Soluk Tenli Çocuklar
Yazar: Hasan Dirik
Uzun uzun bakıyorum sınıftaki 20 çocuğa. Üç sıra halinde arka arkaya ip gibi dizdiğim çocuklara. Öyle ya, bir hata, sağa sola bakma, kopya girişimi, başkasına verilebilecek bir rahatsızlık “hayati” bir hata olabilir. Yaklaşık bir saat önce yapılan toplantıda müdür bey “Dikkat edelim, bu sınav onlar için hayati bir sınav!” demişti; “Neden hayati hocam, ne gerek var, neden hayat memat meselesi yapıyoruz bunu çocuklar için.” dedim içimden ama, dile getiremedim. Yeri değildi zira. Hiçbir zaman hiçbir şeyin ne yeriydi, ne de zamanıydı eğitim sisteminde. Büyüyünce öğrenirdik, çok merak etmemeliydik, derslerimize çalışmalıydık, beden eğitimi, resim, müzik, teknoloji tasarım, trafik gibi dersler deneme sınavları dersleriydi, olmasa da olurlardı. Zira, çokça soru çözmeliydik, ne kadar çok deneme o kadar başarıydı. Eğitim sisteminin dişlilerinin arasına girdiğimizden beri o kadar çok sorgulama, merak, yenilikçilik, eleştirel düşünmenin dışında yetiştiriliyorduk ki ben bu soruları böyle “yersiz” bir zamanda nasıl soracaktım müdür beye?
Bu kadar çokça vaktim olmamıştı nicedir düşünmeye, onu fark ettim birden. Başımın üstünde asılı duran saate endişeli gözlerle bakan çocuklarla göz göze geliyorduk sürekli. O bakışlardaki endişe, gerginlik, telaş… sonra birden, sabah güneşinin sınıf içine yansımasıyla, karanlıktan aydınlığa aniden çıktığımda yaşadığım körlük gibi bir körlük yaşadım. Büyülendim. Çocukların tenleri! Ne kadar soluklardı. Neden kavrulmamışlardı bir aydır durduğumuz yerde bizi sırılsıklam eden güneşin yakıcılığında? İstisnasız hepsinin kollarında, yüzlerinde göz alıcı bir parlaklık, beyazlık vardı. Sokaklara çıkıp özgürce oynamıyor muydu bu 13–14 yaşındaki çocuklar? Okula gidip gelirken de mi yanmıyordu kolları, suratları?
Birinci oturum bitmişti. Ağlayanlar, sevinenler, korkanlar… ama ben yine o kısa arada diğer çocukların tenleriyle ilgilendim. Uzun uzun baktım. Tek tük kavruk tenli çocuk var bahçede. Aslında tek tük “çocuk” var bahçede. Diğerleri makine.
Sonra öğretmenlik hayatımda değiştirilen sınav sistemlerini düşündüm. LGS, OKS, SBS, TEOG ve yeniden LGS. Harfler değişmişti, soluk benizler hep aynıydı. Hatta kavruk kollar seneler içinde hep azalmıştı. Seneler geçtikçe üzerine yüklenen anlamlar artmıştı. “Hayati” sınavlardı. Başarılı olamazsan; yetersizsin, beceriksizsin, zeki değilsin, senden bir şey olmaz. Bolca etiketle elimizde, o istediğimiz %5’lik dilim için dilim dilim doğradık, doğruyoruz çocukları, tenlerinin yanmalarına izin vermeden.
Büyüklerimize bir tavsiyem var bir sonraki sınav sistemi için, STS; “Soluk Tenliler Sınavı” olsun derim. Siz ne dersiniz?
Hasan Dirik Hakkında
Dirik, 1982 Gökçeada doğumlu. Türkiye’nin farklı yerlerinde 16 yıl İngilizce Öğretmeni ve bir süre de idareci olarak çalıştı. Şu an hala Çanakkale’de bir devlet okulunda öğretmenlik yapmakta ve Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi’nde Eğitim Bilimleri alanında doktora çalışmalarıma devam ediyor. Hasan Dirik aynı zamanda Öğretmen Ağı Değişim Elçisi.
Öğretmen Ağı; öğretmenlerin, meslektaşları ve farklı disiplinlerden kişi ve kurumlarla bir araya gelerek güçlendiği bir paylaşım ve işbirliği ağıdır. Ayrıntılı bilgi için tıklayın.