Bir Dil Bilimcinin Gözünden Öğretmen Ağı
Öğretmen Ağı’ndan ve yaptığı işlerden Müge Ayan sayesinde haberdar oldum. Müge, Bilgi Üniversitesi bünyesinde faaliyet gösteren SEÇBİR’in (Sosyoloji ve Eğitim Çalışmaları Merkezi) kurucularından. Tokat’taki öğretmenlerle yerel bir atölye gerçekleştirme fikrini ilk duyduğumda, bunun benim akademik çalışmalarımı yerel deneyimlerle zenginleştirmek için önemli bir fırsat olacağını düşündüm ve büyük bir heyecanla kabul ettim.
Etkinliğin içeriğini şekillendirmek için Öğretmen Ağı Başlangıç Grubu öğretmenlerinden İbrahim Yıldırım ve Tokat İMECE — Köy Öğretmenleri için El Ele ekibinden destek aldım. İMECE ekibi, köylerde görev yapan öğretmenlerin tecrübelerini ve karşılaştıkları sorunları paylaşarak birbirlerine destek olmak üzere bir araya gelmiş bir ekip. Bu ekipten birkaç öğretmenle telefon görüşmesi yaparak panel ve atölye çalışmasında özellikle üzerinde duracağım konuları tespit etmek istedim. Öğretmenlerin yerel deneyimlerine hitap edebilmek amacıyla, “okuma-yazma sorunu” olarak sık sık dile getirdikleri durumun neleri kapsadığıyla ilgili somut örneklere ihtiyacım vardı.
Telefon görüşmelerinde öğretmenlerin dile getirdikleri temel konular; öğrencilerin akıcı okumaya geçememesi, okuduğunu anlayamaması ve okulda güdülenme sorunu yaşaması gibi durumları kapsıyordu. Bu sorunlara odaklanacak bir etkinliğin, kapsayıcı eğitim modellerinin kurgulanmasına disiplinler arası bir bakış geliştirme potansiyeli taşıdığı inancıyla işe koyulduk. Ve böylelikle panelin başlığı “Kapsayıcı Eğitim Bağlamında Okul-Ev İlişkisi” olarak şekillendi. Sonradan bu etkinliğe dahil olan TED Tokat Koleji de mekan ve katılımcı desteğiyle etkinliğin mümkün olduğunca verimli geçmesine katkıda bulundu.
Tokat etkinliğinin ilk ayağı olan panelin amacı, öğretmenlerin karşılaştıkları somut durumlarla ilişkilendirebilecekleri bir “okur-yazar olma” tanımını tartışmaya açmaktı. Çünkü okullarda okur-yazar bireyler yetiştirmek üzere işe koyulurken nasıl bir okur-yazarlık tanımıyla yola çıktığımız eğitim sürecinin kurgulanma şeklini ve o süreçte karşılaştığımız sorunları belirleyen bir etken. Okur-yazar olmak, sadece “gördüğünü okuma ve duyduğunu yazma becerisi” olarak tanımlandığında öğrenci için içinde yetiştiği sosyal ve kültürel çevreden bağımsız, kendi hayatıyla ilişkilendirilemeyen “soyut” bir beceri oluyor. Bu durum özellikle yeterince eğitim alamamış ya da okulla sağlıklı ilişki kuramamış bireylerin çocukları için okulda başarılı olmalarının önünde aşılması güç bir engel oluşturuyor; çünkü çocuğun akademik becerilerinin şekillenmesini sağlayan okul ve ev arasındaki karşılıklı aktarım sağlıklı bir şekilde kurgulanamayabiliyor. Halbuki okur-yazar olmak toplum tarafından şekillenen bir beceri; o yüzden çocuklar, okur-yazarlık becerilerini edinirken farklı bağlamlarda katıldıkları çeşitli pratiklerinden etkileniyor; ev ile okul arasında dinamik bir ilişki kuruyorlar. Bu nedenle, akademik başarı için öğrencinin geldiği ortamı öğrencinin okul ve eğitim sürecinden dışlamamak ve aileleri de o sürece dahil etmenin yolları üzerine kafa yormak gerekiyor. Panel sonrasında gelen soru-yorum ve bire bir paylaşımlarda, bu temel yaklaşımın aslında öğretmenlerin deneyimlerini anlamlandırmada ne kadar yararlı olabileceğini hissettim.
Panelin ardından düzenlediğimiz atölye çalışmasında öğretmenler, evle okul arasında verimli bir ilişki kurmak için uyguladıkları çeşitli yöntemleri paylaştılar. Bu atölye çalışmasının iki önemli kazanımı oldu. Öncelikle katılımcılar olarak farklı yöntemler öğrenmiş ve bundan sonraki uygulamalar için birbirimizden ilham almış olduk. Ayrıca yerelde uygulanan yöntemlerin etkili olma potansiyellerini dünya literatüründeki genel yaklaşımla ilişkilendirerek tartışma fırsatı yakalamış olduk. Bu açıdan Tokat buluşmasında önemli bir deneyim birikimi kazanmış öğretmenlerle paylaşımda bulunmak, benim gibi eğitim alanında çalışan bir akademisyen için eşi bulunmaz bir fırsattı. Çünkü bu tür paylaşımlar sırasında hem eğitim alanında çalışan uzmanlar, ihtiyaçları olan yerel deneyimlerin öğretmenler tarafından aktarılmasıyla zenginleşmiş oluyor hem de öğretmenler, yaşadıkları deneyimleri anlamlandırma ve sınıf içi pratiklerini daha verimli kurgulama fırsatını yakalıyor. Bu açıdan Öğretmen Ağı aslında hem farklı alanlardan uzmanlar için hem de öğretmenler için önemli bir iletişim ve beslenme kanalı yaratmış. Ben de bu ağa dahil olduğum için kendimi şanslı hissediyorum.
Yazar Dilara Koçbaş hakkında:
Boğaziçi Üniversitesi’nde sosyoloji lisans ve dilbilim yüksek lisans eğitimi almıştır. Kanada’daki University of British Columbia’da dil ve okuryazarlık eğitimi alanında doktora eğitimini tamamlayan Dilara Koçbaş’ın çiftdillilik ve dil edinimi konularında yayınları bulunmaktadır. Koçbaş, İstanbul Bilgi Üniversitesi İngilizce Öğretmenliği Bölümü’nde yarı-zamanlı öğretim görevlisi olarak ders vermektedir.