aldı eline sazını bize tekrardan şarkılar ve türkülerle unutulmaz bir Anadolu turu attırdı. Gece sonunda birbiri ile kaynaşmayan kimsenin kalmadığına yemin edebilirim.
Son gün sabah Esin’in Doğada Sanat Atölyesi ile çok güzel sanat eserleri ortaya koyduk. Serpil ve Hüseyin Deniz’in Oryantiring Etkinliği kampın en güzel etkinliği olabilir. Oluşturduğumuz takımla (Ben, Yücel, Satı, İrem ve İkram) haklı ve tartışılmaz bir birincilikle etkinliği tamamladık.
Kapanış çemberinde çok güzel duygular yaşadım. Söz hakkı bana geldiğinde şöyle bir kafamı kaldırdım. Aklıma bu kamp fikrini ilk kez konuştuğumuz ve karar verdiğimiz o akşam yemeği geldi. Etrafıma bir baktım İsmail ve Cemal erken gitmek zorunda kalmış orada değillerdi. Çeşitli sebeplerle bu sene aramızda olamayan Gözde, Meral, Nilgün ve Sevim yoktu. Yani kısaca benim dışımda o masadaki kimse yoktu. İçimden, “Seneye belki bende olamayacağım ama kamp yine olacak.” diye düşündüm. Burası Tamamen Bizim Kampı artık yaşayan gelişen kendi dinamikleriyle kendi kendine yetebilen bir yer haline dönüştü. Biz sadece toprağa bir tohum attık ve olanları izledik. İlk yola çıkarken bu kalabalığı bu atölyeleri hayal bile edemezdik. Ama şimdi “Seneye acaba neler bekliyor bizi?” demekten başka bir şey diyemiyorum.
Katılımcılara gelirsek, kendi adıma bu sene gerçekten enerjisi en yüksek kamp oldu diyebilirim. Herkesin gözleri ışıl ışıldı. Uzaktan gelenler, yakında olup da ilk defa fırsat bulanlar herkes çok güzel duygularla buluştu. Özlem, merak, heyecan birbirine karışmıştı.
Kampımızın demirbaşı Buket her sene ayrı bir heyecanla İstanbul’dan katıldı bize. Her gelişinde yeni birilerini dahil etti kampımıza. İlk sene Şahin ve Batuhan, ikinci sene Didem ve Zeynep, bu sene ise yanında 4 yeni kampçı ile gelmişti; Aişe, Yakup, Begüm ve Kenan Hocam.
Evet sonunda Kenan Hoca da gelebilmişti. Bilgisiyle, enerjisi ile renk kattı kampımıza. Onu katılımcı olarak atölyelerde sağdan sola koştururken görmek, çocuklarla dans ederken izlemek bizlere farklı bir deneyim kattı.
Denizli’den çıkıp gelen İrem ile Pınar, İstanbul’dan Aslı, Duygu, Şahin ve Güneş, Hatay’dan çocuklarıyla gelen Seval ile Ayhan, Gaziantep’ten gelen Fatoş, Adana’dan gelen Dilan, Türkay, Nuri, Gülcan, Mislina, Fatma, Merve, Mersin’den gelen Dilan, Bahar, Aysun, Murat, İkram, Yücel, Eylem ve ismin yazmayı unuttuğum arkadaşlarımla çok güzel bir mozaik oluşturduk. Hayalini kurduğumuz öğretmenler odasını burada bulmuş gibiydik.
Olanlar gibi olmayanları da aradı gözlerim. Gözde, Meral, Nilgün, Batuhan, Savaş, Sefa, Roza, Mustafa ve diğerleri. Yanımızda olmasalar da daima aklımdaydılar.
Kampın hazırlık ekibinde olan, yoğun bir emek harcadığımız dostlarıma da ayrı bir teşekkür etmek istiyorum. Onlar olmasaydı kampımız bu kadar güzel olmazdı. Dilan, Seval, Serpil, Türkay, Cemal, Yücel, İsmail, Aslı, Esin ve Aysun’a ayrı ayrı teşekkür ediyorum.
Seneye bir başka Burası Tamamen Bizim Kampı’nda görüşmek üzere…
Hoş çakalın
Ağ’da kalın.
Seval Binici 👉Türkçe Öğretmeni 📍Hatay
Burası Tamamen Bizim Kampı ait ve güvende hissettiğim; sorabileceğim, sorgulayabileceğim, tartışabileceğim, hayır diyebileceğim, hadi diyebileceğim bir yer.
2020'deki kamptan sonra İsmail aramıştı, günlüğü mutlaka yaz; projelerini, düşündüklerini duyurmak için iyi bir fırsat, demişti. Yazdım ama proje ya da düşünceden çok kampa dair duygularımdı yazdıklarım. 2021'de de duygularımı yazmıştım en çok.
Şimdi yine duygular yoğun. Seviyorum kampı. Sevmek, eylem olarak sevmek, harekete geçmek; bireysel umutlarını, hayallerini harekete geçirmek. Ben varım, buradayım, olduğum gibiyim demek; sen varsın, buradasın, olduğun gibisin demek. Biz buradayız, olduğumuz gibiyiz demek. Benden bize dönüşmek, ait ve güvende hissetmek. Bağırmaya gerek duymadan acıyı da sevinci de iliklerine kadar hissetmek. Hayır diyebilmek ve hadi diyebilmek. Evet, derken sahici olmak. Bu benim için burası tamamen bizim, demek.
2020'deki kamp sonrası günlüğü yazdıktan bir süre sonra İsmail’i aradım. Eğitim Felsefesi konuşmak istiyorum, dedim. Eğitim Felsefesi diye bir topluluk kurduk. Bol bol konuştuk, dinledik, tartıştık. Sonraki süreçte çocukluk sosyolojisi tartışmak istedim. Pınarla “Mızıkçı Çocuklar Kulübü” topluluğunu kurduk. Tarih boyunca eğitim felsefelerinin çocukluk tahayyülünü nasıl biçimlendirdiğini; sosyal ve politik alanda toplumsal bir kategori olarak çocukların kendi yaşamlarının öznesi olmak yerine yetişkinci tutumlar ile siyasi ya da ekonomik, psikolojik nesne olmalarına sebep olduğunu sık sık tartışmıştık bu topluluklarda.
