“Biz Bize” Tanışma
“Ben çalıştığım bir köy okulundaki o hiç sevmediğim öğretmenle iyi ki tanışmışım.” diyorum, “Çünkü her zaman iyi anlaştığımız, sevdiğimiz insanlarla değil; sabrımızı, soğukkanlılığımızı geliştirecek insanlarla olmak da önemli. Ben o öğretmenle mücadele ederken, onun yarattığı zorluklarla baş etmeye çalışırken o kadar güçlendim ki… o yüzden iyi ki onu tanımışım.” diyorum, dedi öğretmenlerden biri. Okul çıkışı kafede toplanmış, meslekleri, kendi öğretmenleri üzerine konuşan bir grup öğretmenden duyacağım, içime işleyecek cümlelerden yalnızca biriydi bu.
Ağ’daki öğretmenlerimizden, Kenan Öğretmen, geçen yıl boyunca dahil olduğu çalışma grubunda “Öğretmenlerin çalıştıkları kuruma aidiyetini sağlamak için ne yapılabilir?” sorusuna cevaplar aradı. Hem Öğretmen Ağı’nın öncesinde yapılan Öğretmen Araştırması hem de Kenan Öğretmen’in okulunda yaptığı gözlem ve mülakatlar ortaya koydu ki öğretmenlerin meslektaşlarıyla konuşmaması, paylaşımda bulunmaması, okula ait hissetmelerine engel; bu da, yalnız ve güçsüz hissetmelerine sebep oluyordu. Bu soruna bir çözüm olarak doğan, öğretmenler arası deneyim paylaşımı buluşmalarından birine misafir olmaya gittim ben de, geçtiğimiz çarşamba.
Aklımda birçok soruyla çıktım yola; acaba akşam nasıl geçecekti, benim olmam birilerini rahatsız eder miydi, nasıl bir paylaşım olacaktı, neler konuşulacaktı, ben ne katabilirdim… Kenan Öğretmen beni duraktan alıp okula getirdiği andan itibaren tüm sorular rafa kalktı. Müdür yardımcısı odasının penceresinden dışarı bakarken tezatlıklar çarpmaya başladı gözüme: 23 Nisan İlkokulu’nun arkasında koca bir mahalle var, şimdilerde şehrin hızlı dönüşümü içinde bulunduğu yere tutunmaya çalışan. Yaşayanlarını sürekli bir araya getiren bakkalı, berberi, pazarı, kahvesi var mahallenin; okul da bu alanlardan biri. Okulun tam önünden orta refüjlü, az ilerde otoyola bağlanan 4 şeritli bir yol geçiyor. O yolun tam karşısında, kentsel dönüşümle gecekonduları ve gecekondudakileri atıp yerine dikilmiş yüksek beton yığınından oluşan bir site var. Güvenlikten geçerek girdiğiniz, içini görmeseniz de havuzları, otoparkı, spor salonları olduğunu bildiğiniz binalar topluluğu. Oranın bir içerisi var, bir de sizi kapının önünde bırakan dışarısı.
Üniversite hayatım, kentsel dönüşümün insanları nasıl mağdur ettiği, nasıl sosyal kopukluklara sebep olduğu, nezihleştirme adı verilen, mekanların yoksuldan alınıp zengine verildiği değişimlerin toplumda ne uçurumlar açtığı üzerine yaptığımız tartışmalarla geçti. Dışarı bakarken bu okula neden geldiğimi unutup bunları düşünmeye başladım. Bir yorum çıktı ağzımdan: “Karşıdaki bu yüksek katlı binalarla, benim otobüsle geçtiğim hemen arkadaki mahalle ne kadar da alakasız birbirinden böyle!” Bunu bekliyormuşçasına, gel, dedi, Kenan Öğretmen; birlikte pencerenin önüne yürüdük. Karşıdaki siteye ve onun yanındaki ilkokula baktık, anlatmaya başladı: “Bak mesela Gökçen, o da devlet okulu, bizimki de. Oradaki öğrenciler, sitedekilerin çocukları, imkanları daha fazla. Dolayısıyla okulun da. En basit örneği, bizim okul sabah ortaokul, öğleden sonra ilkokul oluyor. Bina yetersizliğinden böyle. Gerçi böyle de yetmiyor ya! Sınıflar en az 30–40 kişi, okul kalabalık… Neyse, biz bazen arkadaşlarla bu pencerenin önüne geliyoruz, karşıya bakıp “On kişi bir araya gelelim de şu siteden bir ev alalım, çünkü ancak bir araya gelirsek oradan bir ev alabiliriz.” diyor, dalga geçip gülüyoruz.” Yine gülüyorlar, ben de katılıyorum.
Kenan Öğretmen’in de dahil olduğu 23 Nisan İlkokul kadrosu, üniversite hayatımdan bu yana İstanbul’da görmek için dört gözle aradığım dünya iyisi bir ekip. Bu ekibi benim için herkesten farklı kılan en önemli yanı, birlikteliğe duydukları saygı ve bunun için gösterdikleri özen. Ayda iki kez, çarşamba akşamları okul bittikten sonra okuldan birlikte çıkıyorlar. Okul 7’de bitse de, yorgunluklarına rağmen, eve gidip ayaklarını uzatmak yerine yolun karşısındaki sitenin altında açılmış kafelerden birinde, birlikte biraz da okul dışında vakit geçirmek, birbirlerinin deneyimlerinden öğrenmek için toplanıyorlar.
