“Bugünün Gençleri: Z Kuşağı mı, Çoklu Krizler Kuşağı mı?” | SEÇBİR-Öğretmen Ağı Akademi Buluşmaları III
Hakan Yücel* ile buluşma üzerine…
Yazar: Melisa Soran, İstanbul Bilgi Üniversitesi Sosyoloji ve Eğitim Çalışmaları Merkezi (SEÇBİR)
SEÇBİR ve Öğretmen Ağı olarak günümüz sorunlarını ve bu sorunların eğitime olan yansımalarını disiplinlerarası bir bakış açısı ile ele aldığımız Akademi Buluşmaları’nın bu yılki son buluşmasında 7 Mayıs Salı günü Hakan Yücel ile bir araya geldik; bugünün gençlerinin deneyimlerini, sorunlarını ve taleplerini anlamaya çalıştık.
Öğretmenler “Z kuşağı” tanımlamasının okullarda adeta bir damga işlevi gördüğünü ve her türlü sorunun kaynağı olarak da “Z kuşağı gençler”in görüldüğünü söylüyorlar. Yalnızca genç öğrenciler değil, genç öğretmenler de bu damgadan kurtulamıyor. “Hiçbir şeyden tatmin olmayan, keyif almayan, doyumsuz ve iflah olmaz bir nesil” olarak görülen bu gençleri tanımaya ihtiyaç duyduklarını, zaman zaman nasıl yol alacaklarını bulmakta zorlandıklarını anlatıyorlar.
Hakan Yücel “kötü kavram toplumsal cinayettir” diyerek söze başlıyor; “Z kuşağı” damgasının sorunları anlamamızı engellediğine, sorun olarak gence ve bu gencin neden olduğu sorunlara odaklanmanın bizi yanlış yere götüreceğine dikkatimizi çekiyor. X, Y, Z kuşağı tanımlamalarını teknoloji merkezli tanımlamalar olarak niteliyor, teknolojik determinizmden uzaklaşmanın ve sorun veya kriz merkezli tanımlamalar yapmanın önemine değiniyor. Her 10 yılda, 20 yılda bir doğanların biyolojik kuşakları oluşturduğunu, toplumsal kuşaklar için ise ortak sorunların ve ortak değerlerin bulunması; bir altüst oluş, bir değişim yaşanması gerektiğini belirtiyor. Bu bağlamda, ortak değerler etrafında evrensel bir mücadele örgütleyen 68 Kuşağı örnek gösterilebilir.
Bugünün gençleri ise çok farklı bağlamlarda çok fazla sorunu aynı anda yaşıyor; buradan hareketle bugünün gençlerini çoklu krizler kuşağı olarak tanımlamak isabetli olabilir.
Bugünün gençlerini nasıl anlayabiliriz?
Makroya ve mikroya birlikte bakmayı öneriyor Hakan Hoca; birçok genci etkileyen ortak sorunlar olduğu gibi bu sorunlardan gayrı farklı grupların farklı sorunlar da yaşadığını belirtiyor. Öncelikle bu sorunların yapısal boyutunu irdeliyor. Gençlik krizinin kurumsal eğitimle başladığını söylüyor. Bir grup insanı belli bir yaşta bir yerde alıkoymanın ve zorla disipline etmenin modernliğin başından beri kuşak çatışmasına neden olduğunu anlatıyor. Kurumsal eğitimin yanı sıra pandemi başta olmak üzere ekonomik, siyasal ve ekolojik krizler de gençlerin büyük bölümünü etkileyen ortak sorunlar olarak karşımıza çıkıyor. Bu krizleri herkes yaşasa da krizlerden herkes aynı düzeyde etkilenmiyor tabii. Bugünün kendine özgü bir yanı da var ki o da birçok krizin eş zamanlı yaşanması. Bugünün gençleri çok sayıda sorunu bir arada yaşamak ve bu sorunlarla aynı anda baş etmek zorunda kalıyor.