Öğretmen Ağı faaliyetlerinde çocukların doğrudan katılımcı oldukları Burası Tamamen Bizim Kampı’nın Eğitim Felsefesi ve Mızıkçı Çocuklar Kulübü topluluklarında tartıştığımız teorik konuları pratikte hayata nasıl uygularız sorusunu sorduğumuz ve soruyu yanıtlamak için eyleme geçtiğimiz bir alan açtığını fark ettim. Madem ki kamp çocuk katılımlı, bunun sözde kalmaması gerekirdi. Sanırım öyle de oldu. Atölye içeriklerinin hazırlanmasında, atölyelerin modere edilmesinde, yürütülmesinde çocuklar aktif rol aldılar. Benim burada tekrar etmeme gerek yok. Kamp günlüklerinde bu konuda birkaç örnek var. Bütün Kamp katılımcıları çocuklardan gelecek “hayır”a, “hadi”ye, “evet”e hazırdı. 2022 Burası Tamamen Bizim Kampı çocuklar ve yetişkinlerin beraber eyleme potansiyelini en iyi şekilde kullandıkları bir yer oldu. Umarım daha sonra yapılacak işler için umut olsun, enerji olsun, hadi desin.
Mislina Özdemir 👉Felsefe Grubu Öğretmeni 📍Şanlıurfa
Daha Mersin’den servise biner binmez herkeste olan enerji yüzüme vurdu ilk o an “Tamam güzel geçecek.” dedim. Öğretmen Ağı ile Dilan sayesinde tanıştım. Daha taze öğretmenken ilk iş deneyimi heyecanını yaşarken Urfa Viranşehir’de Mardin’de Buket ve Dilan ile oturduk güzel manzarada. Okuldan, eğitimden, kendimizden, öğretmenden öğrencilerden Ağ’ın sürecinden bahsettik burası çok derin. Derken Buket “Aradığımızı bulduk.” diye sonradan gelen Kolaylaştırıcı Ekip’ten arkadaşlara beni çoktan Değişim Elçisi olarak tanıtmıştı. Öğretmen Ağı’nın gönüllülük esasından bahsetmesem olmaz bu noktada; herkes o kadar kucaklayıcı sevgi dolu ki, bu çok ama çok güzel bir şey. Kendimi rahat hissettiğim her yeri çok seviyorum herkes gibi.
Burası Tamamen Bizim Kampı tam da güzel ve iyi olan her şeyi içine almış ve bizi dünyanın siyahlığından üç gün de olsa uzaklaştırmıştı. Sadece üç gün dedim ama bize yemyeşil bir umut, bir şeyleri yapabilme gücünü de depoladı. Öğretmenler odasında herhangi bir konuda bir şeyler söylediğimde kimsenin adım atmak istemediğini, herkesin ders saatini bitirip tek isteğinin eve gitmek olduğunu gördükçe yalnız hissettim kendimi ya da doğruları söyleyince “Amaan!” deyip geçiştirenler olduğunda bende bir duraksıyordum. Ama bu kampta herkeste olan bir şeyleri yapma, isteme, üretme, düşünme, farklı düşünme, ki bu birlikte olunca muhteşem sonuçlar doğuran biz olma durumu bana gerçekten çok iyi hissettirdi. Umut fakirin ekmeği, hepimizin ihtiyacı hep bizimle olsun. Atölyeler, ettiğimiz muhabbetler, ayaküstü öğrenmeler. Birbirimizi tanımaya çalışmalar, sarılmalar, aynı gökyüzü altında dinlediğimiz şarkılar, sanki daha önceden tanışmışız da yıllar sonra buluşmuşuz gibi hissetmeler için, kurduğumuz kıymetli bağlar için kocaman teşekkür ediyorum.
İrem Berfu Sönmez 📍Denizli
Burası Tamamen Bizim Kampı’na Pınar sayesinde misafir olarak dahil oldum. Pınar ile ortak bir anımız daha olsun diye Denizli’den yola çıktık. İlk durağımız Hatay’da Seval ve Ayhan’ın evinde misafir olduk. Bol kalorili, gezmeli, sohbetli, türkülü günler geçirdik. Birkaç gün de Nuray ve Hakan’ın evinde misafir olduk. Kızları Öykü ile birlikte çocuk şarkıları söyledik, gezdik ve tabi ki yedik. Hatay’da güzel anılar biriktirdik. Sonraki durak Mersin Arslanköy oldu. Yıllık iznimin bir kısmını doğada geçirmek ve çadır kampını deneyimlemek fikri beni heyecanlandırmıştı ancak bir taraftan da Öğretmen Ağı’nın etkinliği olması sebebiyle sıkıcı ve ciddi konuşmalar, toplantılar da olacaktır nasıl adapte olurum diye kara kara düşünüyordum. Ta ki tanışma halkası kurulana kadar. O andan itibaren rahat hissedebileceğim, eğlenceli, enerjisi yüksek insanların bir arada olduğunu fark edip sevindim. Güzel başlangıcın devamı da güzel geldi ve üç gün boyunca farklı atölyelerde çok farklı tecrübeler edindim. Neden Olmasın?, Okula Uyum, İğne Deliğinden Dünya, Eleştirel Dijital Okuryazarlığı Masallarla Okula Taşımak, Okumanın Doğasına Aykırı Olan Ne? atölyeleri çok keyifliydi. Üreterek ve eğlenerek beraber düşünmek ve çıkarımlarda bulunmak harikaydı. Eğlenceli olduğu için oyun oynanan atölyeleri tercih etmeye çalıştım. Geceleri ise türkü ve şarkı söylemek/dinlemek de paha biçilemez bir keyif getirdi.
Burası Tamamen Bizim Kampı’nı keşfedilip de “Aman kimseler bilmesin, zarar görmesin, el değmesin.” denilen gizli ve nadide bir koya benzetebilirim. Aranızda olabildiğim için kendimi şanslı hissediyorum. Umarım bu atmosfer, kıymeti yıldan yıla artarak emekle, el birliği ile, nesilden nesile daim olur.
Ölene kadar sorumlusun,
gönül bağı kurduğun her şeyden…
“Küçük prens”
Pınar Göcen👉 Türkçe Öğretmeni 📍Denizli
Kamp fikri doğunca heyecanlanırım hep. Daha bir güvende ve eşitlenmiş bulurum kendimi. Doğayla, yanı başınızda bitiveren dostlarla müthiş bir dayanışma ve keşfetme ağı örülüverir; işte Burası Tamamen Bizim Kampı’nda yaşadığım tam da buydu. Başından beri inisiyatif almayı, Ağı’nın felsefesini, değerlerini pratiğe dökmeyi çabalayan bu kurguya ortak olmak ne mutlu. Bu duyguya erişirken eşlik eden canlar ve anlar iyi ki varlar.
