Eğitimi Nasıl Konuşuyoruz?
Öğretmen Ağı İletişim Çalışmalarının Öğrettikleri
Yazar: Fulden Ergen
2020 yılında neredeyse okuduğumuz her yazının giriş paragrafı, şu veya bu şekilde pandeminin hayatımızdaki etkisine değiniyordu. Yıl sonuna doğru artık okumadan geçer hale geldiğimiz standart giriş paragraflarının istikrarlı varlığının makul bir sebebi vardı; bu kadar büyük ölçekli bir problemin belirlediği dünya düzenini henüz anlayamamıştık. Böylesi olağandışı bir yılı kapatırken de, hazırlanan almanaklara, derlemelere ve yıl boyu biriken verilere göz atmak her zamankinden daha önemli olmuştu.
Aralık 2020’nin sonunda Öğretmen Ağı’nda iletişim ve dijital odaklı haftalık toplantılarının birini, çeşitli yıl sonu değerlendirmelerini incelemeye ayırdık. Kimi veriler vardı ki, pandemi ile birlikte yaşanan ani ve köklü değişimlerin eğitime etkisini çarpıcı bir biçimde gözler önüne seriyordu. Örneğin, Google’ın verilerine göre 2020 yılında “EBA” kelimesi ve “Uzaktan eğitim nasıl oluyor?” sorusu Türkiye’de en çok aratılanların başında geliyormuş.
Aynı zamanda, yıl boyunca “uzaktan eğitim” kelimelerine gösterilen ilgi “covid-19”dan dramatik bir şekilde daha fazlaymış.
Yanı sıra, 2020 yılında Twitter’da hakkında en çok tweet atılan ikinci isim Millî Eğitim Bakanı Prof. Ziya Selçuk olmuş. Birinciliği ise aylar boyu neredeyse her akşam koronavirüse ilişkin verileri açıklayan Sağlık Bakanı Dr. Fahrettin Koca almış.
En şaşırtıcı verilerden bir tanesi ise, 2020’da dünya çapında en çok sorulan sorulardan bir tanesinin “Nasıl öğretmen olunur?” olmasıydı.
Bu verileri alt alta koyunca oluşan tablo şunu gösteriyordu, Türkiye kamuoyu koronavirüs gündeminde en az sağlık kadar eğitimi de konuşmuştu. Öğretmenlerin kişisel ve mesleki gelişim yolculuklarında onlara eşlik etmeye gayret eden ve öğretmenliğin meslek itibarının son yıllarda düşmekte olduğunun bilincinde olan biz Kolaylaştırıcı Ekip için bu, bir şeylerin değişmeye başladığına işaretti.
TALIS 2018 sonuçlarına göre, Türkiye’deki ortaokul öğretmenlerinin yalnızca %26,0’ı öğretmenlik mesleğine toplumda değer verildiğini düşünüyor.
Türkiye’deki ortaokul öğretmenlerinin yalnızca %64,7’si için öğretmenliğin birinci kariyer seçimi olduğunu söylüyor, OECD ortalamasında ise bu oran %66,5.
Öğretmenlerin ‘değiştirme’ gücünün, özne olma haliyle yakından bir ilişkisi olduğunu 2020’de yayınladığımız ve Müge Ayan’ın kaleme aldığı Burası Tamamen Bizim Raporu ortaya koyuyordu. Rapora göre, öğretmen öğretim pratiklerini iyileştirmek için bir söze sahip olduğunda, mesleğine ilişkin gelişim alanlarını değerlendirebildiğinde, karşılaştığı problemleri çözme becerisine sahip olduğunda, inisiyatif aldığında, bilerek ve isteyerek eyleme geçtiğinde, eğitimin nesnesi değil, öznesi olabiliyordu. Ne var ki, öğretmenlik mesleğine ilişkin tartışmalar nadiren özne olma hali ile ilgiliydi. Öğretmenliği bilgi aktarmakla eş tutmak, son yıllarda kullanımı hızla artan dijital iletişim teknolojilerinin bilgiye erişimi kolaylaştırmasıyla, mesleğin dönüştürücü etkisini görünmez kılıyordu.
Pandemi, tüm zorluklarına rağmen, öğretmenliğin mesleki itibarını konuşmak için bir kapı araladı. Zira, uzaktan eğitim sürecinde evlere kapanan milyonlarca veli ilk kez öğretmenlik yapmak zorunda kaldı. Mesleğin bilgi aktarmanın ötesinde, çocukların derse aktif katılımını sağlamaktan velileri uzaktan eğitime hazırlamaya, sosyo-duygusal ihtiyaçlara yanıt vermekten zor koşullarda dahi yaratıcılığı ve merakı diri tutmaya çeşitli ve kapsamlı rollere sahip olduğunu bizzat evlerinde deneyimledi. Öğretmenlerin öğrencilerin gelişimlerini tüm yönleriyle desteklediklerinin ilk elden tanıkları, velilerin kendileri oldu.