Biz Bize adını verdikleri bu buluşmalarda, öğretmenlik üzerine konuşuyorlar, anılarını paylaşıyorlar, okuldaki sorunları birlikte masaya yatırıyorlar. Biri “Tezcanlıyım, öğretmenlik kişiliğime hiç uymuyor gibi geliyor bazen. Ama çocukları sevdiğim için, bu mesleği sevmiyorum da diyemiyorum, kafam karışıyor.” diye başlıyor, öğretmenliğinin ilk yıllarında bir köy okulunda yaşadığı zorlukları, gelen müfettişlerin asla takdir etmeyip hep açık aramalarından duyduğu rahatsızlığı anlatıyor. Bunu duyanlardan, hem kızdıran hem kahkahaya boğan, bazen de gözümüzü dolduran başka müfettiş anıları geliyor. Ortam o kadar sıcak, o kadar samimi ki kimse içinden geçeni paylaşırken tereddüt etmiyor.
Aynı buluşmada, okulu sabah kullanan ortaokul öğretmenlerinden de biri var. Okuldaki sorunlar üzerine daha fazla konuşmaya, meslektaşlarından destek almaya ihtiyacı var belli ki. Önce, öğrencileriyle doğru iletişim kurup kurmadığını anlatıp onlardan fikir almak istiyor. Sonra, öğretmenler odasındaki gruplaşmalar yüzünden kendini çok yalnız hissettiğinden dem vuruyor. Çoğunluğu ilkokul öğretmenleri olan bizim grubun, bu kopukluğun neden kaynaklandığını anlamaya çalışırken ortaokul öğretmenleriyle empati yapma, bu soruna bir çözüm geliştirme çabasına hayran kalıyorum. Bu sırada, geçen hafta, bir öğretmenin öğrencisi tarafından dövüldüğünü öğreniyorum, dehşete kapılıyorum. Fark ediyorum ki okulda yaşanan tek şiddet problemi bu değil, fazlası var; kimsenin tek başına üstesinden gelmesi mümkün değil. Neyse ki Biz Bize’ler var, diyorum, en azından.
Eğer Türkiye’de öğretmenlerin birbirleriyle eğitim üzerine konuşmak üzere okul dışında buluşmadıklarını bilmiyorsanız, “E ne var bir akşam oturup sohbet etmişlerse?” diyebilirsiniz. Oysa, bu iletişimsiz dünyanın içinde, Biz Bize diyerek toplandıkları bu samimi buluşmalar, eğitim dünyasındaki ayrışmalara en iyi gelen ilaç. Bir düşünün, kendi fikrinizi, sizden çok farklı düşündüğünü bildiğiniz insanların içinde ne zaman paylaştınız en son? Daha da önemlisi, bu paylaşımı yaptıktan sonra ikili bir münakaşaya dönmeden dinleyen oldu mu sizi yakın zamanda? Cevabınız evetse, şanslısınız. Tıpkı 23 Nisan İlkokulu öğretmenleri gibi. Cesurca, açık bir şekilde “Arkadaşlar, ben sınıfımda yeni bir şeyler denemek istiyorum, ama aranızda hiçbirinizden destek alamıyorum bu konuda.” diyebiliyorsa biri, ihtiyacını en dürüst haliyle ifade ediyorsa kimseyi suçlamadan ve bu ihtiyaç, cevaplanmak üzere not alınıyorsa gruptaki diğer kişiler tarafından, güçlüsünüz demektir. Birliktesiniz ve birlikte güçlüsünüz.
Biz Bize buluşmaları üzerine ilk yazı bu Öğretmen Ağı bloğunda, ama son olmayacağı kesin. Gaziosmanpaşa’nın gizli kalabalığı içinde bir sığınak gibi içine girdiğim, kendimi ilk andan itibaren ait hissettiğim ve paylaşarak güçlenmek için en sağlam adımları attığımız hissettiğim bu öğretmen grubundan öğreneceğimiz çok şey var. Benim ilk öğrendiğim, birlikte hareket edebilmek için en önemli ilk adım: Yargılamadan tanışmak, samimiyetle içini açmak. Beni sımsıcak bir ailenin parçası hissettiren 23 Nisan İlk Okulu öğretmenlerine de bu vesileyle teşekkür ediyorum. Daha çok görüşmek ve birlikte güçlenmek dileğiyle.
Yazar Gökçen Karaman hakkında:
Gökçen, eğitim alanında çeşitli pozisyonlarda çalıştığı farklı projeler ve programlar arasında en çok yaz kamplarında çocuklarla birlikte öğrenmekten mutlu oldu. Bu sebeple, Öğretmen Ağı’nda çalışmaya başlamadan önceki durağı, Bali’de “sürdürülebilir bir dünya için eğitim” misyonuna sahip Green School adlı bir okuldu. Burada farklı yaş gruplarının birlikte çalışabileceği projeler geliştirdi, girişimcilik ve sürdürülebilirlik üzerine öğrencilerle birlikte kafa yordu. Öğretmen Ağı’nda, bu deneyimlerin yanı sıra, Boğaziçi Üniversitesi’nde aldığı sosyoloji eğitiminin de etkili olduğunu görmek, onu çok mutlu ediyor.