Geçtiğimiz aralıkta yolum bir çalışmayla Mersin’e düşmüştü. İsmail ve Cemal: “Artık bir defa Mersin’e geldin Burası Tamamen Bizim Kampı’na da bekleriz.” demişlerdi. “Acaba mı?” dedim. Yaz Buluşması’nda ilk sarılmanın ardından Seval kampın günlerini sayıyordu. Ağ’da ki çalışmaları heyecanla paylaştığım Denizli’den dostum İrem katılacağını söylediğinde, daha bir coşkuyla doldu anlar. “Üşürsünüz.” uyarılarıyla doldurulan bavullar, büyüleyici bir Hatay ağırlamasıyla akan günlerimiz, kampa kavuştu. Şaymana’ya tırmandıkça güneşin ıslattığı tenimiz uyuşukluğunu diri bir tazeliğe bırakıyordu. Islak ceviz kokusuyla sarmalanmış tesisi keşfederken Satı, Elif Naz, Canan ve daha nice ağdaş, Ağ’ın çocuklarıyla ve aramıza katılan yeni dostlarla selamlaşmak müthişti. “Nereye kurulalım?” derken çadırımız yükselmiş, yatağımız şişmişti bile. Sonrasında Seval ile sanki burası daha bir düz ve körcül deyince çadırımızın Ayhan ve Cemal’in omuzundan inişi ilginçti. Hepimizi kucaklayan keyifli bir tanışma çemberinin ardından dileyenlerle günü uğurlamak adına bir keşif yürüyüşüne çıktık. Kimi anlar Öykü’nün öncülüğü ve kahkahasıyla ilerlerken yolumuza sıralanan kurumuş dere kalıntısı, dostlardan gelen doğa betimlemeleri, ceplerimize doluveren elma ve erik armağanlarıyla yine derin meseleleri söyleşerek fotoğraf atölyesine yollandık. Birtakım görsel detaylar ve bambaşka bakış açıları edindiğim, dört bir yandan gelen betimleme sayesinde içeriği başka açılardan da detaylandırma ve sorgulama fırsatı bulduğum keyifli bir atölyeydi.
Dilan öncülüğünde doğada matematiği çocuklarla yeniden deneyimlemek, Aslı öncülüğündeki İğne Deliğinden Dünya’da ortak bir kurgudan doğan dört istasyonun her birinde başka disiplin üzerine birlikte düşünme pratiğini yineleyebilmek ve betimleme meselesi üzerine daha derin söyleşmek kıymetliydi.
Okumanın tadına varmak için Ekin, Beren, Seval ve Yücel Hoca yürütücülüğünde kendi okuma yolculuğumuza uzanıp kimliklerimiz, rollerimiz üzerinden eylemlerimizi, deneyimlerimizi paylaşmak, sorgulamak harikaydı.
Neden Olmasın atölyesinde beynimiz yandı diyebilirim. Oyunu kavrama sırasında dahi toplumsal cinsiyet üzerine birlikte yeniden anlamlandırma heyecanıyla oynamayı unutuyorduk. Oryantring’de Hüseyin Deniz ve Serpil’le başlayan heyecan daha birçok kişinin katkısıyla renklendi, büyüdü. Doğayı başka disiplinlerin açısından birlikte çözümlemek, çözerken koşmak harikaydı. Pandemide bu yana bu kadar koştuğumu hatırlamıyorum. Kampın her anına öz savunucu çocuklar hâkimdi. Yıl boyunca Seval’le Mızıkçılar’da çalıştığımız çocukların özne oluşunu deneyimlemek eyleme dahası birlikte eyleme motivemi güçlendirdi diyebilirim.
Kampta yakaladığımız her boşluk aslında yeni bir temas ve karşılaşma için fırsatmış. Bunu günlükleri okurken daha bir anlıyorum. O minik anlarda o küçük toplaşmayla beliriveren tanış olmadığımız gerçeklikler, hani denir ya Türkiye’nin hazır olmadığı meseleler oysa tüm çıplaklığıyla yaşanan bu meselelerde daha iyiyi, alternatifi konuşurken buluyorduk kendimizi.
Akşamlarımızsa bir başka coşkuluydu. Serdar Keskin’in yorumunda, zamanın ruhunu taşıyan bir o kadar da zamansız ezgilerde dostlarla eğlenmek, gece en zifirisinde artık her yanıyla üşürken Cemal’in nice diyardan sazıyla derlediği türkülerde Aysun, İrem, İsmail, Serpil, Yakup ve adını anamadığım fevkalade seslerle kenetlenerek, sazlar susunca içimizi dökerek, çıkınımızda var olanı bölüşerek iliklerimize dek ısındık.
BTB Kampı benim için yüzleşme alanıydı diyebilirim: eksiklerimi yeniden anlamlandırdığım, bir arada olmayı kurgularken kapsama pratiklerimi sorguladığım ve en önemlisi de hep inandığım birlikte eylemenin gücünü ta derinden hissettiğim bir üç gün. Hem öğretmenlikte ilerlerken hem de giderek zorlaşan sivil toplum alanında çabalarken bu kampa uzanan inisiyatiflerden, bu üç günde kurguladığımız o büyük anların birikiminden besleneceğimi biliyorum. Ve Bu kelimeler düşerken Yeni Türkü’den şu dizeleri mırıldanıyorum.
“Eyvallah, geçip giden yıllara
Eyvallah, tükenmeyen umuda!
Eyvallah, yediveren hayata!
Eyvallah, tükenmeyen dostluğa!”
Ve eyvallah, bu kampı kuran canlara!
Esin İnanç 👉Görsel Sanatlar Öğretmeni 📍Mersin
Okuduğum tüm bu güzel yazılarda herkesin değindiği güzel duygulara ortak olmanın mutluluğuyla beraber; kampın bende canlandırdığı en güçlü duygular da “Bir arada olmak” ve “Özgürlük” oldu. Nâzım’ın özgürce kalabalığın ruhuna karışması, etkinliklerin esnekliği, hep bir ağızdan özgürce söylenen şarkılar..
Pandemi sonrası pek çoğumuzu ağına düşüren karamsarlık ve içine kapanma halini maalesef ben de derinlerde yaşadım. Uzun süredir içimi kemiren “Bir şey yapmalı ama ne?” çıkmazından beni kurtaran şeylerden birisi bu Ağ’ın bir parçası olmak oldu. Burası Tamamen Bizim Kampı da bu Ağ’a aidiyetimi tam olarak hissettiren yer oldu.
BTB Kampı’nın ilk toplantı çağrısını görünce merak ve heyecanla hemen katıldım ve bu sürece aktif olarak katılmak istedim. Kamp, daha Ağ’a katılmadan duyduğum ve beni heyecanlandıran şeylerden biriydi.