Küresel düzeyde öğretmenlik mesleğine bakışın değişmesi ve öğretmenlerin eğitim sistemindeki kilit rolüne ilişkin farkındalığın artması, eğitim alanında çalışan ve deneyimiyle söz üreten bizler için önemli bir dönüm noktasıydı. Öğretmenliğin statüsünün öğretmenlerin güçlenmesi ile sıkı ilişkisini de yine Burası Tamamen Bizim Raporu sayesinde iyice bildiğimizden, 2021’ye girerken öğretmenliğin mesleki itibarı üzerine kafa yormaya karar verdik.
Sözü öğretmenlerle birlikte söylemek — İletişim Elçileri
Öğretmenliğin mesleki itibarından söz etmek, her ne yapıyorsak öğretmenler adına değil öğretmenlerle birlikte yapmayı da gerektiriyordu. Bu, öğretmenlerin özne olma halini savunmanın doğal bir sonucuydu. Öğretmenlerin güçlenmesini dert edinen bir kurumun yaygınlaştırdığı mesajlardan sosyal medya paylaşımlarına iletişim faaliyetleri de öğretmenlerle birlikte yoğurulmalıydı. Bu bakış açısını hayata geçirmek, ne kolay ne de hızlı oldu. Önce, 2020 Yaz Buluşması’nda, Değişim Elçisi öğretmenlerin katıldığı bir “İletişim Elçileri” çalışma grubu kurmayı konuşmaya başladık. Başlangıç toplantımızı 14 Ağustos 2020’de yaptık, ardından her ay düzenli olarak İletişim Elçileri ile bir araya gelmeye devam ettik. Değişim Elçisi öğretmenlerle Öğretmen Ağı’nın iletişim çalışmalara nerede ve nasıl kesişirdi? Doğrusu, ilk toplantılarda peşine düştüğümüz soruya net cevaplar bulamadık. Fakat zamanla, hem iletişim planımızı oluşturmakta, hem de vereceğimiz mesajları belirlemekte bir ritm tutturduk. Örneğin, altı bölümlük panel serisi “Bağlantılar”ın temasını, bir İletişim Elçileri toplantısında bulduk. Pandemiyle birlikte eğitimde yaşanan paradigma değişikliğine dikkat çeken İletişim Elçileri, öğretmeninden okula, müfredatından velisine, öğrencisine ve başarı algısına eğitimin tüm unsurlarını yeniden düşünmemiz gerektiğini söyledi. Böylece serinin adı “Eğitimi #YenidenDüşün” oldu.
Bağlantılar serisinin tamamlanmasından hemen sonra, Yaratıcı Özgüven Festivali (YÖF) için kolları sıvadık. Binlerce kişinin katılmasını umduğumuz, çeşitli alan ve sektörlerden ünlü simaların öğretmenlerle bir araya gelerek yaratıcılığı farklı yönleriyle konuştukları Festival, Öğretmen Ağı için bir ilkti. Daha önce hiç bu büyüklükte, üstelik de dijital bir etkinlik yapmamıştık. Süreci ve festival deneyimini tasarlarken yine öğretmenlerle birlikte yol aldık, bu kez yalnızca festivale özgü bir iletişim çalışma grubu oluşturduk. Grupla hem sosyal medya paylaşımlarına, hem festivali tanıtan metinlere birlikte karar verdik. Bir de yeni bir müessese oluşturduk; YÖF muhabirliği. Muhabirler, binlerce insanı festival alanına çağırdı, festival öncesinde ve esnasında olan bitenden herkesi haberdar edip etkileşim sağladılar. Festivali kutlayan pek çok kişi de muhabirlere teşekkür ediyordu; dediklerine göre onlar sayesinde festival festivale benzemişti.
2021’in Mayıs’ına geldiğimizde, yaklaşık 8 aydır edindiğimiz birikim ve deneyim iletişim çalışmalarını öğretmenlerle birlikte örmenin ne kadar doğru olduğunu gösterdi. Ürettiğimiz sözün başta öğretmenler olmak üzere ulaştığımız kitlede bir karşılığı oluyordu. Ne de olsa öğretmenin halinden, bir başka meslektaşı anlardı ve iletişim çalışmaları da bundan azade değildi.