Bugünün gençlerinden bahsederken yaş kategorilerini sorgulamanın önemine de değiniyor. 17. yüzyılda gençlik diye bir tanımlamanın olmadığını, bu kategorilerin kurumsal eğitimle birlikte icat edildiğini söylüyor. Bugün reşit olma yaşı kabul edilen 18 yaşın liseden mezuniyet yaşı olduğuna; biyolojik bir anlamı olmadığına dikkatimizi çekiyor. Biyolojik gerçek kabul ettiğimiz, doğal gördüğümüz yaş kategorilerinin bu şekilde kurgulandığını açık ediyor ve sosyolojik olarak genç olmayı “eğitimde olan ya da kariyer basamaklarında yükselen” olarak tanımlıyor. İlk romanını yazan bir kişinin yaşı kaç olursa olsun genç romancı olarak anıldığını bize hatırlatıyor. Bu kategorilerin sınırlarını çizmenin gittikçe zorlaştığını, yeni tanımlara ihtiyaç duyulduğunu anlatıyor. Fransa’da son yıllarda 30 yaşına gelse de öğrenim sürecinde olmaya devam eden, çocuk gibi davranan ve sürekli oyun oynayan grup için “yetişkin-ergen” ya da Derya Fırat’ın önerisiyle “uzayan gençlik” tanımlamaları yapılırken 8 yaşında olup kılık kıyafetine düşkün, makyaj yapan grup için ise “ergen doğanlar” tanımı kullanılıyor.
Bugün gençler biyolojik olarak daha erken olgunlaşsalar da, toplumsal olarak hâlâ yetişkin kabul edilmiyor. Eğitim kurumlarında hizmet alan konumuna yerleştirilen gençler karar alma süreçlerine dahil edilmiyor. Yetişkin olma sürecinde oldukları düşünüldüğünden doğru kararlar veremeyeceklerine inanılıyor, katılımları önemsenmiyor. “Katılım için yaş kriteri koymak zorunda mıyız? Bu kriter kimin ne işine yarıyor?” diye soruyor Hakan Hoca ve bu sorulardan hareketle iktidarı paylaşmak istemeyen yetişkinlerle iktidarı ele geçirmek isteyen gençler arasındaki iktidar mücadelesine işaret ediyor.
Gençler ne istiyor?
Bugünün gençleri daha fazla farkında, başkalarının özgürlüğünü tanıyor ve kendisi için de saygınlık talep ediyor. Küresel anlamda iletişimin artması, sorunların yaşandıkça yüzleşmeyi de beraberinde getirmesi ve gençler arasında özne olma arayışının yaygınlaşması gençlerin istek ve taleplerini etkileyen koşullardan bazıları. Tüm dünyaya yayılan seçkin üniversitelerdeki gençlik eylemleri de bize açıkça gösteriyor ki gençler yaşanan sorunlara duyarlı ve sorumluluk da risk de almaya hazır; “apolitik” de “bencil” de değiller.
Türkiye’de de durum benzer. 2010’ların başında 25 ülkede yapılan bir araştırma Türkiye’de gençlerin ⅔’ünün hakkaniyetli bir toplum istediklerini; bireysel başarıların ödüllendirildiği neoliberal toplum istemediklerini gösteriyor. Bu isteklerine karşılık bulamayan gençler arasında umutsuzluk artıyor, bu gençler ekonomik koşullarının düşmesi pahasına rahat ve özgür hissedebilecekleri ülkelere gitmeyi istiyorlar.
Ne yapabiliriz?
Hakan Yücel’in konuşmasının en başında belirttiği üzere “Z kuşağı” gibi genellemelerin, zamanla bir damgaya dönüşürek, gençlerin sorunlarını anlamaktan bizi uzaklaştırdığının farkında olmalıyız. Gençler çoklu krizler çağında çok sayıda sorunla eş zamanlı olarak baş etmek zorunda kalıyor. Bu noktada, başta barınma sorunu olmak üzere ekonomik sorunlara çözüm üretmenin yanı sıra zorbalığı, tacizi ve ayrımcılığı engellemeye yönelik önlemler almak da her bir genci dayanışma ağlarının içerisinde tutmak da mühim görünüyor. Bunun için eğitim ortamlarında bir yandan ayrıştırıcı ve dışlayıcı mekanizmaları teşhis edip onarırken bir yandan da katılım süreçlerini iyileştirebilir ve dayanışmayı güçlendirebiliriz ki gençler ne yalnız ne de çaresiz hissetsinler kendilerini.
SEÇBİR-Öğretmen Ağı Akademi Buluşmaları, akademide yürütülen çalışmaların ve üretilen bilgilerin öğretmenler başta olmak üzere eğitimle ilgilenen herkesle, öğretmenlerdeki deneyimin ise akademiyle paylaşılmasını amaçlamaktadır. Farklı disiplinlerden akademisyenlerin farklı branşlardan eğitimcilerle bir araya gelmesiyle günümüzün sorunlarına disiplinlerarası bir bakış geliştirmeyi de hedeflemektedir. Çevrimiçi ortamda gerçekleşecek buluşma serisi öğretmenler, akademisyenler, sivil toplum çalışanları ve gönüllüleri başta olmak üzere eğitimle ilgilenen herkesin katılımına açıktır.
*Doç. Dr., Galatasaray Üniversitesi Siyaset Bilimi Bölümü