Kamptan önce Zoom toplantılarında konuştuğumuz, Seval’in bahsettiği çocuk katılımını kafamda tam olarak bir yere koyamamıştım ama kampta bunun olabileceğini; hem çocukların kendilerine birey olduklarını kanıtlamalarını, hem de bizlerin sahte olgunluk kalıplarından uzaklaşıp özümüze döndüğümüzü, dönebildiğimizi gördüm. Çocukların katılımlarıyla, o yoğun bulutlar gibi zihinlerinden etkinliklere yağdırdığı güzel fikirleri ve bitmeyen enerjileri her şeyi çok daha güzelleştirdi.
Atalık tohumlara ve bir şeyler ekmeye biçmeye hep merakım vardı ve bunlarla ilgili birinci ağızdan bir şeyler dinlemekten çok keyif aldım. Özellikle de etkinlik sonunda dağıtılan tohumlarla sanki kadim bir mirasa kavuştuğumu hissettim.
Baver ile yaptığımız iş bölümünden dolayı katılamadığım atölyelerin burukluğunu yaşarken krizi fırsata çevirip, uzun zamandır görmediğim ve sohbetini, güzel gülümsemesini özlediğim Betül ile yaptığımız uzun sohbetler çok kıymetliydi.
İkinci gece yakılan kamp ateşi hepimizin ruhunu ısıttı, binlerce yıl önce insana birliktelik ve güven veren ateş bizleri de iyice bütünleştirdi. Yavaş yavaş kamp sandalyelerimizi ateşe yaklaştırırken, birbirimizin gözlerine bakarak söylediğimiz şarkılar da ruhlarımızı yakınlaştırıyordu sanki..
Kampın hepimize kattığı güzel enerjiden olsa gerek hiçbirimiz yorgunluk nedir bilmedik. Son gün atölyemin heyecanıyla uyandım. Kimsenin uyanamayacağı ve katılımın olmayacağı korkusu vardı içimde ama güzel bir katılımla, eğlenceli bir atölye yaptık.
Kamptaki güzel insanların daha da fazlasıyla birebir etkileşimde olamamanın eksikliğini hissediyorum. Seneye telafi edeceğim şeylerin başında da bu geliyor.
Kampın en zorlandığım kısmı bu oldu sanırım. Bende bıraktığı güzel duyguları yazıya dökmek. Buradaki yazılar da anlatılan birbirinden kıymetli duyguların hepsini içimde hissediyorum. İyi ki varsınız.
Aslı Uysal Sevgin 👉Türkçe Öğretmeni 📍İstanbul
Yapraklarım suda balık gibi kıvıl kıvıl
Yapraklarım ipek mendil gibi tiril tiril
Nazım Hikmet
Çok güzel bir şeyin sonuna yaklaştığımda dönüp dönüp bakar o ana, o yere dair bir görüntüyü, sesi, kokuyu hafızama almaya çalışırım. Kampın değerlendirmesi için son kez bir araya geldiğimizde de böyle oldu. Bir iki saat sonra kamp bir anıya dönüşecek ve herkes kendi yoluna gidecekti. Herkesin yüzünü görebileceğim bir yere oturdum. Kenan Hoca’nın, Dilan’ın, Seval’in, Şahin’in sunumunu dinlerken bir yandan da katılımcılara baktım. Çocuğunun sahnedeki temsilini izleyen anne baba gibiydi sanki herkes. Tereddütle gelmiştik bazımız fakat coşkuyla ayrılıyorduk. Kafamızda planlar, projeler, yeni Don Kişot ve Donna Kişotlar olarak yola çıkıyorduk. İşte ben bu anı bu bakışları ceviz yeşili bir tonda, yaprak hışırtıları eşliğinde hafızama aldım.
Kampın en sevdiğim en güçlü yanı çocuklardı. Sonsuz coşkularıyla koşturdular, sevinç çığlıklarıyla ortalığı şenlendirdiler. Atölyelerin hazırlanmasında, yönetiminde profesyonelce görevlerini yerine getirdiler. Dilan’ın Matematik ve Doğa Atölyesi’ndeki taşlı oyunu çabucak kavrayıp bizlere taş çıkardılar. Okuma atölyesinde okumanın doğasına dair söyledikleri çok kıymetliydi, etkinliklerimi gözden geçirdim. İğne Deliğinden Dünya Atölyesi’ni ilk kez çocuklarla yaptık. Ziggurat’ın ne olduğunu anlatıyordu içlerinden biri “Sosyal dersinde görmüştük.” diyordu. Atölyedeki istasyonlarla ilgili öyle detaylı yorumlar yaptılar ki benim için çok geliştirici oldu. Ahmet, Arda, Barış, Beren, Deniz, Ekin, Elif Naz, Hüseyin Deniz, Sidar ve adını sayamadığım diğer çocuklar. İyi ki vardınız, ne güzeldiniz.
Katılamadığım her atölye içimde kaldı. Özellikle Oryantiring’de 6. istasyon olmak yerine oyuncu olmayı o kadar istedim ki. Çok eğleniyordunuz çok imrendim sizlere. Katılamadıklarımı da katılanlardan dinlemeye çalıştım. Nuri, Türkay, Burak bir gün sizlerin de atölyesine katılma imkânım olur umarım. Esin, doğa en güzel sanat eseri sahiden. Pınar, görsel betimleme konusunda çok aydınlatıcıydın ve bir gün Denizli’ye geleceğim. Çiğdem, umarım oyunlar yazmaya devam edersin. Seval, çocuklara dair gerçekten güzel bir iş çıkardın. Dilan, matematik öğretmenim sen olsaydın matematiği daha çok severdim. Tayfun, inatçı bir şoförü ne güzel ikna ettin. Şahin, uzaklardan toplayıp, biriktirip, anlattıkların çok kıymetli. Cemal, sazınla sözünle beslendik, keyiflendik. İsmail, organizasyonun mutfağında güzel bir iş çıkardın. Barış’ın burkulan bileğine buz koyan, krem veren Ayhan ve Cemal’e de tekrar teşekkür etmek isterim. Çocuklar konusunda dayanışmak, yardımlaşmak çok iyi geldi.
İsimlere girmeyecektim güya. İsimle doldu buralar. Daha çokça dolar ya satırları da sonlandırmak lazım. Adını andıklarım, anamadıklarım iyi ki varsınız. Okuduğum yazılarda bu sene gelemeyen Gözde’nin, Meral’in de adının zikredilmesi çok hoşuma gitti. Belli ki ruhlar bir olmuş, uzaklıklar vız.
Bitirirken Kenan Hoca “aufhebung”dan bahsetti; eskiyi de içine alarak yeniyi inşa etmek. Dilerim umutla yenileri inşa ettiğimiz güzel bir yıl olur.