İletişim elçisi olmak, öğretmenlere de iyi gelmişti. İletişim elçiliği; hiyerarşisiz, inisiyatife alan açan, bürokratikten ziyade ‘adhokratik’ bir ağ olmanın öğretmenlerin hayatına etkisini yakından gözlemleyen biz Kolaylaştırıcı Ekip için de öğretici oldu. Söylenecek sözü birlikte oluşturmak; meslektaşlar arası işbirliği ve dayanışmayı, değer görülen ve aşağıdan yukarı kurgulanan bir ortamda bir arada olmayı, birbirinden beslenmeyi de beraberinde getirmişti.
Mesleki dayanışmanın artmasının öğretmenliğin mesleki itibarına olumlu katkı sunduğunu biliyorduk. Ancak iddiamız büyüktü; öğretmenliğe ilişkin kalıp yargıları yıkmak ve toplumsal algının dönüşmesine katkı sunmak istiyorduk. Bunun için öğretmenler kadar, birlikte ürettiğimiz paydaşlara da ihtiyacımız vardı. Peki eğitim alanında çalışan paydaşlarımız iletişim çalışmalarında neler yapıyor, neleri deneyimliyordu? Öğretmen Ağı’nın karşılaştığı zorluklara aşina olan başka sivil toplum kuruluşları var mıydı? Eğitim alanında dert edindiğimiz meseleleri kamuoyuna duyurmak için nasıl işbirlikleri geliştirebilirdik?
Sesimizi Duyurmayı Birlikte Düşünmek — Eğitimi Nasıl Konuşmalı? Buluşması
Eğitime dair tartışmaların genişlemesi, dönüşmesi ve çok katmanlı haline gelmesi, eğitim alanında çalışan bizlerin daha geniş kitlelere ulaşması bakımından büyük bir fırsattı. Biz de paydaşlarımızı “Eğitimi Nasıl Konuşmalı?” Buluşması’na davet ettik. 25 Mayıs 2021 Salı günü, eğitim alanına temas eden 45 kurumun katılımıyla, savunuculuk alanlarımızı kamuoyunun gündemine nasıl taşıyabileceğimizi birlikte düşünmek ve pandemi sürecinde iletişim çalışmalarımıza dair deneyimlerimizi paylaşarak birbirimizden öğrenmek üzere bir araya geldik.
Buluşma’ya başlarken, pandemi öncesinde eğitime ilişkin tartışmaların kapsamını hatırlamaya çalıştık. Pandemi öncesinde, eğitimde eşitsizliğin bu kadar göz önünde olmadığı, eğitime dair tartışmaların sistem değişikliklerine hapsolduğu, sınav ağırlıklı olduğu ifade edildi. Bir katılımcının yanıtı, gelen cevapları özetler nitelikteydi: “Çok boyutlu olmadan, yüzeysel ve akademik başarı odaklı konuşulurdu.”
Sivil alanda benzer dertlere sahip kurumlar olarak, pandemiyle birlikte yaşadığımız bu gündem değişiminden istifade etmek için neler yapabileceğimizi aramaya başladık. Çalışma alanlarımızın eğitim gündeminde ne kadar ve nasıl yer bulduğunu tartıştık. Özellikle pandemi ile birlikte, eğitimden uzaklaşma riski olan grupların sorunları daha da gün yüzüne çıkmıştı. Eğitimin sorunlarına dair farkındalığın artması söz konusu olsa da; kapsayıcılık, çocuk katılımı, eğitimde fırsat eşitsizliği gibi sivil alanın üzerine kapsamlı çalışmalar sürdürdüğü konuların eğitim gündeminde yeterince yer bulamadığı ortaklaşılan noktalardan bir tanesiydi. Bir katılımcı bu soruyu şöyle yanıtlamıştı:
“Hem kurumların, hem kişilerin çabaları dar alanda kısa paslaşmalara benziyor. Karar vericiler eğitimin sorunlarını, çalışmalarını ve tüm paydaşlara verdiği ödevleri dikkate almıyor.”
Kimi katılımcılar ise, pandemi döneminde sözlerini daha geniş kitlelere ulaştırabildikleri için memnundu. Kamuoyunun ilgisi, eğitim alanında artan dijital beceriler, eleştirel okuma ve yazma, okulun çocuk koruma sistemindeki rolü gibi konular etrafında toplanmaya başlamıştı. Ancak bu ilginin derinlikli tartışmalara zemin oluşturmadığı ve eğitimin geleceğine dair uzun vadeli çözümlerin geliştirilmediği belirtildi.
Pek çoğumuz daha geniş kitlelere ulaşmak konusunda benzer dertlere sahiptik. Bu dertlerin kaynağını; yani sesimizi kamuoyuna duyurmanın önündeki engelleri de konuştuk. Yanıtlardaki ortak payda, sivil alanın dert edindiği konuların kamuoyunun genelinde karşılığı olmadığı yönündeydi. Bir katılımcının sözleri, bu görüşü destekler nitelikteydi:
“Derdimiz, toplumun küçük bir kısmının derdi. Odağımız, o küçük kısma ulaşmak ve bunun için sürekli işbirlikleri geliştiriyoruz, ortaklıklar sayesinde bebek adımları atarak bir şeyler üretebiliyoruz.”
