Çar, 11/22/2023 - 14:01 tarihinde halukgoksel tarafından gönderildi

Yayın Tarihi

Bilmek Öğretmenlik için Yeterli mi?

Yazar: Emrem Yaka

Merhaba sevgili dostlar,

Öncelikle şunu ifade etmeliyim ki eğer bu yazıyı okuyorsanız çok şanslısınız demektir. Elbette bunun benimle ya da yazımla bir ilgisi yok. Bu yazıyı okuyorsanız, Öğretmen Ağı ile bir şekilde yollarınız kesişmiş ve bu muhteşem oluşumla tanışmışsınız, şanslısınız! Ben de sizin gibi bu şansı yakalamış öğretmenlerden biriyim.

Meslekte 21. yılımdayım. Göreve başladığım zamanlar oldukça heyecanlı ve idealist bir öğretmendim, elimden geldiğince heyecanımı korumaya özen gösterdim. Yıllar ister istemez ideallerinizden ve heyecanınızdan bir şeyler eksiltebiliyor. İşte tam da bu zamanlarda, sizi ilk günkü halinize döndürebilecek, aynı heyecanı yakalamanızı sağlayacak bir can simidi oldu Öğretmen Ağı. “Peki ya idealler?” dediğinizi duyar gibiyim. Öğretmen Ağı, işte o ideallerin ta kendisi…

Uzunca bir süre öğretmenliğin bilgiyi en iyi şekilde aktarmak olduğunu düşünerek yaptım mesleğimi. Yıllar geçtikçe ve gelişen teknolojinin etkisiyle fark ettim ki bilgiyi bilmek, onu en iyi şekilde aktarmak bu meslek için yeterli gelmeyecek. Öyle ya, internet ve akıllı telefonlar sayesinde bilgi hepimizin parmaklarının ucunda. Öğrencilerimiz, çocuklarımız bunu bizlerden çok daha iyi kullanabiliyorlar. Biraz teknoloji bilgisi, biraz merak ve biraz da sabırla öğrenemeyecekleri bilgi yok gibi… Günümüzde öğretmenliğin tanımı da iyi bilmek ve bildiklerini iyi aktarmak olmaktan çıkıyor haliyle. Bizlere de yeni bir tanım bulmak ve o tanıma göre kendimizi geliştirmek kalıyor.

Madalyonun bir de diğer yüzü var tabi, bilgiye bu kadar kolaylıkla ulaşan gençlerimiz bilgiyi günlük yaşamda kullanmayı biliyor mu? Karşılaştıkları problemlere çözüm geliştirebiliyorlar mı? Onca veriyi günlük hayata işleyerek kullanışlı hale mi getirebiliyor, yoksa bilgiyi ancak beş şıktan oluşan bir test sorusu karşısında mı kullanıyorlar?

Yaşadığım bir örnek üzerinden cevap vermek isterim bu sorulara. Türkiye’nin gözde liselerinden birinde öğretmenlik yapıyorum, bir grup öğrencimizi üniversiteleri gezebilmeleri için İstanbul’a götürdük. Otobüs yolculuğunun sonuna doğru iyice sabırsızlanan öğrencilerim belirli aralıklarla aynı soruyu soruyordu: ‘’ Hocam ne kadar kaldı?’’ Sabırla cevap veriyoruz ama bir otobüs dolusu öğrenci düzenli olarak aynı soruyu sorunca sabrın da sabrı bitiyor. Elime mikrofonu alıp kaptana döndüm, kaptanımıza saatte kaç km hızla gittiğimizi ve İstanbul’a varmak için daha kaç km yolumuz kaldığını sordum. Öğrencilerim gülmeye başladılar. Öyle ya onlar türev, integral, trigonometri sorularını şıp diye çözen çocuklar. Özellikle de önlerinde bir kâğıt ve beş şık varsa. Bize sorulan soruların arkası kesildi ancak bu kez benim sorularım kafamı meşgul etmeye başladı. Bu kadar basit bir çözümü neden düşünmüyorlar? Hazıra çok alıştıkları için mi yoksa bilgiyi kâğıt üzerinde değilse kullanmayı bilmediklerinden mi?

Şimdi madalyonun iki yüzünü de önüme koyup düşünüyorum. Bilmek ve bilgiyi aktarmak da yeterli değil; bir iki tuşa dokunarak sonsuz bilgiye ulaşabiliyor olmak da… Durun durun hemen karamsarlığa kapılmayın, bu noktada iş yine bize düşüyor. Bizler öğretmenler olarak kendimizi öyle bir geliştirmeliyiz ki öğrencilerimize bilgiye nasıl ulaşacaklarını da, onu doğru şekilde nasıl kullanacaklarını da öğretebilelim. Ne kadar şanslıyız ki bu işe gönül vermiş bir platform var yanı başımızda. Burada yapılan çalışmalar, Yaratıcı Problem Çözme gibi programlar, yaşanan birlik ve beraberlik duygusu inanılmaz.

Bir süre önce Öğretmen Ağı’nın Yaratıcı Problem Çözme Programı’nı tamamladım. Kendi adıma bir probleme bu kadar farklı yoldan yaklaşılabileceğini, problem sandığımız konunun derininde yatan asıl problemi bulmayı, çözümün nasıl evrildiğini görmek şaşırtıcıydı. Sevgili Kolaylaştırıcılarımızın ilk gün söylediği gibi, hepimiz çözüme değil probleme aşık olmuştuk. Biz ona aşık oldukça problem de bize ısındı, kalkanlarını indirdi ve derinlerine ulaşmamıza izin verdi. İşte çözüm de tam orada, karşımızda duruyordu. Tasarım Odaklı Düşünme yöntemini tanıdıktan sonra derslerime taşımaya başladım. Artık öğrencilerim kuru kuru beni dinlemek, onlara aktardığım bilgileri sorgulamadan almaya uğraşmak yerine neyi, neden öğrenmek istediklerine karar veriyorlar. Öyle bir noktaya geldik ki neyi, neden öğrenmek istediklerini de geçip öğrendiklerini nerede kullanabileceklerini tartışıyorlar. Derslerimiz onların yapılandırması ile geçiyor. Kendi seçimleri, kendi kararları işin işine girince nasıl heyecanlandıklarını görmenizi isterim. Ben ve öğrencilerim Tasarım Odaklı Ders İşleme yöntemimizle oldukça mutluyuz. Neyi, niye bildiğimizin farkında, nerede, nasıl kullanacağımızın bilincinde işliyoruz dersi.

Yazımı noktalarken kendim ve öğrencilerim adına Öğretmen Ağı’na bir kez daha teşekkür etmek istiyorum. İyi ki varsınız. Emin olun hiçbir canlı bir ağa takıldığına benim kadar mutlu olmamıştır.


Emrem Yaka Hakkında:

1975 yılında Ankara’da dünyaya gelen Yaka, ilk öğretimini Ankara ve Diyarbakır’da tamamladı. Orta ve lise öğretimini Kırklareli Anadolu Lisesi’nde bitirdikten sonra, Ankara üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Türkoloji Bölümü’nden mezun oldu. 1997 yılında edebiyat öğretmeni olarak atandı. 21 yıllık meslek hayatına hâlen İzmir Bornova Anadolu Lisesinde devam etmektedir. Yaka aynı zamanda, ICF Eğitim Koçluğu ve ICF İlişki Koçluğu yapmaktadır.