Biraz sonra bu yazıyı yazma süreci de anı olacak fakat burnumda hala ceviz kokusu…
Serpil Hizmetçi 👉Sınıf öğretmeni 📍Mersin
Bazen hepimiz sınırlarımızı zorlarız. İlk ikisine gelmeyi çok isteyip de gelemediğim bu kampın üçüncüsüne, sınırlarımı zorlayarak da olsa katılabildim. Kendim olmanın mutluluğunu hissettiğim evime gelmiş gibiydim. Sınırlarımı genişlettiğim ve içime tekrar tekrar bakabildiğim yerdi benim için kamp. Küçük anlar yakaladım. Kimisi doğayla başbaşa, kimisi bir dostla can cana. Sizlere bakmak, kendime dışarıdan bakmak gibiydi. Hepinizde bir parça ben vardı sanki. Nazım’ın ağlamasında, Barış’ın sorularında, Sidar ve Deniz’in saygılı tavırlarında, Ekin ile Beren’in kardeş muhabbetinde ve sayamadığım birçok çocuğun davranışında, benim çocukluğum vardı. Onları ve belki de kendimi sevgiyle kabullenişim vardı.
Hepimizin hayatı, var oluşunuzu ve yaptığınız işi sorgulama süreçlerinin, kendimi tanıma sürecime katkısını yazmakla anlatamam. Bu kamp benim ve yazılanlara bakınca hepimiz için yeni şeyler öğrendiğimiz ve öğrenmenin keyfine vardığımız bir süreç gibi görünüyor.
İlk öğrendiğim şeyi, Adana’dan başlayan otobüs yolculuğu sürecinde öğrendim. Kendi bildiğinin, kesin doğru olduğunu savunan birine karşı ne kadar yapıcı ve sabırlı yaklaşsan da onun hata yapmış olabileceğini ona bu şekilde gösteremezsin. Bazen fazla tevazu göstermeyip, “Sen orada bir dur, yanlış yapan sensin.” diyebilmek gerekiyormuş. Tabi bu bazen neyi göze alabildiğin ile ilgiliymiş. Ben iki kilometre yürümeyi göze alarak otobüs şoförüne sen yanlış yaptın diyebildiğim için, ilk gece huzurlu uyuyabildim.
Kampa gelen herkesin kaydını alma görevini almak çok güzel oldu. Hemen hemen herkesle, kısa süre de olsa temas etme imkanı buldum. Tanışma oyununda biraz daha yakınlaştık tabi. Bir atölye yapacak olmanın sorumluluğuyla ekip arkadaşım Hüseyin Deniz’le alanı keşfe çıktık. Tabii o deneyimli ve her yeri biliyor. Oryantiring atölyesi için düzenlemeleri yaparken ben mi daha heyecanlıydım yoksa o mu bilemiyorum.
Odama doğru giderken daha önce hiç tanımadığım oda arkadaşım Begüm ve tabi Öğretmen Ağı Kolaylaştırıcı Ekibi karşılaştım. Kucaklaşma ve yerleşmenin ardından müzik dinletisi için bir araya geldik. Soğuk gecenin sıcak ezgilerinde, birlikte olmanın mutluluğuyla geceyi sonlandırırken, gülümseyerek uykuya daldığımı hatırlıyorum.
Keyifli sabah kahvaltısının ardından Okula Uyum atölyesinde bir araya geldik. Çocukları tanımanın en iyi yolunun oyun olduğunu bir kez daha anladım. Okula Uyum atölyesi, sadece öğrencilerimizi tanımak için değil de onları akran zorbalığından korumak için de, oyunun ne kadar etkili olabileceğini gösterdi bize.
Sıra İğne Deliğinden Dünya atölyesine gelmişti. Hem yazma hem de okuma sürecinde çok güzel zamanlar yaşadığım kitabın, bir de atölye çalışmasında yer almak mutluluktu.
Çölyak hastası olduğum için, gittiğim yerlerde glutensiz yiyecek bulmak biraz zor oluyordu. Bu konuda Ağ’daki kapsayıcılık ve farklı ihtiyaçların karşılanmasına özen gösterme durumu, kampta da devam etti. Tesis sahipleri özel durumumdan dolayı tabiri caizse seferber oldular ve benim için uygun yiyecekler hazırladılar. Hepsine şükranlarımı gönderiyorum.
Ayağım burkulduğunda yardıma koşan Şahin’e, sohbeti ve sesiyle yanında huzur bulduğum Aysun’a, içindeki tüm duyguları ve yüzleşmeleri ilk kez tanıştıkları birine anlatmaya cesaret eden Bahar, Murat ve İrem’e, kahve desteğini esirgemeyen Seval’e, harika bir atölye hazırlayan Hüseyin Deniz’e, oda arkadaşım Begüm’e, yanımda olduğu her an dostluğunu hissettiğim İsmail’e, özgün sesi ve kendine has yorumuyla, bana cesur olmayı her an hatırlatan Cemal’e, yanımda kardeşlerim varmış gibi hissettiren Esra ve Esin’e, bana ilk kez “Sen benim güneşimsim.” diyen Aslı’ya, enerjileriyle beni büyüleyen Dilan ve Türkay’a, konuksever Betül’e ve Gülcan’a, bağ kurmada üstüne adam tanımadığım, zekasıyla beni her an şaşırtan Kenan Hocaya ve gözleri gözlerime değmiş kampa katılan ismini sayamadığım herkese sevgiler.
Sizlerle yıldızların altında, ateş başında sabaha kadar türkü söylemenin güzelliğini yaşadığım o geceyi paylaşmak ve “Ateş hiç sönmesin, gece hiç bitmesin ve insanlar; içlerinden gelen ezgileri hep söylesin.” demek güzel şeydi.
Beyazit Ekiz 👉Çiftçi 📍Ankara
Öğretmen Ağı ve Aslanköyü İsmail’den uzun zamandır duyuyordum. Az bile anlatmış. Bir de edebiyata, yazarlığa, bolca betimlemeye soyunası var. Şaymana’yı görünce anladım ki İsmail, daha kat edeceğin çok yol var. Böyle güzel bir yer ve güzel insanlarla tanıştırdığın için teşekkür ederim.
Koştur koştur gece yarısı yola çıktık, eve gece yarısı dönebildim. Misyoner gibi ata tohumu, zehrin hayatımızdan aldıklarını, endüstriyel tarımın ömrümüzü nasıl çaldığını, siz öğretmenlerle ne tür işbirlikleri yapabileceklerimizi anlatıp dönecektim. Başlıklar ve geçerken değinilen konular şeklinde sınırlıda olsa bir şeyler dilim döndüğünce anlattım, döndüm ama aklım orda kaldı. Sizlerden öğreneceğim çok şey olduğunu gördüm.