Aynı zamanda gündemin hızla değişmesi ve makro düzeyde eğitime ilişkin çalışmaların yer bulamaması, sivil alanın çalışmalarının kamuoyu tarafından benimsenmesi konusunda karşılaşılan engellerden biriydi. Katılımcıların öne çıkardığı en önemli bariyerlerden bir tanesi de, hak temelli bakış açısının kamuoyunun genelinde bir karşılığı olmamasıydı. Her çocuğun eğitim hakkı anayasa ile temin edilse de, eğitim ve eşitsizlik sıklıkla yan yana gelen kavramlar olabiliyordu. Bu durumu, bir başka katılımcı şu sözlerle özetliyordu:
“Belirsizlik ve olağanüstülük barındıran bu süreçte olası risklerin önlenmesi önemsenmeyebiliyor; ‘hiç yoktan iyi’ yaklaşımı çok güçlü ve yaygın.”
Buluşmayı sonlandırırken, iyi örneklerden ve birbirimizden öğrenmek için de alan açtık. Pandemi dönemi başta olmak üzere, bizlere ilham veren iletişim çalışmalarını paylaştık. “Güçlendirici, onarıcı ve/ya dönüştürücü iletişimin ve dayanışmanın önemini bir kez daha fark ettim bu dönemde” yanıtını veren katılımcı, hepimizin duygularına tercüman olmuştu. Eğer bir derdimiz varsa, bunu ancak birlikte gündeme taşıyabilir, birlikteliğimizden aldığımız güçle eğitimin gündemini şekillendirebilirdik.
Çalışma alanlarımız ne kadar farklılaşırsa farklılaşsın, “Eğitimi Nasıl Konuşmalı?” Buluşması eğitimi dert edinen kurumlarla ortak sorunlarımız üzerine birlikte düşünmek, kamuoyunda çalışmalarımızı görünür kılma yolunda attığımız ilk adımdı. Bu yolculuğun uzun olacağını biliyoruz ve bir başlangıç yapabildiğimiz için mutluyuz. Bir ağ olmanın getirdiği birbirinden öğrenme halini, iletişim faaliyetleri için de sürdürmek istiyoruz. Deneyimlerimizi paylaşmanın, başta eğitim alanında çalışan kurum ve inisiyatifler olmak üzere, tüm sivil alana iyi geleceğini umuyoruz.
Fulden Ergen Hakkında
Fulden, kendini bildi bileli siyaseti ve uluslararası politikayı anlamaya ilgi duyuyordu. Bu yüzden ODTÜ’de Uluslararası İlişkiler okudu. Lisans hayatı boyunca sosyal bilimlerin başka alanlarına da merak saldı, bu merakı gidermek için Mantık ve Bilim Felsefesi yan dal programını tamamladı. Siyaset bilimine dair birikimini genişletmek ve farklı bir bakış açısı kazanabilmek adına, Erasmus programı kapsamında Almanya’nın Marburg kentindeki Marburg Philipps Üniversitesi’nde bir dönem siyaset bilimi eğitimi gördü.
Lisans hayatında toplumsal meselelere duyduğu ilgi ve daha adil bir yaşam kurma isteği Fulden’i toplumsal cinsiyet, insan hakları, toplumsal bellek ve dijital iletişim alanlarında çeşitli oluşum ve kuruluşlarda savunuculuk yapmaya itti. Sivil alandaki deneyimini 2013 yılında profesyonel olarak sürdürmeye karar verdi. Denge ve denetleme sisteminin sağlanması için bir araya gelen sivil toplum örgütlerinin oluşturduğu Denge ve Denetleme Ağı’nda Dijital İletişim Koordinatörü olarak çalıştı. Dijital iletişim alanındaki deneyimini geliştirmek ve bu alanda uzmanlaşmak üzere, 2016’da İsveç’e gitti. Uppsala Üniversitesi’ndeki Dijital Medya ve Toplum yüksek lisans programını 2018’de tamamladı. 2018'den bu yana Öğretmen Ağı’nda İletişim Koordinatörü olarak görev yapan Ergen, çeşitli sivil toplum kuruluşlarına dijital iletişim odağında uzman desteği veriyor.
Öğretmen Ağı; öğretmenlerin, meslektaşları ve farklı disiplinlerden kişi ve kurumlarla bir araya gelerek güçlendiği bir paylaşım ve işbirliği ağıdır. Ayrıntılı bilgi için tıklayın.