Ayrıca tesisin sahibine de kısaca anlattığım gibi müthiş bir ekoturizm potansiyeli taşıyor Şaymana. El birliği ile TaTuTa ya dönüşebilir. Bölge için ekolojik dönüşümün bir başlangıcı olabilir orası.
Kabul ederseniz seneye 3 günlüğüne geleceğim.
Buket Sönmez 👉Öğretmen Ağı Kolaylaştırıcı Ekip 📍İstanbul
“Buraya, bir inanç bir inat koydum. Tut ki unuttun, tekrar bak, o inat neyse, sen osun.”
Birhan Keskin, Kargo
Yorgunluklar, hastalıklar, kayıplar biraz üstü üste geldi son zamanlarda. “Dostlar, beni bu yıl affedin.” desem gerekçelerim çok kabul edilebilir ama bir yandan da Toroslar ve Burası Tamamen Bizim Kampı insanlarının bana nasıl iyi geleceğini de biliyorum. Kendimi oraya attım mı “İyi ki geldim.” diyeceğim. Bu yıl Aişe, Yakup ve Kenan Hoca da ilk kez katılacak. Kampı onlarla da deneyimlemek ve birlikte yapacağımız yolculuk için de hevesliyim.
Bu yıl Ağ’a yeni dahil olan canım Begüm de kampa geliyor. Mesleğini büyük bir istekle seçişine tanıklık ettiğim, onun da benim Öğretmen Ağı’nın kuruluş zamanlarında yaşadığım heyecana şahit olduğu düşünülürse bu kamp buluşması bizim için çok anlamlı.
Kampın tıpkı Öğretmen Ağı gibi insana alan açan ama zorlamayan, özgür bırakan akışına ve yanlarında güven duyduğum insanların varlığına güvenerek tüm bu düşünce ve duygularla düştüm yola.
Kampa ulaştığımızda Seval’in bizi hep doyurduğu o masada bir kalabalık gördük. Seval yine onca kişiye kahve pişirmiş. Evet iyi geçecek bu sefer de. Ritüellerimizin varlığı ilişkilerimizin geçmişle bağını kurarak ve derinleşerek ilerlemesi demek. Bu bana Kenan Hocanın bahsettiği yeniyi yaratırken geçmişle bağımızı nasıl kuracağımız sorusunu da anımsattı.
İlk günün akşamı sohbetler, kavuşmalar başladıkça gördüm ki pek çoğumuz türlü zorluk ve yorgunluklardan sıyrılıp kendini kampa zor atmış. Hepimizin ihtiyacı dayanışmak, umudunu kaybetmek üzere olanlarla safları sıklaştırıp birlikten umut doğduğunu hatırlayarak kalabalıklaşmak.
Bunları düşüne düşüne şiirlerle türkülerle dolu gecede hüznüme ortak olanlarla birlikte yere yavaşça bıraktım olan bitenin yorgunluğunu. Yarın güzel bir gün olacak dedim içimden.
Çocuklar ah o çocuklar… buraya gelirken içim kıpır kıpırdı onlara kavuşacağım için. Yaz Buluşması’nda çocuk katılımı konuştuğumuz küçük bir sohbetin nerelere evrildiğini görmek ve yapılandırılmış şekilde bir örneğini deneyimleyecek olmak ayrı bir mutluluk oldu. Ağ’da bir şeyi dert edinip daha iyisi nasıl mümkün olabilir derseniz ardından bir inisiyatifle bunu eyleme dökmeniz sadece doğru zamanı ve çağrınıza ortak olan ağdaşları bulmanıza bağlıdır.
Dünyayı kesinlikle çocuklara bırakmalıyız. Yine çok şey öğrendik onlardan. Ama Ahmet’e bir şarkı söyletmemişiz, bir sonraki kampa sözümüz olsun. Herkes affetsin ama ben en çok çocukları özleyeceğim.
Her bir dakikasını uzun uzun anlatasım var ama çok da uzatmayım. BTB Kampı anlatılmaz yaşanır. Bu süreci organize etmek, kolaylaştırmak oldukça zor. Emek veren herkese ne kadar teşekkür etsem yetmez. Her yıl üzerine koyarak bir kavuştay bu kadar mı güzel planlanır? Hep mi güler yüzle ve her anından keyif alarak güç birliği ile kotarılır her şey?
Var olun.
Kamp içi deneyimimden öte bir kaç kelam daha etmek isterim. Öğretmen Ağı’nın ilk gününden bu yana var olan inanmış, hayal etmiş, bolca emek vermiş, kimi zaman zorlanmış, kimi zaman tarifsiz öğrenimlerle zenginleşmiş bir Ağ insanı olarak BTB Kampı benim için çok ama çok önemli bir inisiyatif. Değerlerin, dayanışmanın, eğitime dair derdi olan ama pes etmeyen bir avuç insanın inancının vücut bulduğu yerdir BTB Kampı. Öğretmen Ağı’nın tam da kendisidir. İhtiyacınızı duyan, size yalnız olmadığınızı hatırlatan, ezbere yöntemlerle değil eylemle sözü çoğaltan, yalnız hareket etmeyen başka disiplinlere pencereler açan bir yerdir. İyi olma halimiz için kendimize verdiğimiz hediye bir zaman dilimidir aynı zamanda. Aileni, arkadaşını kimi istersen koluna takıp getirebileceğin yerdir.
Ağ’da olan Ağ’da kalmaz deriz hep. BTB Kampı’nda olan da BTB Kampı’nda kalmıyor bu günlükler sayesinde. Birlikten doğan umutta inat etmek umarım herkese ilham olur. BTB Kampı dünyada günden güne artan kutuplaşmalardan çok uzakta bize ev sahipliği yapan Toroslardan yükselen bir arada yaşayabilme umududur.
Bu satırları yazarken kurduğum keşke bu kamplar çoğalsa hayalimi de buraya bırakayım. Maraş’ın, Karadeniz’in yaylaları, Gökçeada’nın tepe köyleri, Tire’nin şeftali bahçeleri geçmiş deneyimlerin ilhamıyla geleceği inşa eder mi sizce; ne dersiniz?
Ayhan Binici 👉Türkçe Öğretmeni 📍Hatay
İlk iki kampa gelmeyi çok istemiştim ancak bir türlü tarihler uymadı, uyduramadım. Bu nedenle bu sene yaz planlaması yaparken ağustos ayını boş bıraktım. Seval ve çocuklar daha önceki kamplarda öyle güzel anılar ve dostluklar biriktirerek dönmüşlerdi ki ben de bu sene orda olmalıyım dedim. İyi ki de demişim, iyi ki de kampı deneyimlemişim.
Kamp yerine ulaştığımızda çocuklar hemen daha önce çadır kurdukları yeri gösterdiler ve çadırlarımızı kurduk. O tatlı telaş kamp alanına arkadaşlarımızın gelmesiyle heyecan topuna dönüştü. Yaz Buluşması’nda tanıştığım birçok kişi kampa da gelerek Öğretmen Ağı’nın birleştirici gücünü de göstermiş oldu.
Atölyelere gelirsek hepsi birbirinden güzeldi. Hüseyin Deniz’in Serpil’le oryantiring yapmak için ne kadar heyecanlandığını anlatamam. Baştan sona kadar tek başına araştırmalar yapıp Serpil ile istişarelerde bulunması müthişti. Esin’in sanat atölyesi, Türkay’ın okula uyum atölyesi, Seval’in Beren ve Ekin ile yaptığı okuma atölyesi, tanışma etkinlikleri, Cemal’in bitmek bilmeyen enerjisi ile kampa kattığı sinerji kelimelere sığmayacak derecede keyifliydi. Gelecek yaza acaba biraz daha uzun olabilir mi sorusuyla bitireyim ben de. Emeği geçen herkese teşekkürler.
Gülcan Demirkeser 👉İngilizce Öğretmeni 📍Adana
İyi ki, çok şükür. Her daim sevgiyle.
Nuray Dinçman 👉Türkçe Öğretmeni 📍Hatay
Yaşadığın yeri cennete çeviremezsen kaçtığın her yer cehennemdir.
Aylar önce kadim dostum Pınar’a yaşadığım cehennemi anlatırken tanıştım Öğretmen Ağı ile. Okuldaki mutsuzluğum, öğretmenler odasındaki yalnızlığım, bir şey yapmak istiyorum ama kimsenin umurunda değil hissi. Maalesef çoğumuzun bildiği, yaşadığı duygular. Pınar Ağ’ı bana anlatıyordu ama kafamda bir türlü somutlaşmadı çünkü bildiğiniz gibi Ağ anlatılmaz, yaşanır.
Öğretmen Ağı’na ve Burası Tamamen Bizim Kampı’na bu yıl ilk defa katıldım. Bu yılki etkinliklerde, çalışmalarda aktif değildim. Daha çok gözlemci konumda olup neler yapıldığını, neler yapabileceğimi anlamaya çalıştım. Bulunduğum yerin tadını çıkararak ruhumu beslemek istedim. Attığım her adımda, baktığım her yerde fark ettim ki yalnız değildim.
Kamptaki atölyeler, doğada yaptığımız yürüyüşler, akşam kamp ateşinde söylenen türküler harikaydı. Çocukları alan açılması çok kıymetliydi.
Emekleriniz için, desteğiniz için ne kadar teşekkür etsem azdır. Varlığınız büyük lütuf. Eksik olmayın.
Ekin Özmen 👉12 Yaş 📍Mersin
Bu yıl üçüncü kez düzenlenen Burası Tamamen Bizim Kampı ile ilgili düşüncelerimi yazacağım. Ben ailemle beraber 3 yıldır bu kampa katılıyorum. Kampın gerçekleştiği ilk yıl benim de ilk kamp deneyimimdi ve çok heyecanlıydım. İlk kampım çok güzel geçmiş; etkinliklere bayılmıştım. İlk kampa kuzenimin 2 odalı büyük bir çadırıyla gelmiştik ve bunun üstüne İsmail Hoca “Bunlar evleriyle gelmiş.” demişti. Hala bu söz aklıma geliyor ve gülüyorum.
Kampın ikinci senesindeki deneyimim de güzeldi fakat aklım hala ilkinde kalmıştı. Üçüncü kampı ise iple çekiyordum. 1 gün kala “İşte o gün geldi.” dedim. Heyecanla yola çıktık ve kamp alanına vardığımızda “Çadırımızı nereye kurabiliriz?” diye düşünmeye başladım. Her zaman çadırımızı kurduğumuz yerde başka çadırların olduğunu görünce üzüldüm ve sonra başka bir yere çadırımızı kurduğumuzda bütün kamp boyunca anne ve babamın başının etini yiyip “İşte hep sizin yüzünüzden, geç yola çıkınca yerimiz dolmuş.” demiştim.
İlk gün her ne kadar da üç senedir kampa gelmiş olsam bile tanışmak, kaynaşmak ve adapte olmakla geçmişti. Kampın ikinci günü kendi etkinliğimiz olduğu için çok heyecanlı ve meraklıydım. “Atölyemiz nasıl geçecek?” diye düşünüp duruyordum. Sonunda beklenen an geldi ve etkinlik alanına gittiğimde kimsenin olmadığını görünce üzülmüştüm çünkü bizim etkinlik sırasında Nebi Hoca’nın etkinliği vardı ve ben bizim atölyeye kimse gelmeyecek diye üzülüyordum. Bence aynı anda iki etkinlik olması da biraz kötüydü çünkü insan hangisine gideceğini şaşırıyordu. Sonra Seval Hoca yine bütün pozitif enerjisiyle “Bir şey olmaz biz de birbirimizle konuşuruz.” demişti ama sonrasında birilerin geldiğini görünce çok sevinmiştim. Tabi yağmurun azizliğine uğramasaydık daha iyi bir atölye olacaktı ama her neyse sonra bir şekilde etkinliğimiz bitti. Herkesin konuşması ve söz hakkı istemesi, katılması çok hoşuma gitmişti. Akşam Çiğdem Hoca’nın Vırak Kurbağa ve Şenay adlı tiyatrosu da çok güzeldi.
Kampın üçüncü gün ise artık dönüş yolu diye çok üzgündüm ama sabah Esin Hoca’nın Doğa ile Sanat adlı atölyesi çok güzeldi ve oldukça güzel bir çalışma yapmıştık. Sonrasında Hüseyin Deniz ve Serpil Hoca’nın oryantiring atölyesi en çok beğendiğim atölye olmuştu ve bence artık bu etkinlik geleneksel hale getirilebilirdi. Artık kamp bitmişti ve dönüş yolunda arabada bir arıza oldu. Nebi Hoca bize bu arızada yardım etti ve işte o zaman “BTB, her yerde.” dedim.
Eve geldiğimizde bir güzel kampı daha bitirdiğimizi, seneye yeni kampı sabırsızlıkla beklediğimi düşündüm. Büyük bir heyecanla bekleyeceğim seneye yeni bir kampı. Ayrıca Seval Hocanın bu süreçte hep bize söz hakkı tanıması, bizim arkamızda durması, hep bizi hatırlatması ve Dilan Abla’nın hep yanımızda olması, destekleri, güzel yorumları ve sevgisi ile bize güç vermesi hepimizi çok mutlu etti. Adını unuttuğum, bu yazıda sayamadığım birçok kişiye emeklerinden dolayı teşekkür etmek ve sevgimi iletmek istiyorum. Seneye herkesle görüşmek üzere.
Beren Özmen 👉Yaş 12 📍Mersin
Üç yıldır düzenlenen ve artık gelenekselleşen Burası Tamamen Bizim Kampı’na başından itibaren katıldım. Bu kamp insanın içine huzur veriyor, hele de Mersin’in çok sıcak geçen yazında oraya gitmek ve o akşamın soğuğunda şarkılar dinlemek çok güzel oluyor.
İlk sene düzenlenen kampa Ekin’in de dediği gibi kuzenimin iki odalı çadırı ile gitmiştik. Herkes “Evlerini getirmişler.” demişti. İlk kamp çok güzel geçmişti ve ikinciyi de sabırsızlıkla beklemiştim. İkinci kampa kuzenim gelmediği için kendi çadırımızla gitmiştik. Ekin yolda “İnşallah aynı yere çadırımızı kurarız demişti.” ve gerçekten de aynı yere kurabilmiştik çadırımızı. İkinci kamp beklentilerimi çok da karşılayamamıştı. Yani ilk kampın etkinlikleri daha güzeldi ve ikinci kampta çocuklar (ben dahil değilim) kendi aralarında kaynaştıkları için bizleri çok dahil etmemişlerdi aralarına. Bu yüzden de biraz sıkıldığım için ikinci kampın çabucak bitmesini istemiştim sonrasında pişman olsam da. İkinci kamp bitince babama “Baba, inşallah seneye çocuklar başkalarına da dahil ederler aralarına.” dediğimi hatırlıyorum.
Üçüncü kamp geldi çattı. Ekin ve ben babama “Baba ne zaman yola çıkacağız?” deyip duruyorduk. Babam yüzünden biraz geç çıkmıştık yola. Ekin yine aynı yere çadırı kurmamızı istiyordu ama geç çıktığımız için kamp alanına gittiğimizde oranın dolu olduğunu gördük. Ekin ağlayacak gibi olmuştu.😄
Başka bir yere çadırımızı kurduk ve tanışma etkinliğine gittik. Aslında kampta olanların çoğunu tanıyordum ama yine de gittim etkinliğe. İlk gün başka hiç etkinlik olmadı. Akşam Serdar Keskin Hoca bize şarkı söyle ve ben erkenden çadıra gidip uyudum.
İkinci gün benim, babamın, Ekin’in ve Seval Hoca’nın etkinliği vardı. Sabah etkinlikler sırasıyla Okula Uyum Atölyesi, Matematik ve Doğa, İğne Deliğinden Dünya, Gıda Krizine Karşı Ekolojik Alternatif: Atalık Tohumlar ve bizim atölyemizle Nebi Abi’nin atölyesi vardı. Bizim atölyemiz ile eş zamanlı Nebi Abi’nin atölyesi olduğu için bizim atölyemize ilk başta hiç kimse gelmedi ama Seval Hoca, her zamanki gibi iyi düşünerek “Olsun kimse gelmezse biz de birbirimizle konuşuruz.” dedi ve hemen arkadan annemle Dilan Ablalar (iki tane Dilan Abla olduğu için böyle yazdım) geldi. Sonra herkes gelmeye başladı. Etkinlik açık havada çok güzel bir şekilde devam ederken yağmurun şiddetlenmesi yüzünden etkinliğimize kapalı alanda devam etmek zorunda kaldık. Herkes ıslanmıştı ama kimse atölyemizi terk etmemişti. İçeri geçince daha çok katılımcılara söz hakkı verildi. Herkes mutlu mutlu konuştu. Herhalde katılımcılar kendilerine söz hakkı verilmesini istiyorlarmış daha önceki atölyelerde. Seval Hoca atölyemizden önce sürekli isminizi karıştırmam umarım demişti ve atölye bitiminde bana Ekin dedi.😄
Bizim atölyemizde bitti. Akşam Çiğdem Hoca’nın Şenay ve Vırak Kurbağa kitabının tiyatrosunu oynadı. Tiyatro çok güzeldi. Öykü, tiyatro sırasında tatlı tatlı kahkahalar attı. Nazım ise oyunda Şenay’ın ağladığı yerde ağladı, sonra da çok gülmedi. Gösteri bitti. Öykü, oyuncak bebek olan Şenay’a sarıldı. Çok tatlı duruyordu. Gösteri sonrası Çiğdem Hoca kitabını imzaladı ve yine müzik zamanı gelmişti. Müzikte bu sefer daha geç uyudum. Sabah kalktığımda Nazım ve Öykü’nün sahnede şarkı söylediğini gördüm. Kahvaltıdan sonra Doğada Sanat, Neden Olmasın atölyesinde doğada bulduğumuz malzemelerle sanat yapmaya çalıştık ve yaptığımız çalışma çok güzel oldu. Aşağıda gördüğünüz görsel bizim sanat çalışmamız.
Taşlar ve çiçeklerle Güneş’i yaptık. Aslında fotoğrafta durduğundan daha güzel duruyor.
Çiçekleri Nazım getirdi. Nazım bizim ekipteydi ama daha sonra başkalarına yardım etti. En son bir çiçek getirdi ve etkinliği bitirdi ama nedense sonra bozmaya çalıştı ve en sonunda bozdu yaptığımız çalışmayı. Öykü’nün de hakkını yemeyelim bize taş getirdi ve bize çok yardım etti. Oryantiring atölyesi bitti ve artık vedalaşma etkinliği geldi. Vedalaştık, yola çıktık. Arabamız biraz arıza yaptı ama neyse ki Nebi Abi imdadımıza yetişti.
Evet öncelikle Öğretmen Ağı’na bu kampı yaptığı için çok teşekkürlerimizi sunuyorum. Bu kampta da Nazım ve Öykü sayesinde çok güldük. Seneye de katılmayı çok istiyorum.
Sevgilerle.
Barış Cevgin 👉Yaş 8 📍İstanbul
Yaz tatilinde hiç arkadaşım olmadı ama burada oldu. Oryantiring çok güzeldi. Vırak Kurbağa’yı da sevdim. Kitap diye bir şeyin olduğunu anladığımda gözlerim parladı. Bir sonraki tiyatroda olacağım için çok heyecanlıyım.
Öğretmen Ağı; öğretmenlerin, meslektaşları ve farklı disiplinlerden kişi ve kurumlarla bir araya gelerek güçlendiği bir paylaşım ve işbirliği ağıdır. Ayrıntılı bilgi için tıklayın.